Hoca Üveys Camii imamı Abdullah Sancar, aynı zamanda bir sarık sarma uzmanı. Her daim kar beyazı sarık isteyen İstanbullu imamlar sıra bekliyor. Zira bizim 'sarıkçıbaşı' Ürdün'den Bosna'ya, Almanya'dan Özbekistan'a uzanan bir coğrafyanın da sarığını sarmaktadır.
Cami cemaati zanneder ki, imamın başındaki sarık vaktin birinde o başa oturur ve yetkili bir merci yeni bir sarık gönderene kadar orada öyle senelerce kalır. Başka türlüsü akla gelmez çünkü, bir fesin etrafına sarılan metrelerce bezin gerektiğinde açılabileceğine, bol köpüklü sularda ak pak edilip maharetli bir el tarafından ustaca sarılabileceğine ihtimal verilmez. İstanbul'da bu işi layıkıyla yapan bir 'sarık sarma uzmanı' olduğu ise pek bilinmez. Oysa İstanbul'un imamları sarıklarını yeniden sardırmak için sırada beklemektedir. Bosna'ya, Almanya'ya, Özbekistan'a gidenler, o toprakların âlimlerine, hocalarına hediye edecekleri sarığı buradan götürmektedir hatta Ortadoğulu müftülerin, akademisyenlerin resmi törenlerde, bayramlarda taktığı sarıklar bile bizim sarık uzmanının elinden çıkmaktadır.
Doğrusu şu ki, Hoca Üveys Camii'ne gidip de imam Abdullah Sancar'ı, küçük ve sevimli bir odada raflar dolusu sarık arasında görene kadar biz de bu tafsilattan habersizdik. Sarığın bunca meraklı bir mevzu olabileceğini de hiç düşünmemiştik. Sancar, hat kursundan sonra resim kursuna başlayan, güler yüzlü, hoş sohbet, hani oradan ayrılacak olsa cemaatin 'Hocamızı geri isteriz' pankartları açmak isteyeceği kalender meşrep bir imam olduğundan merakımızı mazur gördü. Ve muhtemelen aynı nedenlerle, "Hocam nasıl başladınız bu işe, kimden öğrendiniz, bezin metresi kaçadır, fesi nereden alırsınız?" gibi tez canlı sorularımızı sabırla cevaplandırdı. İşte bir sarık sarma uzmanının serencamı...
Erzurum'dan İstanbul'a 1970'lerde gelmiş, ortaokulu, liseyi, ilahiyat fakültesi ön lisans programını dışarıdan bitirmiş ve hafızlığını tamamlamış Abdullah Sancar'ı Anadoluhisarı'nda fahri Kur'an kursu öğretmenliği yaparken görüyoruz ilk karede. Yeni evlenmiştir ve sarık henüz hayatına girmemiştir. Ne zaman ki gözü, vakit namazlarını kıldığı Arkboyu Camii imamının başına ilişir ve o baştaki sarığın muhakkak yıkanması gerektiğine karar verir, işte o andan itibaren sarık hayatının vazgeçilmez bir parçası olur. Yaşlı hocanın sarığını sık sık eve götürür, yıkar, kurutur ve onlarca kez söküp onlarca kez sararak hem bu işi öğrenir hem de hocanın duasını alır; "Hafız Efendi" der hoca, "Bu senin mesleğin olsun, sen bundan ekmek yiyesin." Bugün mini bir atölyeye dönüştürdüğü cami odasında, sarılmayı bekleyen sarıklara bakarken, "Onun duasının bereketi var." diyor Abdullah Sancar: "Meslek mi, hobi mi, zanaat mı, sanat mı artık nasıl görürseniz, bu işi her gün daha da geliştiriyorum.''
Hediyesi 6 lira...
Peki, Abdullah Hoca bu işten hakikaten ekmek yiyor mu? Evet, emeği karşılığında aldığı küçük bir ücretten onun deyimiyle 'hediye'den söz etmek mümkün. Sarığın bezi yıkanıp getirilmişse sarması 6 lira, yok eğer imam başından çıkardığı gibi masaya bıraktıysa, yıkayıp sarması 8 lira... Gelmişken yeni bir sarık almak isteyen kumaşın kalitesine göre 15 ila 45 lirayı gözden çıkaracak. Çıkarmazsa paşa gönlü bilir, ya Diyanet'in iki yılda bir gönderdiği sarığı bekleyecek ya da piyasada hazır satılan 'ihale' sarıklarından birine gönül indirecek. Nasıldır o sarık? Bir firma on bin sarıklık bir ihale almıştır, gününde yetişsin diye iş, evlerdeki kadınlara dağıtılmıştır, kimi iyi sarar kimi saramaz ve çoğunlukla imam o sarıkla daha ilk günden Fatih'teki Hoca Üveys Camii'nin yolunu tutar; "Hocam şunu yeniden sarıversene..." Abdullah Hoca her ne kadar kati konuşmayıp; "Benim kulağıma gelmedi." diye tevazu buyursa da biz söyleyebiliriz ki kendisi İstanbul'un tek sarık sarma uzmanıdır. Sarıkla ilgili hadis-i şerifleri gözden geçirmiş, bu mevzudaki müstakil kitapları taramış, Kültür Bakanlığı'nın kitaplarından hangi sarığın ne tür sarılacağını bir güzel mütalaa etmiştir. Sarığın kumaşını Zeytinburnu'ndan kestirir, şeritleri Mahmutpaşa'dan, tülbendi Çakmakçılar Yokuşu'ndan alır. Tülbent pamukludur, ince ve zarif durur ve bir fesin etrafına aşağı yukarı 7 metre dolanır; ama hocanın Medine'den getirttiği ipekli bir kumaş da vardır ki sarıkta daha albenili durur.
Sarık liyakate göre sarılmalı
Bir sarığa ne kadar kumaş gideceği modelden modele farklılık gösterir, modelin nasıl olacağına da her imam kendi karar verir. Ama işte tam da bu noktada Sancar'ın bir itirazı var. Ona kalırsa sarıklar, imamların tercihine göre değil, tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi liyakate göre sarılmalı. Türbe sarıkları yenilenirken padişah mı paşa mı olduğu nasıl gözetiliyor, şeyh ise hangi tarikata mensup olduğu araştırılıyorsa aynen öyle... Ah tabii, yeri gelmişken Türbeler Müze Müdürlüğü'nün de zaman içinde eskiyen, bozulan türbe sarıklarını değiştirmek üzere Sancar'ı ziyaret ettiğini de söylemek gerek.
Hoca Üveys Camii imamı Abdullah Sancar, aynı zamanda bir sarık sarma uzmanı. Her daim kar beyazı sarık isteyen İstanbullu imamlar sıra bekliyor. Zira bizim 'sarıkçıbaşı' Ürdün'den Bosna'ya, Almanya'dan Özbekistan'a uzanan bir coğrafyanın da sarığını sarmaktadır.
Sarıkların kafa ölçüsüne göre 52'den 65'e kadar numaralandırıldığı raflara bakarken, "Genelde 57-58 numara sarıklar gider. Ancak ben camideki özel bir dolapta her ölçüden sarık bulunduruyorum." diyor Sancar. Bundan muradı; müftü ya da başka bir imamı namaz kıldırmak üzere mihraba davet ettiğinde uygun bir sarık sunabilmek. İmam arkadaşlarına da aynı tavsiyede bulunuyor; "Camilerinizde bir seri sarık bulundurun, misafirlerinize kendi sarığınızı değil, uygun sarığı sunun." [email protected]
***
Mesleğim bir sır değil, herkese öğretirim
Bir sinema filmi için Mimar Sinan'ın sarığını saran Abdullah Sancar, izin günlerinde çantasını toparlayıp davet edildiği camilere gidiyor ve çoğu zaman cemaatin de bulunduğu bir ortamda imamların bozulan sarıklarını yeniliyor. Bazen de namaz sonrası odasına gelip bu sanatı öğrenmek isteyenlere ustalık yapıyor. "Birine bir şey öğretmek sadaka-i cariyedir." ne de olsa...
Diyanet, Osmanlı sarığını öneriyor
Sarık da tıpkı elbise gibi ülkeden ülkeye, iklimden kültüre değişiklik gösterdiği ve ille de bir şekil belirlenmediği için Abdullah Sancar yeni modeller üretme konusunda heyecanını yitirmemiş görünüyor. Ama yine de çok sevilen modeller üçü dördü geçmiyor.
'Düz şerit': Diyanet İşleri Başkanı'nın başında gördüğümüz sarık.
'Osmanlı sarığı': Osmanlı dönemindeki din âlimlerinin taktığı ve Diyanet'in imamlara en fazla tavsiye ettiği sarık. Diğerlerine göre daha sade.
'Padişah sarığı': Bu gösterişli model, Abdullah Sancar'a ait.
'Sultan sarığı': Fabrikasyon üretim yapan firmaların en çok tercih ettiği model...
ÜLKÜ ÖZEL AKAGÜNDÜZ / ZAMAN