İsrail, Türkiye'yle ihtilafta haklı değil ama bir bakanı yine de boykot çağrısında bulunuyor. İsrail'e karşı susan Araplar bundan ders almalı.
İsrail Turizm Bakanı Stas Misezhnikov, Türkiye’nin ülkesine ‘karşı düşmanca’ bir politika izlediğini ifade etti ve turizm boykotuyla cezalandırılması gerektiğini belirtti. Bakan bu boykotu, İsraillilerin ‘ulusal saygınlıkları’nı savunarak tutunması gereken ‘onurlu’ bir tavır olarak görüyor. Misezhnikov, İsraillilerin böylece AKP hükümetine şu mesajı göndereceğini ifade etti: “Türkiye’nin ‘düşmanca’ tutumları, İsrailli turistlerden elde ettiği kaynaklara olumsuz yansıyacaktır.”
‘Türkiye İran’a benzemesin’
Bakanın boykot çağrısı İsrail’de yaygara kopardı. İsrailli liderler Türkiye’yle ilişkilerin kötüleşmesinden, müttefiklerini kaybetmekten ve Ankara’nın İran’a katılmasından endişe ediyor. İslam devriminin ardından Tahran’ın Tel Aviv’e yönelik politikaları tersyüz olmuştu. İsrailli diğer bakanların Türkiye’yle ilişkilerin kopacak şekilde kötüleşmemesi yönünde çağrı yapmasının nedeni de bu. Böyle bir kopuş, uluslararası yalnızlık tehdidi altında bulunan İsrail için ağır bir stratejik darbe olacaktır.
Bu tabloda bizi ilgilendiren nokta, Misezhnikov’un Türkiye’ye turizm boykotunu ‘ulusal saygınlığı’ savunmayı gerektiren onurlu bir tutum olarak görmesi. Önce şunu söyleyeyim: AKP hükümetinin bu saygınlığa dokunmadığı biliniyor. Türkiye’nin tek yaptığı, İsrail’in Gazze saldırısını kınamak, Filistinlilere karşı işlediği suçları eleştirmek ve Gazze ablukasını kırmaya çalışan Mavi Marmara gemisinde dokuz Türk’ü öldürmesinden dolayı İsrail’e öfkelenmekti.
Mısır’ın hali içler acısı
İsrail Turizm Bakanı’nın bunları boykot edilmesi gereken düşmanca bir davranış olarak gördüğünü okuduğumda, Mısır Vakıflar Bakanı Mahmud Zakzuk’un açıklamalarını anımsadım. Bakan her münasebette Mescid-i Aksa’nın ziyaret edilmesi çağrısı yapıyor ve bu ziyaretin İsrail vizesiyle yapılmasında kusur görmüyor; Kudüs ve Mescid-i Aksa İsrail işgali altında kaldıkça buraları boykot etme düşüncesine karşı çıkıyor. Yani bakan işgalin sürmesinde ve İsrail’in her geçen gün kökleri kazınan Kudüs halkının yanı sıra Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinlilere karşı işlediği suçlarda Arap saygınlığına dokunan bir şey bulamıyor. Direniş bir yana boykotu gerekli görmüyor.
Burada açık bir ironi var. İsrailli bakan sırf eleştiriyi bile boykot gerektiren bir durum olarak görürken, Mısırlı bakan Filistinlilerin ezilmesinde, hayatlarının yıkılmasında ve Kudüs’ün Yahudileştirilmesinde ulusal saygınlığa dokunan veya boykotu gerektiren bir şey görmüyor.
Arap bakan memur gibi
Bu fark bazı soruları gündeme getiriyor: Bunlardan biri, İsrailli bakanın Mısırlı bakana kıyasla ülkesinin ulusal saygınlığına daha güçlü tutunmasıyla ilgili. İkinci bir soruysa şu konuyla ilgili: İsrailli bakan hükümetinin politikasıyla çelişen bir tutumu dile getirmekte tereddüt etmezken, Mısırlı bakan İsrail’le barış imzalayan hükümetinin tutumuna bağlı bir memur gibi davranıyor.
Tek ironi de bu değil: Türkiye’nin Milli Güvenlik Kurulu İsrail’i bir tehdit kaynağı olarak niteleyince İsrail rahatsızlığını göstermişti. Zira Türkiye İbrani devletinin uygulamalarını kuruluşundan bu yana ilk kez tehdit olarak görüyordu. Mısır ve bu davanın asıl sahipleri olan diğer ‘ılımlı’ ülkelerinse İsrail’i değil de İran’ı merkezi tehdit olarak görmesi büyük bir ironi. (Katar gazetesi Şark, 8 Kasım 2010)
Kaynak: Şark Gazetesi Çeviri: Radikal