Bir gazetecinin, ''AYİM'in, açığa alınan üç generalle ilgili kararının ardından muhalefet partisi liderlerinden şahsınıza yönelik birtakım eleştiriler geldi. Kılıçdaroğlu, yargıdan özür dilemeniz gerektiğini, Bahçeli ise sert bir ifade kullanarak, kararın tehditle alınmış olduğundan endişe duyduğunu söyledi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine Arınç, şöyle konuştu:
''AYİM, dün verdiği kararla üç generalin yürütmeyi durdurma talebini oy çokluğuyla reddetti. Bu karar üzerine bazı yorumlar yapıldı. Daha önce AYİM ve yargıdaki düalizm, ikililik üzerine söylediğim sözler anlaşılmamış, bundan üzüntü duydum. İki siyasi partinin genel başkanının benim sözlerimi iyi tahlil etmesi ve bu konudaki tavırlarını ortaya koyması beklenirdi. Ben mahkemenin hakimleriyle ilgili bir söz söylemedim. Dedim ki 'Demokratik ve çağdaş ülkelerde ve tüm Avrupa Birliğinde iki tip yargı olmaz'. Yani askeri mahkeme-sivil mahkeme, askeri Yargıtay-sivil Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi-sivil Danıştay... Yargıda iki başlılık artık pek çok ülkede düşünülmeyen konular haline geldi.''
"Bu bir zihniyet meselesidir"
Arınç, daha çağdaş, daha sivil, daha demokratik bir anayasa yapılabilmesi için yargıda tekliğe gidilmesi gerektiğini vurgulayarak, yargının bağımsızlığı ne kadar önemliyse tek yargının olmasının da o kadar önemli olduğunu vurguladı.
Bülent Arınç, şöyle devam etti:
''Burada hakimlerin nasıl bir karar vereceğini, hangi hakimin ne şekilde davranacağını hiçbirimiz test edemeyiz. Ben bu meseleye prensip ve usul açısından bakıyorum. Bu, benim geçmişten bu yana muhafaza ettiğim bir düşüncedir. Son 26 maddelik anayasa değişikliğinde önemli maddelerden birisi de askeri yargı-sivil yargı ayrımının artık net hale getirilmesidir. Çünkü Türkiye'de özellikle son 3-4 yıl içinde yapılan operasyonlarla hangi suça hangi mahkemenin bakması gerektiği konusunda zihinlerde bir bulanıklık meydana geldi. 'Darbe suçuna bile askeri mahkeme bakabilir mi?' tartışması yapıldı. Bizim anayasa değişiklikleri içine koyduğumuz sivil yargıyı önceleyen anlayış, bizde geçmişten bu yana taşıdığımız bir anlayıştır. Görüyorum ki Bahçeli de Kılıçdaroğlu da yargıdaki bu iki başlılığı çok olağan ve doğru görüyorlar. Bunun değişmemesini istiyorlar. Bu bir zihniyet meselesidir. Onlar böyle istiyorsa ben böyle düşünmüyorum. Ben yargıda teklik ilkesine inanıyorum. Bunun daha demokratik, insan hakları açısından, mahkemelerin, yargının bağımsızlığı açısından daha önemli olduğunu düşünüyorum.''
Bahçeli'nin sözleri
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ''tehdit kokan'' konuşmasına üzüldüğünü belirten Arınç, kendisinin Bahçeli'ye, hem şahsi bakımdan hem de temsil ettiği parti bakımından olumlu yaklaşan bir insan olduğunu kaydetti.
Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bahçeli'nin, benim ismimi olağan birisi gibi veya sokaktan geçen bir yurttaşımız gibi telaffuz etmesi bir nezaketsizlik olmakla birlikte, arkasından söyledikleri sözler bizi korkutmak istediğini gösteriyor. Biz ne bu konuşmalardan korkarız ne toptan ne de tüfekten korkarız. Biz ülkemize siyasi alanda hizmet eden insanlarız ve Türkiye'nin daha demokrat, daha çağdaş olması için prensiplerimize sıkı sıkı bağlıyız. Sayın Bahçeli ile dünya görüşümüz farklıdır. Çünkü o 26 maddelik anayasa değişikliğinin tümüne birden neredeyse vatana ihanet gözüyle bakmış, bizi suçlamış ve 'hayır' oyu kullanmıştır. Siyasi hayatının en büyük hatasını yapmakla da kalmamıştır, kendi oy tabanının üçte birini referandum sonucunda kaybetmiş bir genel başkan örneği gösterilirse, bundan sonra herkes Bahçeli'yi gösterir. Çünkü o, anayasa değişikliklerine karşı çıkmakla, Anayasa Mahkemesinin yapısının değişmesini istememiştir. Darbe yapanlara sorumluluk getiren maddenin ortaya konulmasını istememiştir. HSYK'nın tabanının genişletilmesini istememiştir. Askeri yargı-sivil yargı ayrımında sivile daha ağırlık veren değişikliği hiçbir zaman kabul etmemiştir. Bu anayasa değişiklikleri içinde kamu denetçiliği vardır, pozitif ayrımcılık vardır ve yargıyla ilgili çok önemli kurumlar vardır. Anayasa Mahkemesine parlamento üye seçebilmektedir. Bütün bunların hepsine karşı çıkmış olan Bahçeli'ye, yargıda ikiliği benimsemiş olmasını çok görmemek lazım.
Ben bugünkü kararı beğenmiş, başka bir kararı inkar etmiş veya onu kötülemiş, bunu alkışlamış olmak yerine, prensipler üzerine konuşmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Bana göre prensip, yargıda teklik ilkesidir. Bugüne kadar HYSK içinde adalet bakanı ve müsteşarın sadece iki kişi olarak bulunmasını bile bazı partiler hep eleştirmiştir. Neden? 'Yürütmeyi temsil eden iki kişi olmamalı' diyorlardı. Peki, tamamı askerlerden kurulu bir mahkemenin yargı yerine yetkisine nasıl 'evet' diyebiliyorsunuz? Bütün bunları önümüzdeki dönemde çok daha fazla konuşacağız.''
"Yanlış bir iş yapmadım"
Arınç, Kılıçdaroğlu'nun kendisine, halktan nasıl özür dileyeceğini sorduğunu belirterek, halktan özür dilemesine gerek olmadığını, çünkü yanlış bir iş yapmadığını kaydetti.
Yargıda teklik ilkesine inandığını, tüm tartışmaları bitirecek olanın bu olduğunu vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:
''Ben hakimlerin nasıl karar vereceğini, etkide kalıp kalmayacağını, işinin ne kadar zor olup olmayacağını söylemiş olabilirim ama bugün Kılıçdaroğlu, 'Bu bir yargı sürecidir ve yargı kararına saygı duymak gerekir' diyordu. Grup Başkanvekili Kemal Anadol da diyor ki 'Üç generalin açığa alınması sivil darbedir'... Bununla yetinmiyor, öbür Grup Başkanvekili Hamzaçebi de 'Bu bir sivil darbedir' diyor. Dünkü kararda Kılıçdaroğlu, 'Bu yargı kararıdır, saygı duyalım' derken, başta Kamer Genç olmakla birlikte birçok milletvekili, 'Bu çok kötü bir karardır, tehdit altında alınmış bir karardır' diyor. CHP'de kafalar karışık. Ne söylediklerini ne yaptıklarını ne de yapmak istediklerini henüz net olarak ortaya koymamışlardır. Daha önce Deniz Baykal'ın bizzat verdiği kanun tekliflerinde yargıda teklik ilkesi savunuluyordu. AYİM'in de kalkmasının gerekli olduğu ifade ediliyordu. Siz farklı mısınız? Bu düalizm sizin işinize mi geliyor? Yargıda iki başlı olmanın, ülkeyi sivil ve asker gibi yönetmenin size faydası var mı? Hangi gelenekten geliyorsunuz? Bunlara da kendisi uygun bir zamanda cevap versin. Ben şahsen böyle bir cevap beklemiyorum. CHP'nin değişmesinin zor ve zaman alıcı olduğuna inanıyorum.''
