Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Son 7 yılda yüzde 1400 arttı

Bugün yani 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü ama kadına yönelik şiddet hız kesmiyor.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-11-25 13:25:17

Son 7 yılda yüzde 1400 arttı

Adana Barosu Yönetim Kurulu Üyesi ve Kadın Hakları Komisyonu Koordinatörü Meltem Erdinç Gürcüoğlu, son yedi yılda istatistiklere giren kadın cinayetlerinin yüzde 1400 arttığını söyledi.

Gürcüoğlu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla Baro'da düzenlediği toplantıda, "Resmi rakamlara göre son yedi ayda 226 kadın öldürülmüş, 478 kadın tecavüze, 722 kadın tacize uğramış, 6 bin 423 kadın ise aile içi şiddet nedeniyle hastaneye başvurmuş. Verilere göre kadına yönelik cinsel saldırı suçlarında son beş yılda yüzde 30 artış meydana gelmiştir." dedi.

1985 yılında Birleşmiş Milletler'in Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladığını anlatan Gürcüoğlu, "Türkiye tarafından da imzalanan bu sözleşme; taraf ülkelere, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı, gerekli yasal düzenlemeleri yapma ve şiddeti ortadan kaldıracak uzun ve kısa vadeli çözümler getirme sorumluluğu getirmektedir. CEDAW'a taraf bir ülke olan Türkiye, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık konusunda Dünyanın en geri ülkelerinin arasında yer almakta ve hatta geçen yıllarla birlikte şiddet ve ayrımcılığın boyutları artmaktadır." diye konuştu.

Gürcüoğlu, "Kadınlara yönelik şiddet, kadınların ve kızların insan haklarının ihlalidir; maddi ve manevi bütünlük hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, ifade özgürlüğü, eğitim hakkı, çalışma hakkı gibi birçok hak ihlallerini de içine almaktadır." ifadesini kullandı.

Şiddet mağduru kadınların korunması ve rehabilite edilmesi için hayati olan sığınma evlerinin sayısının nüfusla karşılaştırıldığında çok yetersiz olduğunu vurgulayan Gürcüoğlu, şunları söyledi: "Medyada namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence magazinleştirilerek verilmektedir. Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanıyor. Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip hak etmediği tartışılıyor; kurbanlar suçlanıyor, suçlular "mağdur" ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor. Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın sona erdirilmesi için devletin kadınlara yönelik her türlü şiddet eylemini açık bir şekilde kınamasını, şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılmasını, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardım yapılmasını istiyoruz."

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kadına yönelik şiddet 2010 yılında da can yakmaya devam etti.

Burnu kesilerek cezalandırılan, töre ve namus gerekçesiyle intihara sürüklenen, başta eşleri olmak üzere, kayınpeder, baba, kayınbirader, oğul veya yakınları tarafından öldüresiye dövülen kadınlara yönelik şiddet, bu yıl da hız kesmedi.

Şiddetten kurtulmak isteyen kadınlara destek olmak amacıyla 1997 yılında kurulan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki 23 ilde kadın merkezleri aracılığıyla kadınların adeta sığınağı olan Kamer ile daha sonra bu alanda faaliyet gösteren diğer kadın kuruluşlarının yoğun çalışmaları, kadın hakları konusunun ciddi bir ivme kazanmasına yardımcı olsa da, hala kadın fiziksel, cinsel, sözel, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalmaya devam ediyor.

Diyarbakır, Batman, Mardin ve Şırnak'ta faaliyet gösteren kadın kuruluşlarından derlenen bilgilere göre, bu yılın 9 ayında Diyarbakır'da 882, Mardin'de 354, Batman'da 90, Şırnak'ta ise 17 kadın şiddete uğradıkları gerekçesiyle destek istedi. Bu kadınlardan 101'i can güvenliği tehdidiyle sığınma evlerine yerleştirildikleri bildirildi.

Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi (DİKASUM) Koordinatörü Özlem Özen, kadınlara hukuki danışmanlık, psikolojik ve danışmanlık desteği verdiklerini belirterek, 2010 yılının ilk 9 ayında, aile içi şiddet dolayısıyla 306 kadının başvurduğunu, 184'üne psikolojik, 105'ine hukuki destek verdiklerini söyledi.

Kadınlara iş başvuruları, yeşil kart, okula gitme gibi yaşamsal talepler konusunda bireysel danışmanlık yaptıklarını belirten Özen, ''Başvuruda bulunan kadınlardan 61'inin can güvenliği riski olduğu gerekçesiyle beraberlerinde 55 çocukla sığınma evine yerleştirildi. DİKASUM'a başvuran kadınların yaşama yeniden sarılmalarını sağlamak amacıyla, spor aktiviteleri, meslek edindirme ve el becerilerini geliştirme ve yaygın eğitimden yararlanmaları için atölye çalışmalarının yapıldığı Sümerpark'a yönlendiriyoruz'' diye konuştu.

Bağlar Belediyesi Kardelen Kadın Evine ise 223 kadın aile içi şiddete maruz kaldığı gerekçesiyle başvurdu. 11'i kaçırılma, öldürülme endişesiyle merkeze ulaşan bu kadınlardan 8'i sığınma evine yerleştirildi. Diğer kadınlara ise psikolojik, sağlık, ekonomik ve hukuksal destek verildi.

-10 BİN KADINA ULAŞILDI-

KAMER Vakfı çalışanı Nilüfer Yılmaz da, 1997 yılından beri kadına yönelik şiddet ve namus cinayetleri konusunda çalışmalara başladıklarını, bugüne kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da 10 bin kadına ulaştıklarını, her kadınla ortalama 3 kez görüşme yapıldığını söyledi.

Yılmaz, 23 ilde birer kadın danışma merkezi açtıklarını, başvuru yapan kadınlara psikolojik, hukuksal ve iş danışmanlığı destekleri verildiğini, aynı zamanda şiddet ve cinayet gibi konularda da hemen müdahale etmek için bazı illerde acil müdahale ekipleri oluşturduklarını, bu ekiplerin içinde de resmi ve sivil görevlilerin yer aldığını anımsattı.

Bir çok olumlu gelişmeye rağmen zihniyet değişikliği sağlanmadıkça kadınların şiddet yaşamaya, öldürülmeye devam edeceğini belirterek, şöyle konuştu:

''2010 yılı boyunca Türkiye'de 400 civarında kadının öldürüldüğünü hep birlikte basından takip ettik. 2010 yılının 6 ayının Diyarbakır'da 333 kadın şiddet maruz kaldığı için başvurdu. Kadınlardan 315' aile içi şiddet, 8'i aile dışı şiddet, 10'u ise namus cinayeti başvurusudur. Kadın birden fazla şiddet türünü birlikte yaşayabiliyor. Fiziksel şiddet yaşayan aynı zamanda diğer şiddet türlerini de yaşayabiliyor. Aslında şiddet önceden de yaşanıyordu. Ama bir farkındalık ve bilinç oluştu. Artık kadınlar şiddete 'hayır' demeye başladı. Medyanın çabası, gündeme tutması, kadın kuruluşlarının çoğalması, ve daha çok sahiplenmesi nedeniyle şiddet artık kapalı, gizli kalmıyor. Hiç bir şey gizli kalmamaya başladı. Kadınlarda artık haklarını öğrendikçe, itaat etmedikçe şiddet çoğaldı. Zaten itaat etiğiniz zaman sorun yok. Ailenin, toplumun koyduğu normlara uymadığı zaman kadın cezalandırılıyor. Önceden TCK'da azmettirenler için bir suç yoktu. Hatta ceza indirimi vardı. Şimdi azmettirenlerde ceza alıyor ancak bu kez yöntem değişti. Bu kez öldürmek yerine intihara zorlanıyor. Gelen başvurulardan tespitlerimiz bu yönde. Şiddetin gizli ve kapalı kalmaması çok önemli. 13 yıllık çabalarımızın sonucu sevindirici. Zihniyet değişikliği olmadan bir adım ileriye gidemeyiz. Zihniyet değişikliği olmadan kadınların güçlenmesi güç. Zihniyetlerde değişim olmadığı sürecede sorun hep devam edip gidecek.''

