Son dönemde aile yapısının bozulduğuna yönelik tartışmalar konusunda, uzmanlar Cihan Haber Ajansı (Cihan)'na dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Selçuk Üniversitesi Aile Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Prof. Dr. Nazmi Zengin, her şeye rağmen ailenin ülkemizde büyük bir değer olduğuna işaret etti. Prof. Dr. Zengin, "Kuşkusuz bir aile kuramamış insanların arttığı, kurulan ailelerin bazılarının kısa bir sürede parçalandığı bir ortamda yaşıyoruz. Bu yönüyle 'aile için tehlike çanları çalıyor' demek yanlış olmaz." dedi.
Toplumun yaşadığı genel bir sosyal çözülme olduğunu söyleyen Zengin, "Bu sosyal çözülmeyi durdurmak önemli. Birbirine güvenmeyen insanlardan oluşan bir toplumda kadın-erkek ilişkilerinin bir aile oluşturacak ya da onu devam ettirecek kadar uzun soluklu olmasını beklemek hayal olur." diye konuştu.
Zengin, taşrada da merkez sayılan yerlerde de aile kurumunda bir zayıflama olduğu tespitinde bulundu. Boşanma oranlarının Ege'de fazla, Doğu Anadolu'da daha az olduğu yönünde veriler bulunduğunu söyleyen Zengin, "Ancak sadece boşanma oranıyla ilgili rakamlara bakarak aileyle ilgili sağlıklı çıkarımlarda bulunmak doğru olmaz. Sağlıklı olmadığı halde, çeşitli sosyal baskılarla boşanma aşamasına gelmemiş çok sayıda evlilik var." tespitini yaptı. Zengin, aile içi şiddet olaylarında 'kol kırılır yen içinde', 'karı-koca kavgasıdır' mantığının halen geçerli olduğuna işaret etti.
"AİLEYİ AYAKTA TUTAN ORTAK DEĞERLERDİR"
Aileyi bir sacayağına benzeten Zengin, "Bu sacayağın iki ayağını kadın ve erkek oluşturur. Sacayağın dik durabilmesi için mutlaka gerekli olan üçüncü ayağı ortak değerler oluşturur. Aile kadın ve erkeğin aynı yatağı paylaşmalarından çok ortak değerleri paylaşmalarıdır." ifadelerini kullandı. Bu temel hakikatin gözden kaçırıldığı ve tutkulu aşklarla kurulan yuvaların adeta saman alevi gibi kısa sürede ortadan kayboluverdiğini söyleyen Zengin, "Her yıkılan yuva kişiler için birer yıkım olduğu gibi insanlara olumsuz örnek oluşturması yönüyle toplum için de bir yıkım oluşturuyor. Mutsuz evlilikleri gören gençler evlenmekten, bir aile kurmaktan kaçınıyorlar ve böylece aile kurumu en büyük darbeyi alıyor." şeklinde konuştu.
"ÇOCUK SAHİBİ OLMAK KADIN VE ERKEK ARASINDAKİ KÖPRÜDE HARÇ GİBİDİR. BU HARCIN EKSİK OLMASI KÖPRÜNÜN DAYANIKLILIĞINI ETKİLER "
Çocuk sahibi olmanın, kadın ve erkek arasındaki köprüyü tahkim eden harç olarak nitelendiren Zengin, "Bu harcın eksik olması köprünün dayanıklılığını etkileyecektir." tespitinde bulundu. Çocuk sahibi olma isteğinin azalmasının çeşitli faktörlere bağlı olduğunu kaydeden Zengin, şunları dile getirdi:
"Bunlardan biri mükemmeliyetçilik. Çocuğuna mükemmel bir gelecek hazırlayamayacağını düşünen kişiler bir çıkış yolu olarak çocuk sahibi olmamayı seçebiliyorlar. Bir diğer faktör de sorumluluk alma korkusu. Birçok kişi evladı da olsa kimsenin sorumluluğunu almak istemiyor. Bu aslına bakılırsa son derece bencil bir yaklaşım biçimi ve beraberliğin, sevginin, fedakârlığın ve paylaşımın zirvesi olan aile kavramı ile taban tabana zıt. Geleneksel inanç, düşünce ve yaşayış biçimlerimiz sözünü ettiğimiz faktörlerin gündeme bile gelmesinin önüne set çekiyordu. İnanç, düşünce ve yaşayış biçimlerimiz değişince bu faktörlerin ortaya çıkması da kaçınılmaz oldu."
"HAYAT TECRÜBELERİ BİR SONRAKİ NESİLLERE AKTARILAMAYINCA, GELENEKLERİNDEN KOPMUŞ BİR GENÇLİK ORTAYA ÇIKIYOR"
Psikiyatr Mustafa Merter, dünya standartları içinde, batı dünyası ile karşılaştırıldığında, Türkiye'nin halen sağlam bir aile yapısına sahip olduğunu ancak bu yapının özellikle büyük şehirlerde zorlandığını vurguladı.
Göç eden insanların büyük şehirlerde daha dar alanlarda var olma mecburiyetinde olduğunu dile getiren Merter, "Büyük ailenin (ki bunlar dedeler, nineler, teyzeler, amcalar vs.) hayat tecrübeleri bir sonraki nesillere aktarılamayınca tarihinden, olumlu açıdan geleneklerinden kopmuş bir gençlik ortaya çıkıyor." diye konuştu.
Göçün getirdiği ekonomik zorluklar da eklenince, dengenin tamamen bozulduğunu aktaran Merter, "Zaten hassaslaşmış gençlik kitlesi, yeni değerlere sarılmak zorunda. İşte burada televizyon, internet, yozlaşmış medya ve tüketim toplumunun sunduğu sözde değerler devreye giriyor." dedi. Karşı koyulamaz bir tsunaminin genç dimağları istila ettiğini ifade eden Merter, "Kavram karmaşası sağduyu ve vicdanı da törpülediğinde, çok uç davranışlarla karşılaşıyoruz. Mesela gençler evlilik yerine istikrarlı olmayan çoklu ilişkilere girebiliyorlar." görüşünü savundu.
"EBEVEYNLER KENDİ DÜNYALARINDA YAŞADIKLARI İÇİN ÇOCUKLARININ NELER YAPABİLECEĞİNDEN BİHABER"
İnsanların kitlesel çapta, ahlâki yozlaşma ile karşı karşıya olduğu uyarısında bulunan Merter, "İşin daha kötüsü bizlerin bu sürecin başlangıcında olmamız, Amerika ve Avrupa ülkelerindeki istatistiklere baktığımızda 10 sene sonra geleceğimiz hali görebiliriz." diye konuştu.
Asırlardır süregelen batı hayranlığı ve aşağılık kompleksinden hala devam ettiğine işaret eden Merter, "Kuantum fiziğini keşfeden, aya giden medeniyet, her açıdan bize üstün olmalıdır yanılgısı en bariz konularda bile akl-ı selim sigortalarımızı devreden çıkartabiliyor. Bir diğeri 'bizde olmaz' yanılgısı, ebeveynler hala kendi dünyalarında yaşadıkları için çocuklarının neler yapabileceğinden bihaberler." ifadelerini kullandı.
Sağduyu ve vicdanın temel kaynağının ilahi mesajlar olduğunu kaydeden Merter, şöyle devam etti: "Akıl putlaştırıldığında doğru ile yanlış arasındaki temyiz kabiliyeti ortadan kalkar, 'niye olmasın bu benim hayatım, benim bedenim...' medeniyeti ortaya çıkar. Bu narsist tutum ise ailenin temel dinamikleri olan, karşılıklı sevgi, saygı, fedakârlık, diğergamlık, sabır, tahammül gibi hasletleri ortadan kaldırır, çimentosuz birbiri üstüne konmuş tuğlalar yıkılır."
Bu gidişat karşısında aile yapısını korumanın en tesirli savunmalardan biri olacağına dikkat çeken Merter, bununla birlikte ülke genelinde anketler yoluyla bir durum tespiti yapılması, istatistikî bilgilerin toplanması gerektiğine işaret etti.
"AİLE FERTLERİ BİRBİRİNDEN UZAKLAŞMAYA BAŞLADI"
Mamak Aile Danışma Merkezi Koordinatörü Rabia Zincirkıran da "Evlenenlerden çok boşananlar olduğunu biliyoruz. Eşler arasındaki, çocuklarla anne babalar arasındaki iletişimsizliğe bir çözüm bulunması gerektiğini düşünüyoruz." dedi. Toplumu ayakta tutan yapının aile olduğunun altını çizen Zincirkıran, "Ne zaman ki ailede bir sıkıntı olmaya başlar, bu tüm toplumu etkiler." diye konuştu.
Günümüzde aile fertlerinin birbirinden uzaklaşmaya başladığını kaydeden Zincirkıran, akşam saatlerinde çocukların odalarında internet başında, anne babaların da televizyon karşısında vakit geçirir olduğuna işaret etti. Zincirkıran, lise çağındaki çocukların parklarda ele ele tutuşarak, samimi tavırlar sergilemesi gibi daha önce yanlış görülen olayların artık kanıksanır hale geldiğine dikkat çekti.
"AİLE İÇİNDEKİ İLETİŞİM KESİNLİKLE KOPARILMAMALI"
Aile içindeki iletişimin kesinlikle koparılmaması gerektiğinin altını çizen Zincirkıran, "Aile fertleri birbiri ile her türlü sorunu paylaşmalı. Aile toplantıları yapmanın büyük faydası olabilir. Aileyi ayakta tutmak için, kadın ve erkeğe birlikte görev düşüyor." dedi.
Zincirkıran, Mamak Belediyesi'nin Aile Okulu hakkında da bilgi verdi. Aile Okulu'nun 3. döneminin başladığını aktaran Zincirkıran, hizmetin ücretsiz olarak verildiğini aktardı. Aile Okulu'nda, aile içi iletişim dersleri verildiğini söyleyen Zincirkıran, yeni bir uygulama olmasına rağmen katılımcılardan olumlu dönüşler aldıklarını aktardı.
Zincirkıran, Aile Okulu'ndan sonra evliliğine bir şans daha verenlerin sayısının hiç de az olmadığına dikkat çekti.