Dolar

34,9485

Euro

36,5935

Altın

3.019,34

Bist

10.058,63

Kündekârî

Çivi veya tutkal kullanılmaksızın, küçücük geometrik parçaların birleştirilmesiyle meydana getirilen kündekârî eserleri, ecdadımızın teknikle sanatı, geometriyle estetiği bir arada nasıl büyük bir ustalıkla kullandıklarını gözler önüne sermektedir…

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-11-05 14:05:34

Kündekârî

İstanbul ve Anadolu’daki bazı camilerin kapı ve pencereleri, vaaz kürsüleri veya minberlerinin geometrik desenlerle meydana getirilmiş ahşap güzelliğine hayranlıkla baktığımız olmuştur muhakkak. Belki, niçin bu kadar küçük parçalardan meydana geldiklerini merak eder veya küçük parçalardan müteşekkil olduklarını anlamaz, ahşap oymacılığı eseri olduklarını sanırız.

Bilindiği üzere, ahşap malzemeler kapı, pencere gibi büyük cephelerde tek parça olarak kullanıldığı takdirde, rutubet ve sıcağın tesiriyle çarpılma, çatlama gibi bir takım bozulmalar meydana gelebilir. Hatta zaman zaman kendi evimizin kapılarının veya dolap kapaklarının şişmesi ve açılmamasından şikâyet ederiz. İşte camilerde gördüğümüz o geometrik desenli kapı ve pencerelerde kullanılan ve kündekârî ismi verilen teknik, tam da buna mani olmak için icat edilmiştir.

Çivisiz ve Tutkalsız Yükselen Geometri Şaheserleri

Kündekârî kelimesinin aslı Farsça “kendekârî” olup, hakkâklık, kalemkârlık gibi sanatları adlandırır. Türkçede, “kündekârî” şeklinde yer bulmuştur. Künde, “kalın ağaç”, kârî ise “işçilik” manasındadır. Kündekârî kelimesi umumiyetle ince marangozluğa giren ahşap sanatları ve daha özel olarak ise bahsedeceğimiz ahşap tekniği için kullanılmıştır. Bu meslekle meşgul olanlara “Kündekâr” ismi verilir.

Kündekârî tekniği, yan yana geldiğinde bir bütün teşkil edecek surette geometrik şekillerde kesilen, kenarları yuvalı ve dişli küçük parçaların birbirine geçirilmesinden ibarettir. Tatbiki daha çok hesap işi olan, iyi bir geometri bilgisi gerektiren ve dikkat isteyen kündekârî tekniğinde, bu küçük parçalar çivi, tutkal veya benzeri tutucular kullanılmaksızın birleştirilmekte ve böylece geometrik bir sistem meydana getirilmektedir. Bu teknikte güçlük, parçaların birbirine tam uyması, yivlerin (ince oyuk) düzeni ve parçaların kaynaşmasıdır. Yani bu teknikte ufacık bir hataya bile yer yoktur. Birleşme yerlerindeki kanallarda bırakılan hava payları sayesinde, ahşap işçiliğinde mevsim değişikliklerinden ortaya çıkan çatlak ve şişmeler önlenir. Her parça öbür parçayı kavrar ve çarpılmaya bırakmaz. Böylece eserin ömrü daha uzun olur. Kündekârların dikkat ettikleri tek şey bu değildir. Aynı zamanda, kullanılan parçaların ebced hesabıyla yapının tarihi ve yapanın ismine denk düşürüldüğü de olurdu.

İlk başta sırf süs olsun diye yapıldığı zannedilen kündekârî, uzun zaman dayanması ve rutubetten çarpılmaması istenen mühim kapılar, dolaplar, pencere kapakları, kürsü ve minber tablalarda kullanılmıştır. Bu teknik için en münasip ağaçlar ise elma, armut, meşe, şimşir, abanoz, gül ve cevizdir.


Evvel Zaman İçinde…

Menşei hakkında kesin bilgiler bulunmayan kündekârî tekniğinin ilk kez İslam sanatında ortaya çıktığı, en erken örneklerinin 12. asırda Mısır, Anadolu ve Halep’te görüldüğü ve bu üç merkezde birbirine paralel olarak geliştiği tahmin edilmektedir. Bugün Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı devirlerine ait birçok kündekârî örneği mevcuttur. Erken devrin en mühim örneklerini şöyle sıralayabiliriz:

Konya Alaaddin, Aksaray, Malatya, Siirt, Sivrihisar, Birgi, Bursa, Manisa Ulu Camileri, Harput Sare Hatun, Ürgüp Taşkınpaşa, Manisa İvaz Ağa, Niğde Sungur Bey Camii. Bunun dışında İstanbul’da, başta Selâtin camileri olmak üzere, birçok camide kündekârî tekniğiyle yapılmış kapı, pencere ve dolap kapağı örnekleri mevcuttur.


Taklit Kündekârî Eserleri

Görünüş itibariyle hakiki kündekârîden ayrılmayan ve çoğu zaman karıştırılan taklit kündekârîde, çıtalar levhalar üzerine çivilenerek tutturulmakta ve böylece esere kündekârî görünüşü verilmektedir. Çakma ve kabartma, tamamen çakma ve yapıştırma, tamamen kabartma olarak üç farklı şekilde uygulanan taklit kündekârîde, hakikisinden farklı olarak, çatlama ve kabarmalar söz konusu olmaktadır.

Ankara Alaaddin, Arslanbey, Kızılbey, Kayseri Ulu ve Huand Hatun, Çorum ve Divriği Ulu Camileri minberleri, Kastamonu Candaroğlu Mahmut Bey Camii, Ordu Eski Pazar Camii kapıları, Merzifon Çelebi Sultan Mehmet Medresesi kapısı, Amasya Gökmedrese Camii kapısı bu türün en güzel örnekleridir.

 855 Yıllık Şaheser

Günümüzde, Anadolu Selçuklularından kalan ve yekpare ahşaptan imal edilmiş minberlerin en eskisi Konya Alaaddin Camii’nin minberidir. Kündekârî tekniği ile yapılmış olan minber, kitabelerindeki bilgiye göre H. 550 yılının Recep ayında (Eylül 1155), Ahlatlı Hacı Mengim Berti tarafından Sultan Birinci Mesud ve İkinci Kılıç Arslan zamanında yapılmıştır. Kündekârî tekniği ile yapımı 1155 yılında tamamlanan minber, abanoz ağacından imal edilmiştir. Minberin yan yüzleri, kapı söveleri ve alınlığı; kufi ve sülüs yazılar, arabesk ve rûmî motiflerle bezelidir. (Cevdet Gökçay)

 Yeniden Hayat Bulan Mescid-i Aksa Minberi

Kündekârî ustalarımız bugün de dünyanın aranılan sanatkârlarındandır. 1969 saldırılarında Avustralyalı bir Protestan tarafından yakılan ve kündekârî tekniğinin çok güzel bir örneği olan Mescid-i Aksa minberi, 9 Türk ustasının da katıldığı bir ekip tarafından yeniden yapılmıştır. Ürdün krallığının üstlendiği ve 1,5 milyon dolara mal olan çalışma 4 yıl sürmüş ve 2007 yılında tamamlanmıştı.

MELAHAT ŞEN ZAMBAK-YEDİKITA DERGİSİ 27. SAYI (KASIM 2010)

 

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara