Newrepublic Online' da Wikileaks belgeleri ile ilgili bir yazı kaleme alan Ünlü Araştırmacı Yazar JOHN B. JUDIS Wikileaks'ı ayakta alkışladığını ve bu olanların emperyalizmin kirli çamaşırlarının ortalığa saçılması demek olduğunu yazdı. İşte o makale:
JOHN B. JUDIS / NEWRepublic
Obama yönetimi WikiLeaks’i gizli belgeleri yayımladığı için kınıyor. Ve bazı liberal yorumcular yönetimi destekliyor. Yönetimin haklı olduğu noktalar var. Hükümetler diplomatlarının açık ve dürüst değerlendirmelerine bel bağlar. Ve elçiliklerdeki Amerikalılar üstleri için değil de kamuoyu için yazdıklarını varsayarsa, o kadar da açık ve samimi olmayacaklardır. Fakat WikiLeaks’i savunmak babında söylenebilecek şeyler de var. En hafif ifadesiyle, Washington dışındaki insanların çoğunun ve saygın basının büyük kısmının belgelerin sızdırılma tarzına değil, içeriğe odaklanması sebepsiz değil.
Yazışmaların birçoğu yüksek mevki dedikodusundan oluşuyor; politik dayanağı pek güçlü sayılmaz, derinlikli oldukları da su götürür. Ancak yürütülen politikayla ilgili olanları, Bush veya Obama yönetimlerinin kamuoyuna söyledikleriyle Dışişleri ve Beyaz Saray’da bilinenler arasında çelişkiler olduğunu açığa vuruyor. Sözgelimi Beyaz Saray Kongre’yi İran’ın Afganistan’daki Taliban’ı silahlandırdığı konusunda uyarırken, Savunma Bakanı Robert Gates İtalya Dışişleri Bakanı’nı ‘Afganistan-İran sınırından pek az silah geçişi olduğu’ konusunda temin ediyor.
WikiLeaks’i alkışlıyorum
Bazı belgelerde de yönetimin bildiği veya bildiğini sandığı, fakat kamuoyuna söylemediği meseleler var. En derin endişelerin bir kısmı Çin’e dair. Dışişleri sadece Çin’deki Google’ı değil, Amerikan Savunma Bakanlığı bilgisayarlarını da etkileyen küresel bilgisayar korsanlığının arkasında Pekin’in olduğuna inanıyor. Ayrıca Çin’in, İran ve Kuzey Kore’ye hassas askeri ekipman ihraç etmekten vazgeçmesi yönündeki Amerikan ricalarını geri çevirdiğini öğreniyoruz.
Bu tür bilgiler kamuoyu tarafından bilinmeli mi? Yönetime göre bilinmemeli. ‘Üst düzey bir yetkili’, Çin ve nükleer silahların yayılmasına dair sızan bilgilere atfen Washington Post’a şunu söylüyor: “Bu gibi bilgilerin yasadışı yollardan sızdırılmasını istemezsiniz.” İşte bu noktada farklı düşünüyorum. Bence kamuoyunun Çin’in İran ve Kuzey Kore’yi silahlandırma niyetini öğrenme hakkı var. Ve bu tür bilgileri kamuoyuna açtığı için WikiLeaks’i alkışlıyorum. Uyanık bir muhabir bu belgeleri açığa çıkarıp New York Times’ta yayımlasaydı aynı şekilde düşünürdüm. WikiLeaks gizli kirli çamaşırları ayrım gözetmeden yayımlayarak zararlı bir iş yapıyorsa, ABD de Çin, İran veya Afganistan hükümetiyle ilgili bu tür bilgileri gizli tutarak kamuoyuna zararlı bir iş yapıyor.
Başka bir husus da, bu tür sızdırmaların tarihiyle ilgili. Geçen asırda WikiLeaks’in bu ifşaatlarına benzer iki vaka daha yaşandı. İlki yeni Bolşevik hükümetinin 1917’de Büyük Britanya, Fransa ve Çarlık Rusyası’nın 1. Dünya Savaşı’nda imzaladığı gizli anlaşmaları açıklamasıydı. İkincisiyse 1971’deki Pentagon Belgeleri. Üçünün ortak bir noktası var. Hepsi büyük güçlerin emperyalizmine birer protesto niteliği taşıyordu.
26 Kasım 1917’de Rusya’nın yeni Bolşevik hükümeti bu gizli anlaşma belgelerini yayımladı. En sansasyoneli, 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması’ydı: Savaşın ardından Osmanlı Ortadoğu’sunun bölünmesi öngörülüyordu. İfşaatlar Ortadoğu’da, fakat aynı zamanda ABD’de de şok dalgası yarattı; birçok insan ‘Büyük Savaş’ın başlamasından Avrupa’nın emperyal heveslerini sorumlu tuttu.
Daniel Ellsberg’in New York Times’ta yayımladığı Pentagon Belgeleri de Vietnam savaşının gizli tarihini açığa vurdu. Kennedy ve Johnson yönetimlerinin Amerikan müdahalesinin hedefleri ve ölçeği konusunda halka sürekli yalan söylediğini, amacın Güneydoğu Asya’ya demokrasi yaymak veya demokrasiyi korumak olmadığını ifşa etti. WikiLeaks de esasen Amerika’nın Ortadoğu ve Afganistan’daki müdahalesine dair ifşaatları içeriyor.
Emperyalizm? Birçok Amerikalı 1. Dünya Savaşı’nın Asya ve Afrika’nın büyük bölümünün sömürgelere, valiliklere ve nüfuz alanlarına bölünmesine yol açan emperyalizm çağını sona erdireceğini umuyordu. Fakat Lenin’in savaş dönemi polemik kitabı ‘Emperyalizm’de isabetle işaret ettiği gibi, bu aslında bir emperyal bölüşüm savaşıydı. Ve Sykes-Picot Anlaşması ve savaş sonrasında olanlar, bu tezi haklı çıkardı.
Savaşın ardından büyük güçler, yeni veya eski sömürgeler üzerindeki kontrollerini sürdürmek için çeşitli hilelere-bahanelere (sözgelimi Milletler Cemiyeti) başvurdu; ya da Britanya’nın Mısır’da öncülüğünü yaptığı gibi, yani yerel ahaliden oluşan, fakat elçiliklerin sessiz sedasız kontrol ettiği kukla hükümetler kurmak yönünde neo-emperyal bir strateji benimsedi. Eğer yerel yöneticiler kendilerine söylenenleri yapmazsa, birlikler ülkeye müdahale etti. Kelimenin 1880’lerde kullanılmaya başlandığı anlamıyla emperyalizm değildi bu ama emperyal çağın devam etmesiydi.
Otokrasilerle gizli ilişkiler
Bu tür büyük güç müdahaleleri Latin Amerika, Asya ve Afrika’da 2. Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda sürüp gitti ama Soğuk Savaş’la beraber bitti. İstisnası Ortadoğu’ydu, zira bölge petrol zenginliği itibariyle dünya ekonomisi ve ulusal ordular için büyük önem taşıyordu. Britanya’nın Şubat 1947’de çekildiğini ilan etmesinin ardından bölgede başlıca yabancı güç haline gelen ABD de Britanya’nın neo-emperyal stratejisinin bir versiyonunu benimsedi.
ABD’nin bölgede sömürgeleri yok, fakat maşa devletleri veya valileri var; petrollerine erişim veya bölgedeki Amerikan hedeflerine boyun eğmeleri karşılığında bu ülkelerdeki hükümetleri destekliyor ve savunuyor. Ocak 1991’de de gösterdiği gibi, ABD bu devletleri korumak için savaşa da giriyor. Ya da 2003’te gösterdiği gibi, kendisine meydan okuyan devletleri cezalandırmak için işgal ediyor. Amerika’nın, çoğunluğu otokratik olan bu devletlerle ilişkileri, rejime tabi olan ve çoğunluğu diş bileyen kitleleri isyan ettirir korkusuyla büyük oranda gizli yürütülüyor. Yani gizli diplomasi yaygınlığını sürdürüyor. Velhasıl WikiLeaks’in ifşaatları, eski emperyalizmi ve onun daha yeni versiyonlarını teşhir etmek yönündeki geçmiş çabalarla aynı ruhu taşıyor.
Kaide’nin doğuş sebebi
Peki sızdırılan belgeler Sykes-Picot Anlaşması veya Vietnam savaşı değerinde bir müdahaleyi ifşa ediyor mu? ABD 2. Dünya Savaşı sonrasındaki müdahaleciliğini Soğuk Savaş’ın gerekliliklerini gerekçe göstererek meşrulaştırdı ve son dönemde de radikal İslami terör tehdidini bahane ediyor. Radikal İslam ve onun ABD’ye karşı savaşının izi Amerika’nın petrol otokrasilerine desteğinde -Kaide Suudi topraklarındaki Amerikan üslerine karşı çıkıştan doğdu- ve İsrail’e verdiği kayıtsız şartsız destekte bulunabilir. Amerika’nın vatandaşlarını Kaide’den veya başka tehditlerden korumak için Irak ve Afganistan’da maşa devletler yaratmaya ihtiyacı var mı? Bu soruların derinlerine inmeyeceğim. Fakat bu soruların, dünyanın dört bir köşesinde bu kadar çok insanın belgeleri kimin sızdırdığından ziyade bizzat belgelere odaklanmasının sebeplerine dair ipucu verdiği de bir gerçek.
Çeviri : Radikal