-''EKONOMİK ÖZGÜRLÜĞÜ OLMAYAN KADIN ŞİDDETİ SİNEYİ ÇEKİYOR''-

Kamer Mardin Şube Başkanı Tülay Elçioğlu ise, bu yılın ilk yarı döneminde 354 kadının şiddete maruz kaldığı için merkeze başvuruda bulunduğunu, bunlardan 343'ü aile içi şiddet, 5'i aile dışı, 6'sı namus cinayeti endişesiyle başvurduğunu bildirdi.

Bu kadınlardan 270'nin eşi, 40'nın babası, 5'nin kayınpeder, kayınbirader, 6'sının oğul, 13'ünün de yakınları tarafından şiddet gördüklerini belirttiklerini ifade eden, Elçioğlu, kadınların şiddeti çok fazla dile getiremediklerini kaydetti.

Elçioğlu, kadın geleneksel yapıdan dolayı kadın olmanın gereğiymiş gibi şiddeti yaşadığını belirterek, şöyle konuştu:

''Kadınlar uğradıkları şiddeti dile getirmekten utanıyor. Şiddet hala yaşanıyor. Kadınlar yeterince hakları ile ilgili çok fazla bilgi sahibi değiller. Ekonomik özgürlüğü olmadığı için şiddet yaşayan kadın ailesinden destek almadığı zaman tekrar şiddet yaşadığı ortama geri dönüyor. Buda kısır döngüye neden oluyor. Kadın çalışmalarının daha fazla yapılması, özellikle ilköğretimde yasal hakların işlenmesi gerekiyor. Ayrıca ekonomik özgürlük için kadın istihdamının daha çok artması çok önemli.''

Kamer Batman Şube Temsilcisi Zozan Aksoy da, bu yıl şuana kadar 90 kadının şiddete uğradığı gerekçesiyle başvurduğunu bildirdi. 88'i aile içi, 69'sı kocası, 2'si kayınpeder, biri yakınları 2'sinin de çocukları tarafından şiddet gördüğü için başvuruda bulunduğunu belirten Aksoy, bir kişi birden fazla şiddet türüne maruz kalabildiğini kaydetti.

Aksoy, başvurucuların 23'ünün okuryazar olmadığını, 12'sinin okur yazar, 10'nun ilkokul, 7'sinin ortaokul, 6'sının lise, bir tanesinin de yüksek okul mezunu olduğunu ifade ederek, ''Kadın, kocasından, yakınlarından aile içindeki diğer kadınlardan da şiddet görüyor. Elti, görümce ve kaynananın sözlü şiddetine maruz kalıyor. Koca sözünden çıkamayan kadınlar hala şiddet yaşıyor. Bu konuda devletin tüm birimleri duyarlı olmaları gerekir. Hükümetin kadınlardan yana yeni yasalar çıkarması, iş olanaklarını artırması gerekiyor. Ekonomik özgürlüğü olmayan kadın şiddeti sineye çekiyor'' dedi.

-YAŞADIĞI TOPLUMDAN DIŞLANMA KORKUSU-

Kamer Şırnak Şube Temsilcisi Nazan Yalçın da, mahalle çalışmalarında bir çok kadının şiddete uğrağını belirtmesine rağmen, bu yıl sadece 15 kişinin fiziksel şiddet gördüğü gerekçesiyle merkeze başvurduğunu, 5'inin ise can güvenliği endişesiyle güvenli yerlere nakledildiğini bildirdi.

Şırnak'ta kadınların merkeze gelmekten çekindiğini, aile ve toplumsal baskılar nedeniyle sorunlarını aktarmada sıkıntı çektiğini belirten Yalçın, ''Haklarını anlatınca da harekete geçmekte çekimser kalıp, korkuyor. Mahalle çalışmalarında her gün en az 1 veya 2 şiddet öyküsü dinliyoruz. 'Çocuğum için katlanıyorum' diyerek, çekimserliğini dile getiriyorlar'' dedi.

Şırnak Kadın Derneği Başkanı İlknur Tanış Yokuş da Şırnak'ta kadın olmanın bölgenin diğer illerine nazaran daha zor olduğunu, bölgenin koşulları nedeniyle kadınlara ulaşmakta bile zorluk çektiklerini söyledi.

Kadının çevresinin dışlamasından çekindiği için yasal haklarını kullanmak istemediğini, 'toplum beni dışlar' endişesini taşıdığını bildiren Yokuş, şöyle konuştu:

''Eğitim düzeyi düşük ve ekonomik güçten yoksun olduğu için kendi ayakları üzerinde duramıyor. Bize 2 kadın şiddet nedeniyle başvurdu. ''kocam üstüme kuma getirdi, bana bakmıyor, şiddet uyguluyor bu yüzden kumama resmi nikahımı vermeden nafaka istiyorum talebiyle başvurdular. Ne yapacaklarına dair yol göstermemizi istediler. Edindiğimiz bilgiye göre Şırnaklı olup ta boşanma neredeyse yok. kadın uğradığı her türlü şiddete sessiz kalıyor, boğun eğiyor. Haklarını anlatmamıza rağmen uygulamada sesiz kalıyor, bilgilenmek istiyorlar, ama yasal haklarını kullanmada çekimser kalıyor. Toplumdan dışlanma korkusu, haksız görülme korkusu ve ailenin sahip çıkmaması nedeniyle kadını şiddet sessiz kılıyor.''

 DEVLET BAKANI VE BAŞMÜZAKERECİ EGEMEN BAĞIŞ
 

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, yasal düzenlemelerin kadınları şiddete karşı korumada gerekli ama yeterli olmadığını, esas değişimin zihniyetlerde olması gerektiğini belirterek, nereden gelirse gelsin kadına uygulanan her türlü şiddet ve ayrımcılığa karşı toplumu mücadele ve dayanışmaya davet etti.

Bakan Bağış yaptığı yazılı açıklamada, bugünün Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü olduğunu hatırlatarak, BM rakamlarına göre dünya genelinde yaklaşık her on kadından altısının hayatının herhangi bir döneminde fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddete maruz kalmakta olduğunu belirtti. Bağış, "21. yüzyıl dünyasında kadına karşı uygulan şiddetin ulaştığı boyutun, bugün böyle bir günü anmamızı gerekli kılması utanç vericidir" dedi.

Dünya çapında yaşam standartlarının ve insana verilen değerin en yüksek olduğu Avrupa Birliği'nde dahi kadınların yoğun bir şekilde bu tür muamelelere maruz kalıyor olmasının durumun ciddiyetini açıkça ortaya koymakta olduğunu belirten Bağış, 21. yüzyıl Türkiye'sinde de kadınların toplumdaki konumlarının güçlendirilmesi konusunda hala atılması gereken adımlar olduğunu belirtti. Bağış açıklamasında şunları kaydetti:

"Büyük önder Atatürk, kadınları yüzyıllarca maruz kaldıkları ayrımcılıktan kurtarmak için onların toplumsal, sosyal ve siyasal hayata katılımı yönünde radikal adımlar atmıştır. Medeni Kanun'un kabulü ile kadın-erkek eşitliğinin hukuksal temeli sağlanmış, Avrupa'nın en köklü demokrasilerinden Fransa, İtalya ve İsviçre'den önce kadınlara seçme-seçilme hakkı verilmiştir.

Büyük Atatürk'ün ilk Meclisinden sonra en fazla kadın milletvekiline sahip günümüz Meclisinin mimarı Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın da en büyük siyasi hedeflerinden biri kadınlarımızın toplumsal statüsünün yükseltilmesi, sosyal ve ekonomik hayatta maruz kaldıkları ayrımcılığın ve kadınlara yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasıdır. Gerçekten de hükümetimiz döneminde kadınlarımızın arzu edilen konuma ulaşması ve kadına karşı şiddetin engellenmesine yönelik önemli çalışmalara imza atmaktayız."

Bakan Bağış, Türkiye'de kadına karşı şiddetin en görünür ve çirkin yüzü olan töre ve namus cinayetlerinin engellenmesine ve şiddet mağduru kadınların korunmasına yönelik yapılan yasal düzenlemelerle bu konuda önemli mesafeler katedildiğini belirterek, 12 Eylül referandumuyla kadına pozitif ayrımcılığın anayasal güvence altına alınmış olması ve geçtiğimiz yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun kurulmasının, bu yoldaki en önemli adımlar olduğunu kaydetti.