WikiLeaks belgeleri
Bir gazetecinin, ''Amerikan Dışişleri Bakanlığının gizli yazışmalarının WikiLeaks internet sitesine sızan belgeleriyle ilgili, bunun maksatlı olduğu, özellikle belli bir ülkenin korunduğu, belli şeylerin filtrelendiği yönünde açıklamalar var. İsim verilmeden de ibreler İsrail yönünde. Bu yazışma krizinde sizin gözleminiz nedir?'' sorusuna Arınç, şu yanıtı verdi:
''İsrail'le bağlantılı olarak soruyorsanız, bu WikiLeaks belgelerinin bir şekilde açıklanmış olmasının, 250 bine yakın belge denilen yazışmaların, raporun veya analizin bir şekilde deşifre edilmesini İsrail'le doğrudan bağlantı kuracak bir bilgiye sahip değilim. Net ve kesin elimde belge ve delil olmadıkça bunu kesin ifade etmem. Arkadaşlarımızın kanaatine saygı duyarım, ama onlar farklı biliyor ve düşünüyor olabilirler. Ben siyasi hayatım boyunca kesin bilmediğim, görmediğim, duymadığım yaşamadığım bir olay hakkında bir kanaat ifade etmem. İsrail'i de bu işin içine katarak hedef değiştirmenin veya hedefi çoğaltmanın bir faydası olduğunu düşünmüyorum.''
Arınç, dünyada hiçbir şeyin gizli kalmayacağını ifade ederek, Türkiye'de olduğu gibi her şeyin bir gün mutlaka açığa çıkacağını söyledi.
Yapılan iki büyük hata
Her ülkenin büyükelçisinin, bulunduğu ülke hakkında bilgi ve istihbarat toplamak, bunu kendi ülkesine rapor etmek görevi içinde olduğunu kaydeden Arınç, bunun bir mecburiyet olduğunu vurguladı.
Arınç, şöyle devam etti:
''Ancak Amerikan büyükelçilerinin burada yaptığı iki büyük hata var. Belge, bilgi, analiz diye topladığı şeylerin hepsi yanlıştır. Haber kaynakları ya gazetecilerdir ya muhaliflerdir ya da belli kanaatlerdir. O partiyi veya iktidarı kötülemek, bölmek için toplum mühendisliği yapan kişilerdir. Gönderdikleri bilgilere bakıyorum, o dönemde meclis başkanlığı, daha sonra da başbakan yardımcılığı yapmış bir insan olarak içinde yaşadığım pek çok olayın nasıl aptalca yazılmış olduğunu da görüyorum. Bir büyükelçi bilgi toplayabilir, istihbarat da toplayabilir, ama kişiler hakkında yanlış, çirkin, maksatlı yakıştırmalar yapamaz. Bu, Amerika Dışişleri Bakanlığının bir zafiyetidir. Kurum olarak Dışişleri Bakanının bir zafiyetidir ve büyükelçilerin bu konuda yeteneksiz olduklarını gösteren bir başka zafiyettir. Aptalca derken de düşünmeden, görmeden, duymadan, bunları sadece kendi ülkelerine göndermiş olmalarını kastediyorum. Bu yanlışlığı yaptığı için de zaten Amerika, dünyanın pek çok ülkesinde, Türkiye de bunların içinde olmak üzere sevilmiyor ve istenmiyor. Onlar da gelip anket yapıyorlar, 'Niçin sizin ülkenizde Amerikan düşmanlığı var?'' diye soruyorlar. Şimdi bu belgeleri gördükten sonra başka bir şey aramalarına gerek yok. Önce kendi dış politikalarına ve bunu yürüten insanlara baksınlar, ondan sonra bunun sebeplerini daha iyi görsünler.''