Şlomo Avineri
Gazze’ye giden Türk filosuna yapılan baskının yol açtığı dalga bir şekilde yatıştı, fakat Türkiye’nin İsrail’e yaklaşımındaki değişimin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun başlattığı daha geniş çaplı dış politikanın parçası olduğu açık. Yine de İsrail’in yangını biraz bile olsa söndürmek için ne yapabileceğini gözden geçirmesi akılcı olacaktır.
Atatürk’ün cumhuriyeti kurmasından bu yana Türkiye dış politikasını sanki kuşatma altındaymışçasına yürüttü. Ülke çok uzun yıllar düşmanlarla çevrili olduğu düşüncesiyle yaşadı. Bu nedenle güçlü bir orduya sahip olageldi ve o ordu da toplumu demir yumruk altında tuttu. Türkiye’nin NATO’ya katılmasının sebebi demokrasi aşkı değil, bu hissiyat içinde olmasıydı; keza Türk milletinin bölünmezliği efsanesindeki en ufak bir çatlağı, sözgelimi Kürtleri, varoluşsal bir tehdit olarak görmesinin sebebi de buydu.
Eleştiri ayrı, Davos ayrı
Davutoğlu bunun artık miadı dolmuş bir görüş olduğunun farkında ve onun yerine Türkiye’ye bölgesel ihtilafları yatıştırma rolü biçen bir yaklaşımı geçiriyor. Türk toplumunun karmaşık bileşimini göz önüne alan bu yaklaşıma göre, dışardaki ihtilafların içte ihtilaflara dönüşmesi epey güçlü bir ihtimal. Tek bir Türk milleti felsefesinden böylesine keskin bir sapmayla birlikte Davutoğlu ve destekçileri, Türkiye’de Azerbaycan’dan daha fazla Azeri, Bosna’dan daha fazla Boşnak, Arnavutluk’tan daha fazla Arnavut ve Irak Kürdistanı’ndan daha fazla Kürt yaşadığını kabul etmiş oluyor; adı geçen ülkelerde yaşanan her karmaşanın muhtemelen Türkiye’ye de sirayet edeceğini düşünüyorlar.
Bu yeni amentünün elle tutulur etkileri oluyor: İslamcı kökenli AKP Kürt azınlığa daha esnek yaklaşıyor. Ordu üzerindeki kısıtlamaların izi de ülke etrafındaki sözümona kuşatmanın yumuşadığı hissiyatında bulunabilir. Bu yeni politikanın en önemli etkileri dış ilişkilerde göze çarpıyor: Ermenistan’la uzlaşma çabası, Atina’yla ilişkilerde yumuşama, Kıbrıs, Bosna ve Kosova konusunda daha ılımlı tutumlar. Türkiye Irak’taki Kürt özerkliğine yönelik muhalefetinin tonunu düşürüyor ve İran’ın nükleer programıyla ilgili anlaşma sağlamaya gayret ediyor. İsrail-Suriye görüşmelerine arabulucuk yapma önerisi de hükümetin ‘sıfır sorun’ politikasıyla bağlantılı.
Fakat çok aşırıya götürülen her politikanın tam ters sonuç vermesi ihtimali söz konusudur. İran’ın nükleer programıyla ilgili uzlaşma aramakla, ABD’ye karşı bir Türkiye-İran-Brezilya ittifakı oluşturmak arasında dağlar kadar fark var. Keza İsrail’in Batı Şeria’daki politikasını eleştirmekle, başbakanın Davos’ta İsrail’i azarlaması arasında da.
200 bin dolar
Birçok Türk yetkili bu tür taktiklerin çok ileri gidip gitmediğine dair sorularını yüksek sesle dile getiriyor. İsrail bu insanları cesaretlendirmeli ve bunun bir yolu da filo baskınına yönelik tutumunu değiştirmesi. Çoğu Türk İsrail’in uluslararası sularda dokuz Türk vatandaşını öldürdüğüne inanıyor. İsrail açık bir özüre mahal olmadığını, fakat insani bir jest mahiyetinde öldürülenlerin ailelerine tazminat ödenmesi için bir fon oluşturmak istediğini açıklayabilir. Her aileye bir kerelik ödeme yapma yönünde bir niyet (200 bin dolar tutacağı söyleniyor) iki ülke arasındaki husumetin bir kısmını ortadan kaldırabilir, Türk hükümetiyle ölenlerin aileleri arasında da sorunlar yaratabilir. Belki bütün aileler bu ödemeyi kabul etmeyecektir, fakat bunu teklif etmek cümle âleme karşı insani, etik bir jest olacaktır ve nihayetinde pekâlâ diplomatik bir fayda da getirebilir.
Kaynak: Haaretz / 23 Kasım 2010 Çeviri: Radikal
İsrail gazetesinden vicdan(!) çağrısı
Birçok Türk AKP'nin dış politikada aşırıya kaçıp kaçmadığını sorgularken, filo kurbanlarına tazminat ödeyerek bu insanları cesaretlendirebiliriz.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-11-24 09:30:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara