İşte o yazı:
Marwan Al Kabalan / GOLF NEWS
--Tel Aviv, Ankara'yı Medya Baronları ve Ordunun Kontrol Ettiğine İnandığı Sürece İlişkiler Gelişemez--
İsrail'in 2008 yılındaki Gazze saldırısından bu yana Türkiye'nin yeni bölgesel eğilimleri İsrail'in akademi ve medya çevrelerinden yoğun tartışmalara konu oldu.
Buna rağmen bir zamanların yakın müttefikleri arasındaki diplomatik kriz bir şey gösteriyorsa o da İsrailli akademisyenler ve siyasetçilerin Türk siyasetinin yeni dinamiklerini anlamadıklarıdır.
İsrail medyasındaki başlıklar, Netanyahu hükûmetinin, Türkiye'ye sanki hâlâ koalisyon hükûmetleri tarafından yönetilmekteymiş ve medya baronları ve generallerin etkisi altındaymış gibi muamele ettiğine işaret ediyor.
İsrail 1990'lı yıllarda, kamuoyunu ve sivil yönetimi görmezden gelerek bu güç merkezleriyle sağlam bağlar kurdu. Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, kökten bir değişiklik içerisine girdi ancak İsraillilerin kafa yapısı aynı kaldı.
Son genel seçimlerde oyların yarısını alan AK Parti hükûmeti, İsrail'de genellikle İslamcı-faşist olarak tanımlanıyor. İsrailli entelektüeller sıklıkla Türk ordusuna, müdahalede bulunması ve "ülkenin laik geleneklerini İslamcı etkilerden koruması" çağrısında bulunuyor. Ayrıca İsrailli siyasetçiler hâlâ Türkiye ile ilişkilerini askeri-güvenlik perspektifinden görüyor. Bunun sonucunda Ankara ile ilişkinin Türk ordusunun dostluğunu kazanmak suretiyle kurulabileceği inancı sürüyor.
Bu düşünce birkaç ay önce Defence News dergisine verdiği mülakatta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres tarafından açık bir şekilde ifade edildi. Peres bu mülakatta, "Türkiye, demokratik olmayan bir kurumun, ordunun, demokrasiyi korumakla görevli olduğu dünyadaki tek ülkedir. Bunu yaptılar. Şimdi ordunun rolü değişti ve şimdi mesele, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Müslüman halkını bir demokrasiye mi yönlendireceği yoksa demokratik güçlerin daha İslamcı bir devlet mi talep edecekleridir." dedi.
Bir Türk köşe yazarı ise Peres'e cevaben, "İsrail'in Ankara'daki muhatabının Genelkurmay Başkanlığı olduğunu düşünenler açık bir şekilde yanılıyorlar." dedi.
Köşe yazarı, "Ankara'da, ordunun siyasi rolünü sorgulayan ve orduyu kışlasına çekilmeye zorlayan sessiz bir devrim yaşanmaktadır. İsrailliler, Ankara'daki muhataplarının seçimle iş başına gelen sivil hükûmet olduğunu anlamalıdırlar." dedi.
--Endişeler--
İsrailliler ayrıca Türk siyasetini değerlendirirken, Türkiye'nin yeni dış politikasının şekillendirilmesinde kilit unsur haline gelen kamuoyunun rolünü gözden kaçırma eğilimindeler. Bugün Türklerin geneli, İsrail'in, çıkarları için Türkiye'deki laik-dindar ayrımını suistimal ettiğine inanıyor.
Öyle görünüyor ki İsrailliler, İsrail karşıtı hislerin artık sadece İslamcı çevrelerle sınırlı kalmadığını, daha laik grupları da etkisi altına aldığını idrak edemedi. Türk analistlerin çoğu, Türk kamuoyunun düşüncelerini hesaba katmadan Türkiye-İsrail ilişkilerini tamir etmenin imkansız olduğuna inanıyor. İsrailli köşe yazarları bu son gelişmelerden duydukları endişeyi ifade etti.
Zvi Bar'el başlıca İsrail gazetelerinden Haaretz'de şunları yazdı: "Bir zamanlar Türkiye'nin İsrail ile iyi ilişkilerinin temelini oluşturan Türk kamuoyundaki hızlı değişiklik ciddi bir hasara neden oldu. Türk kamuoyu, büyükelçisinin aşağılanmasına (Türk büyükelçisine Tel Aviv'de İsrailli yetkililer tarafından kötü muamele edilmesi) veya Türk sivillerin öldürülmesine (mayıs ayında Özgür Gazze Filosunda İsrailli Özel Güçler tarafından 9 Türk sivilin öldürülmesi) müsamaha gösteremedi. Türk kamuoyu, hükûmetinden memnun kalmadığında sokakları doldurmuştu. Türk halkı, hükûmetin politikalarını beğenmediğinde sesini yükseltiyor."
İsrail, Orta Doğu'da, Türkiye'nin içerisinde önemli bir rol oynadığı, yeni bir bölgesel düzenin oluşmakta olduğunun farkında olabilir ya da olmayabilir. Ancak kesin olan şudur ki yeni Türkiye'nin yükselişi, İsrailliler tarafından milli güvenlikleri için bir tehdit olarak algılanmaktadır. Türkiye-İsrail ilişkilerinin yakın bir gelecekte gelişmesi zor görünüyor.
BYEGM