ABDULLAH İSKENDER *
BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri de dahil bütün ülkeler iki devletli çözümü desteklediklerini açıklıyor. Fakat İsrail’in de onay verdiğini açıkladığı bu çözüm, bütün çabalara ve bütün girişimlere, bu çabaların uzun bir zamandır devam etmesine ve ABD’yle Ortadoğu Dörtlüsü’nün (ABD, Rusya, BM, AB) bütün taahhütlerine rağmen bir milim kımıldamadı. Bu çözüme yönelik müzakereleri engelleyenin, hayata geçirilmemesi için tek taraflı şartlar koşanın, bu arada da Filistinliler aleyhinde ödünler için ABD’ye şantaj yapanın, Washington’dan ‘barış için garanti’ adı altında yardım ve taahhüt koparmaya çalışanın İsrail olduğunu söylemek yeni bir şey değil.
Washington’ın ev sahipliğini yaptığı son görüşmeler, İsrail’in iki devletli çözümü destekleyenleri, özellikle de ABD’yi soktuğu trajediyi özetliyor. Zira ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Ebu Geyt ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yla doğrudan, Filistin Yönetimi Başbakanı Selam Feyyad’la da telefon üzerinden görüşmesinin ardından, ilerleme ihtimaline dair yeni bir unsur açıklayamadı.
Netanyahu’nun eli güçlendi
Gözlemciler, ABD’deki ara dönem seçimlerinin sonrasında Netanyahu’nun Washington’ın iki devletli çözümü teşvik niyetleriyle mücadelede ve dolayısıyla barış girişiminin bütün maliyetini Filistinlilere yükleme noktasında daha da güçlendiğinde hemfikir. Barış girişimi konusundaki bu tıkanma sürerken ve İsrail özellikle de Batı Şeria’yla Doğu Kudüs’teki yerleşim inşaatı konusunda tek taraflı adımlarını hızlandırırken, Filistin Yönetimi giderek daha zor bir duruma düşüyor.
ABD izin vermez
Filistin Yönetimi kendi aleyhine işleyen bu trajediyi hissetmiş olabilir; zira İsrail’le müzakereden başka seçeneklerden söz ediyor. Bu seçeneklerden giderek daha fazla söz ediliyor ve Araplar da bunu onaylıyor. Şu ana kadar bu tür seçeneklerin, BM’nin ilgili kararlarına dayanılarak uluslararası meşruiyet şemsiyesi altında kalmasının istendiği açık. Bu seçenekler, BM Güvenlik Konseyi ve BM Genel Kurulu’na başvurmakla, tek taraflı bağımsızlık ilanı ve bu devletin tanınmasını talep etmek arasında gidip geliyor. Fakat nihayetinde bu tür sonuçların hepsi de aynı trajediyle sonuçlanacak. Zira geçmişte de görüldüğü gibi, ne BM Genel Kurulu kararları İsrail’i işgal altındaki Filistin topraklarından çekilmek zorunda bırakabiliyor ne de Filistin Yönetimi ABD’nin İsrail’in karşı çıktığı bütün kararları veto etmesinin gölgesinde bağlayıcı kararlar çıkarabilir.
Dahası, BM Güvenlik Konseyi’nden Washington’ın veto hakkını kullanmamasıyla bu tür bir karar çıksa bile, bu karara İsrail’i uygulamaya mecbur bırakacak önlemler eşlik etmedikçe hiçbir kazanım elde edilmeyecektir. Ve bu tür önlemleri şu an tasavvur etmek mümkün değil. Dolayısıyla Filistinlilerin yeni tercihlerden dem vurması siyasi bir manevra olsa bile kimseyi aldatamaz. Nihayetinde, müzakere dışındaki seçenekler Filistin Yönetimi’nin ve Arapların önündeki yeni trajediler gibi görünüyor.
(Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 14 Kasım 2010. Çeviri: Radikal Gazetesi)