Bağış, "Yasal düzenlemelerin kadınları şiddete karşı korumada gerekli ama yeterli olmadığı, esas değişimin zihniyetlerde olması gerektiği açıktır" diyerek, nereden gelirse gelsin kadına uygulanan her türlü şiddet ve ayrımcılığa karşı toplumu mücadele ve dayanışmaya davet etti.

 CHP DİDEM ENGİN
 

 CHP Genel Başkan Yardımcısı Didem Engin, iktidar olmaları durumunda, kadına yönelik şiddetle etkin şekilde mücadele amacıyla ilk icraat olarak, ''Güldünya Yasası''nı çıkaracaklarını söyledi.

Kadın örgütlenmesinden sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Engin, Kadın Kolları Genel Başkanı Zühal Samlı, Ankara Kadın Kolları Başkanı Bahar Büyükyılmaz ve kadın kolları üyelerinin katılımıyla İl Başkanlığı önünde basın toplantısı düzenledi.

Engin, 25 Kasım 1960'da Dominik Cumhuriyeti'ndeki diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeşin tecavüz edilip öldürülmesinin ardından, 1999'da, 25 Kasımın Birleşmiş Milletler tarafından ''Uluslararası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü'' ilan edildiğini, ancak o tarihten bugüne kadar geçen sürede kadına karşı şiddetin azalmadan sürdüğünü belirtti.

Kadına yönelik ve aile içi şiddetin devam ettiği sürece, demokrasiden de bahsedilemeyeceğini ifade eden Engin, şöyle konuştu:

''Şiddete uğrayan kadınlardan ve bu şiddete tanık olan çocuklardan başlayarak, herkesi, bütün toplumu etkileyen kadına yönelik şiddetin sürmesi, Türkiye'nin ayıbıdır. CHP olarak, iktidarda ve muhalefette, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ülkemizin kurucularının arzu ettiği aydınlık ve mutlu insanlar ülkesini oluşturmak için çalışıyoruz, çalışacağız. Kadına yönelik şiddetin olmadığı bir dünya, arzumuz ve hedefimiz. Bu nedenle tüm Türkiye'de kadın kolları olarak, kadına yönelik şiddetin sona ermesi için sürekli bir çaba içerisinde olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.

Kadına yönelik şiddetle etkin şekilde mücadele amacıyla iktidar olduğumuzda ilk icraat olarak 'Güldünya Yasası'nı çıkarma sözü veriyoruz. Türk Ceza Kanunu'nda gerekli düzenlemeyi yaparak, namus cinayetlerine, namus adı altında kadınların öldürülmesine ve sakat bırakılmasına karşı kararlı bir mücadele içerisinde olacağız.''

 TEB SAYMANI TAŞLIÇAY
 

Türk Eczacıları Birliği (TEB) Saymanı Nevin Taşlıçay, Türkiye'de kadınların yüzde 25'inin fiziksel şiddete uğradığını belirtti.

Taşlıçay, yaptığı yazılı açıklamada, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 1999 yılında almış olduğu kararla 25 Kasımın kadına yönelik sosyal, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetin ortadan kaldırılması için uluslararası mücadele ve dayanışma günü olarak kutlandığını hatırlattı.

Türkiye'de kadınların yüzde 25'inin fiziksel şiddet gördüğünü ve şiddete uğrayan kadınların yüzde 75'inin eşi tarafından şiddete maruz kaldığına dikkati çeken Taşlıçay, öldürülen kadınların yüzde 40-70'inin katilinin eşleri olduğunu ifade etti. Taşlıçay, her dört kız çocuğundan birinin cinsel şiddete uğradığını ve cinsel saldırganların yüzde 75'inin tanıdık olduğunu vurguladı.

Adalet Bakanlığının verilerine göre kadın cinayetlerinin son yedi yılda yüzde 1400 arttığını belirten Taşlıçay, şunları kaydetti:

''2009 yılının ilk 7 ayında 953 kadın, 2010 yılının ilk 7 ayında ise 236 kadın çeşitli sebeplerle öldürülmüştür. Kısacası kadınlar, kamusal alanın her noktasında, sokakta, iş yerinde, okulda ve güvenli addedilen evlerde şiddete uğramakta ve hatta öldürülmektedir. Bu can alıcı sorun tüm toplumun sorunudur. Buna yönelik hem kamuya hem de sivil topluma önemli sorumluluklar düşmektedir. Konuya ilişkin hukuki düzenlemelerin bir an önce tamamlanması, haksız tahrik indirimi uygulamasının ortadan kaldırılması, şiddet mağduru kadınlar için yeterli sayıda sığınmaevi açılması, medyanın kadına yönelik şiddet haberciliği konusunda daha sorumlu davranması ve sivil toplum alanının tüm paydaşlarının kadına yönelik her türlü şiddeti ortadan kaldırmaya dönük tüm çabaları desteklemesi gerekmektedir.''

 MHP KADIN KKOLLARI

 MHP Kadın Kolları Başkanlığından yapılan açıklamada, evli kadınların yüzde 34,5'inin hayatları boyunca en az bir kez dayak yedikleri bildirildi.

Açıklamada, 25 Kasım 1960'ta Dominik Cumhuriyeti'ndeki diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kadının öldürülmesinin ardından, 1999'da 25 Kasımın Birleşmiş Milletler tarafından ''Uluslararası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü'' ilan edildiği, ancak o tarihten bugüne kadar geçen sürede kadına karşı şiddetin azalmadan sürdüğü belirtildi. Devletlerin, kadınların eşitlik, yaşam, özgürlük ve güvenlik haklarını, ayrımcılık, işkence ve zalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz kalmama hakkını güvence altına almak için gereken önlemleri almak zorunda olduğuna dikkat çekilen açıklamada, devletlerin bu hakları gerçekleştirecek, insanları bu hakların ihlallerinden koruyacak ve hakları ihlal edilenlere tazminat sağlayacak politika ve planlara sahip olmaları gerektiği vurgulandı.

Cinsiyete dayalı şiddetin, uluslararası sözleşmeler yoluyla korunan evrensel insan haklarının ihlali olduğuna işaret edilerek, cinsiyete dayalı şiddetin toplumsal alanda da bir araç olarak kullanıldığı ve yeniden üretildiği belirtildi. Türkiye'de derecesi giderek artan şiddetin kadınların hayatlarına mal olabildiği vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:

''Yapılan araştırmalar, Türkiye'deki vahim tabloyu ve AKP iktidarının 2002 yılından bu yana yol katedemediğini, üstelik giderek kötüye giden bir tabloyu ortaya koymaktadır. Nitekim Adalet Bakanlığı verilerine göre, töre ve namus cinayetlerinin de aralarında bulunduğu değişik nedenlerle öldürülen kadın sayısı 2002 yılında toplamda 66 iken, bu sayı her yıl artarak 2004'te 164'e, 2005 yılında 317'ye, 2006'da 663'e, yükselmiştir. 2007 yılında ise 1011 kadın öldürülmüştür. 2009 yılının sadece ilk 7 ayında 953 kadın cinayeti işlenmiş; 15 bin sanığın ancak üçte biri cezalandırılmıştır. Cezalandırılan faillerin hemen tamamı ise 'haksız tahrik' indiriminden yararlanarak hafif cezalar almışlardır.

Bu korkunç tablonun daha kısa anlatımı ise Türkiye'de şiddet gören kadınların yüzde 1400 arttığının bizzat Adalet Bakanlığı tarafından açıklanmış olmasıdır.

