Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. İsmail Kara: ?Diyanet her zaman devlet kurumuydu. Müminlerin değil devletin din işlerine bakar.
Marmara İlahiyat Fakültesi’nden Prof. İsmail Kara Türkiye’de Diyanet İşleri kurumuyla ilgili en yetkin bilgiye sahip akademisyenlerden. Son kitabı “Cumhuriyet Türkiye’sinde Bir Mesele Olarak İslam” hem Türk modernleşmesinin İslam’la ilişkisi üzerine kafa yoruyor hem de Diyanet’i sorguluyor. Prof. Ali Bardakoğlu’nun aniden görevi bırakması nedeniyle Prof. Kara’dan Cumhuriyet devri Diyanet İşleri başkanlarını karşılaştırmasını, Diyanet’in bir kurum olarak büyümesinin ne anlama geldiğini anlatmasını istedim.
Temelden başlayalım… Laik sistemde niye Diyanet teşkilatı var?
Hangi laik sistem? Din-devlet ilişkileri açısından dünyada bir tane laik sistem yok ki. Türk laiklik tecrübesinden bahsedeceksek o zaman aykırılık yok diyebiliriz. Cumhuriyeti kuran dar kadro dini alanı daraltarak baskı ve kontrol altına almayı hedeflemiş gözükmekle beraber din-devlet ayrılığını hiçbir zaman öngörmemiş, düşünmemiştir.
Din ve devlet
Niçin acaba?
Her şey siyaset ve hukuktan ibaret değil çünkü. Bizim kültürümüzde din ile devlet birbirinin, eski tabirle mütemmim cüzüdür, yani biri diğerini tamamlar. Türk insanının kafasında dinden ayrı bir devlet veya devletten ayrı bir din fikri yoktur. Bu ancak modern eğitim süreçlerinden geçmiş olanların parçalanmış kafasında nispeten yer bulabilir. Ankara bunu bildiği için en katı laiklik uygulamaları devirlerinde bile “Türk devletinin dini yoktur” cümlesini telaffuz etmemiştir. Ettiği anda kendisini açıklayamaz ve meşru kılamaz.
Türk modernleşmesinde bir kurum olarak Diyanet İşleri’nin anlamı nedir?
Diyanet’in çoğunlukla birbirini kesen iki-üç tane mühim vazifesi var: Biri dini bilgiyi ve din anlayışını dönüştürecek, modernleştirecek, bu çerçevede halk dindarlığı ile mücadele edecek. Bu arada halk dindarlığıyla sıkı münasebeti olan cemaat ve tarikatlara karşı da tavır alacak. İkincisi ‘bir tür’ dindarlığı ve Müslümanlığı bir şekilde ayakta tutacak, ‘bir tür’ dindarlaşmayı sağlayacak. Üçüncüsü kritik dönemeçlerde tercihler söz konusu olduğunda kurumun yüzü Müslümanlara değil devlete dönük olacak. Onun için ben diyorum ki Diyanet esas itibariyle müminlerin değil devletin din işlerine bakar. Bunu yumuşatabilirim: Devletin istediği kadar ve istediği şekilde müminlerin din işleriyle ilgilenir.
Peki Diyanet bu görevlerin hakkını verebildi mi sizce?
Nereden baktığınıza bağlı. Ankara’nın Diyanet’ten memnun olduğu bence açık. Kocatepe Camii ile Anıtkabir’i yan yana getirdi, daha ne yapsın!
Size göre Diyanet İşleri Başkanı’nın temel özellikleri ne olmalıdır?
İlim, ahlak, iş yapma gücü. Bana kalsa idari başkanlıkla ilmi - manevi başkanlığı bir şekilde birbirinden ayırırım. Çünkü kim ne derse desin Diyanet İşleri Başkanlığı siyasi bir makamdır ve yüksek tepelerden esen rüzgârlardan ciddi olarak etkilenir. İstediği tayini yapmadığı için makamında Diyanet başkanına silah çeken milletvekillerinin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı 15 yıldır cumhuriyet devrinde hazırlanmış en büyük ve kıymetli hadis külliyatını, Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi’ni basamıyor biliyor musunuz? Mustafa Kemal Paşa devrinde basılmış, İnönü devrinde basılmış, DP, AP, CHP devirlerinde basılmış, şimdi basılamıyor.
Niçin? Resmi bir açıklama yok. Benim duyduğuma göre hadise şu: Dini konularda kayda değer hiçbir bilgi sahibi olmamasına rağmen bu sahada ahkâm kesip duran sosyal bilimci Prof. İlhan Arsel (yakın zamanda ölen akademisyen yazar) bu kitabı kaynak göstererek yazılar yazıyor, bunlar Milli Güvenlik Kurulu tarafından Diyanet’e gönderiliyor ve baskı durduruluyor. Onun için ilmi-manevi alan aktüel olandan olabildiğince kurtarılmalı.
Cumhuriyet’ten bu yana en etkili Diyanet İşleri başkanları kimlerdi?
İcraatlarını bütünüyle tasvip etmek mânası anlaşılmamak şartıyla iki etkili başkandan bahsedilebilir; Ahmet Hamdi Akseki ve Tayyar Altıkulaç.
Niye etkililer?
Kurumsal anlamda atılımlar yaptılar. Diyanet Yayınları’nın, personelin kalitesini arttırdılar.
Cemaatlerle Diyanet arasındaki ilişkilere ne diyorsunuz?
Cemaat ve tarikatlarla Diyanet ve devlet arasındaki son büyük düzenleme 12 Eylül sonrasında yapıldı, Diyanet’in tarikatları yarı-resmi olarak tanıması 90’lı yıllarda oldu. Yakın zamanlara kadar Diyanet’le cemaat ve tarikatların din anlayışları arasındaki mesafe daha fazlaydı. Alevilik meselesinin ortaya çıkışı devletin ve Diyanet’in Sünni cemaatlere bakışını, yaklaşımını değiştirmiştir.
Cemaatler nasıl tepki verdi peki?
Bir taraftan Diyanet içinde yer almak ve onun şemsiyesi altında faaliyetlerini sürdürmek isterler, diğer taraftan Diyanet’in empoze ettiği din ve dindarlık anlayışından kendilerini korumayı önemserler.
Türkiye’deki İslam âlimlerinin ‘altyapı bakımından yetersiz’ bulduğu başkanlar oldu mu?
Elbette olmuştur. Meselâ Mehmet Nuri Yılmaz. Eğitimi yeterli değildi.
Görevi bırakan Ali Bardakoğlu’na not vermenizi istesem?
Diyanet’i basına güzel takdim etti. Bunun dışında bir başarısını görmedim. Benim notum biraz kıttır.
Kaynak: Radikal