TÜBİTAK'ın yapmış olduğu son araştırmalara göre evli kadınların yüzde 34,5'i hayatları boyunca en az bir kez dayak yemektedir. Bu verilere bakıldığında her on kadından üçü eşinden şiddet görmektedir. T.C. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığının 2006-2007-2008 asayiş raporuna göre ise polis sorumluluk alanında güvenlik güçlerine yansıyan 2006 yılında 17.064; 2007 yılında 22.330; 2008 yılının ilk sekiz ayında ise 13.421 'aile fertlerine kötü muamele' vakası vardır. Her birinin ayrı vakalar olduğu varsayımı ile toplamı 52.815 olan vaka sayısına bakıldığında, güvenlik güçlerinin evlerde yaşanan şiddetin yüzde birinden daha azına ulaştığı anlaşılmaktadır.''

Açıklamada, Kadınlara karşı uygulanan cinsiyete dayalı şiddetin ekonomik alanda da yaşandığı belirtildi ve Türkiye'de kadınların iş gücüne katılma oranlarının çok düşük olduğuna işaret edildi.

 YRD. DOC. DR. AYŞE DEVRİM BAŞTERZİ

Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, hayatı boyunca eşinden en az bir kez şiddet görmüş kadınların Türkiye genelindeki oranının yüzde 35 olduğunu bildirdi.

Başterzi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, dünya ve Türkiye'de kadınlara yönelik şiddetin her geçen gün arttığını, Türkiye'de kadınların, iş yerinde, evinde, cezaevlerinde, hastanede, okulda yaşamın her alanında şiddete maruz kaldığını belirtti.

Türkiye'de 2007 yılında Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat tarafından yapılan ''Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet'' başlıklı geniş ölçekli araştırmada, her üç kadından birinin fiziksel şiddet gördüğünün saptandığını kaydeden Başterzi, şöyle devam etti:

''Hayatı boyunca eşinden en az bir kez fiziksel şiddet görmüş kadınların Türkiye genelindeki oranı yüzde 35 düzeyinde. Kocalarından boşanmış veya ayrılmış kadınlarda fiziksel şiddet deneyiminin yüzde 78 gibi çok yüksek bir orana ulaştığı bildirilmektedir. Eğitim düzeyi arttıkça, fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalmaktadır. Okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında en az bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyenlerin oranı yüzde 43 iken, yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında bu oran yüzde 12'dir. Kadınların yüzde 14'ü en az bir kez 'istemediği zamanlarda cinsel ilişkiye zorlandığını' belirtmiştir. Cinsel şiddete uğradığını söyleyenlerin yüzde 67'si aynı zamanda fiziksel şiddete de maruz kaldığını ifade etmektedir.''

Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi, Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2002 yılında 66 olan kadın cinayetinin, 2007 yılında 1077'ye, 2009 yılının ilk 7 ayında 953'e ulaşmış olmasının, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin sayısının arttığını doğruladığını kaydetti.

Birleşmiş Milletler'in verilerine göre tüm dünyada kadının şiddete uğrama oranının yüzde 17-75 arasında değiştiğini bildiren Başterzi, bu oranın Kanada'da yüzde 25, Japonya'da yüzde 59 iken, Hindistan'da yüzde 75'e çıktığını ifade etti.

Başterzi, şiddete uğramanın kadınlarda birçok ruhsal hastalığın oluşumunu tetiklediğini belirterek, şöyle devam etti:

''Kadınlar, en sık eşleri, cinsel partnerleri tarafından fiziksel ve cinsel şiddete maruz bırakılmaktadırlar. Şiddet sonucunda kadınların bedensel, ruhsal, cinsel ve üreme sağlıkları bozulmakta, gebelik ve loğusalık döneminde sağlık problemleri ile karşılaşılmaktadır. Panik bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu ve fobiler başta olmak üzere anksiyete bozuklukları ve depresyon gibi toplumda sık görülen bazı ruhsal hastalıklar kadınlarda erkeklerden daha sık görülmektedir. Kadınlar erkeklerden üç kat daha fazla intihar girişiminde bulunmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kadınlarda depresyon erkeklerden iki kat daha sıktır.''

 DKGK BAŞKANI MELİKE BASMACI KAYHAN
 

Denizli Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Melike Basmacı Kayhan, ''Hedefimiz 1,2 milyon erkek girişimciye karşın 80 bin kadın girişimci sayısını dengelemektir'' dedi.

Kayhan, Denizli Ticaret Odası Toplantı Salonu'nda gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) Türkiye genelinde kadınların ve gençlerin ticarette, girişimcilikte etkin olabilmesi için kadın ve genç girişimcilerin kurallarını oluşturduğunu kaydetti.

Kadın Girişimciler Kurulunun ticaret odası, sanayi odası, ticaret borsasına kayıtlı kadın girişimcilerden oluşan bir kurul olduğunu hatırlatan Kayhan, ''Ülke nüfusunuzun yüzde 55'inin kadın olmasına rağmen ülkemizde 1,2 milyon erkek girişimciye karşın sadece 80 bin kadın girişimci vardır. Çalışmak isteyen ama nereden başlayacağını bilmeyen veya bazı zorluklar yüzünden çalışamayan kadın sayısı oldukça fazladır. Bizim de kurul olarak görevimiz girişimci ruhuna sahip kadınları bulup, onların önünü açmaktır'' dedi.

Kadınların iş dünyasına katılmasının Denizli'yi ve Türkiye'yi geliştireceğini belirten Kayhan, ''Biraz cesaret bizler için hazırlanmış, Kredi Garanti Fonu, KOSGEB, GEKA gibi kuruluşların desteği ile daha iyi yerlere varacağımıza inanıyorum. Hedefimiz 1,2 milyon erkek girişimciye karşın 80 bin kadın girişimci sayısını dengelemektir'' diye konuştu.

 AV. NAZAN MOROĞLU
 

İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü ve Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Genel Başkanı Avukat Nazan Moroğlu, her dört kadından birinin fiziksel, ekonomik, ruhsal, sosyal ve cinsel şiddet mağduru olduğunu belirterek, ''Resmi kayıtlara göre, kadın cinayetleri sayısı son 7 yılda yüzde 1400 artmıştır'' dedi.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla ''Aile İçi Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi'' konusunda İstanbul Barosu'nda açıklama yapan Moroğlu, aile içi kadına yönelik şiddetin bir insan hakları ihlali olduğunu ifade etti.

Şiddetin, kadının yasal, sosyal, siyasi ve ekonomik eşitliğini sağlama fırsatlarını sınırladığını, girişimcilik ruhunu ve kendine olan öz güvenini yok ettiğini söyleyen Moroğlu, aile içi şiddetin çocukları da olumsuz etkilediğini belirtti.

Bunun, çocukların okulda şiddet uygulamasına neden olduğunu anlatan Moroğlu, şiddetin sağlıklı bir toplumun önündeki en büyük engeli oluşturduğunu bildirdi.

''Her dört kadından biri fiziksel, ekonomik, ruhsal, sosyal ve cinsel şiddet mağdurudur'' diyen Moroğlu, şöyle konuştu:

''Namus cinayeti diye adlandırılan cinayetler, kadına yönelik şiddetin en zalim boyutudur ve temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlalidir. Resmi kayıtlara göre, kadın cinayetleri sayısı son 7 yılda yüzde 1400 artmıştır. Kayıtlarda, 2009 yılının ilk 7 ayında 953 kadının namus adına öldürüldüğü, 2003'te 83, 2004'te 128, 2005'te 317, 2006'da 663, 2007'de 1011, 2008'de ise 806 kadın cinayeti işlendiği görülmektedir. Şiddet mağdurunu koruyan, şiddet uygulayanı cezalandıran yasalar var. Ancak sığınma evleri yeterli değil. Bu nedenle hakkını aramak isteyen kadını devlet yeterince koruyamıyor.''

İSTANBULLU KADIN DA ŞİDDET MAĞDURU

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi avukat Aydeniz Alisbah Tuskan da İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezine bir yılda 13 bin kadının başvurduğunu belirterek, bu başvuruların yaklaşık yüzde 90'ının şiddetle ilgili olduğunu söyledi.

Bunların hepsine sözlü olarak destek verildiğini anlatan Tuskan, bu kadınlara ücretsiz avukat konusunda da yardımcı olduklarını belirtti.

Tuskan, merkezin aynı zamanda, valilikler ve belediyelerle görüşerek, sığınma evlerinin yaygınlaştırılması konusunda görev üstlendiğini kaydetti.

Star

Haber Ara