Irak Savaşı döneminde dünyayı büyük bir hayal kırıklığı ve öfke kuyusuna itse de kabaca baktığınızda, Kuzey İrlanda sorununu çözen, akan kanı durduran antlaşmanın imzalanmasını sağlayan Tony Blair hükümetidir. Blair ve sağ kolu Jonathan Powell... Hatta bazılarına göre 10 yıllık süre zarfında (1997-2007) Kuzey İrlanda tarafı ve hükümet arasında sayısız kez mekik dokuyan Jonathan Powell gerçek kahramandır.
Blair bir mesih kompleksiyle her sorunu mutlaka çözebileceğine inanıyordu, Powell ise mantığını kullanıp eyleme geçebilen iyi bir diplomattı. Yani mesih kompleksinin ardındaki beyin.
Peki bu ikili nasıl ve neden daha önceki bütün İngiliz hükümetlerinin ‘uğraşılması dahi beyhude bir kördüğüm’ olarak gördüğü sorunu çözmüştü? Birinci sebep: Blair’in cesareti... İkincisini ise Powell açıklıyor: “Ne Tony’nin ne de benim sırtımda Kuzey İrlanda sorununun tarihi yükü vardı. Biz genç nesildik ve İrlanda terörizmiyle savaş bizim savaşımız değildi...” Kabul edin bu cümlelerin bir diplomatın ağzından dökülmesi cesaret ister. Ama Blair ve Powell’ın tarzı bu.
Powell, Oxford ve Pennsylvania üniversitelerini bitirdikten sonra bir süre gazetecilik yaptı. 16 yıl bir diplomat olarak Hong Kong’un Çin’e iadesi ve Avrupa’nın silahsızlandırılması konularında çalıştı. Babası ve diplomat ağabeyi IRA tarafından yaralanmıştı. Ama o hem tarihin ağırlığına hem de ailevi hatıralara mesafe koymayı başararak vatandaşlarının düşman gördüğü kimselerle masaya oturdu. İrlanda deneyimini anlattığı kitabı ‘Büyük Nefret Küçük Yer: Kuzey İrlanda’da Barış Yapmak’ o yüzden önemli. Birkaç ay önce BBC radyosu için hazırladığı ‘Düşmanla Konuşmak’ belgeseli o yüzden çok ses getirdi.
Powell: Ön şart koyma konuşmaktan kaçınma
Kuzey İrlanda barış sürecinin mimarlarından, Tony Blair’in sağ kolu, İngiliz diplomat Jonathan Powell müzakereye giden yolda dönüm noktalarını ve büyük bir devletin nasıl bir tavır takınması gerektiğini anlatıyor.
İngiliz ordusu IRA’yı zaptedebilse de kökünü kurutamayacağını nasıl ve ne zaman anladı?
İki taraf da yenilmiyordu ama kazanmıyordu da... İngiliz ordusu 1980’lerin ortalarında IRA’yı belli bir noktada tutmayı başarıyor ama eylemlerini tamamıyla durduramıyordu. Aynı dönemde IRA tarafından Martin McGuinnes ve Gerry Adams da böyle giderse sorunu çözmeden savaşın sonsuza kadar sürebileceğini görmüştü. Ancak iki taraf da bunu kabullendiğinde barış görüşmelerine başlanabildi.
Bir devletin terörist örgütü muhatap almaması anlaşılabilir bir karar mı?
Elbette. O yüzden İngiltere’de 1970’lerin sonundan itibaren IRA’yla devlet arasında gizli bir kanal oluşturulmuştu. 1990’ların başında John Major başbakan seçildikten sonra bu kanal son derece aktif hale geldi.
Gizli kanal mı?
Evet çünkü İngiliz hükümeti şehirlerin ortasında bombalar patlatan kişilerle açık açık görüşmeler yapıyor olamazdı. Ama konuşmak da gerekiyordu.
Bu tür müzakere süreçlerinde karşı tarafı ikna etmek kadar, kendi tarafınızdaki siyasileri ikna etmek de zor değil mi?
Aynen öyle. Gerry Adams IRA’nın lider kadrosuna siyasi bir çözüm mümkün diye anlatmaya çalışırken 1997’den itibaren ben ve Tony (Blair) teröristlere taviz veren insanlar olarak yansıtıldık. Siyasi aktörler, medya, hepsi üstümüze geldi... Ama en zoru orduya derdimizi anlatmaktı. Mesela IRA ateşkes yaptığı için sınırdaki gözetleme kulelerinin kaldırılmasını istiyordu. Ordu ‘Olmaz’ dedi, çünkü ‘Real IRA’ adlı IRA içindeki muhalif grup her an bir eylem yapabilirdi. Bu örnek kendi tarafınızla yapacağınız yüzlerce tartışmadan sadece biriydi.
Ordu uymak zorunda
Bir saniye... Orduyu nasıl ikna ettiniz?
Tony ve ben uzun ve zor tartışmalar sonucunda barış sürecinin sekteye uğrayacağını çünkü IRA’nın bizim samimiyetimizden şüphe edeceğini anlattık. İngiltere’de Başbakan bir şey söylediğinde, ordu eninde sonunda ona uymak zorundadır. Biz hükümet olarak riski aldık, polis gücü bu kararımızı destekliyordu. Böyle bir durumda ordunun daha fazla direnmesi anlamsız olurdu.
1997’de Blair’in IRA tarafından Gerry Adams ve Martin McGuinness’le buluşması tarihi bir olaydı. O gün siz de oradaydınız, görüşmeyi anlatır mısınız?
Benim için zor bir gündü. IRA’yla ilgili kişisel bir tarihim var. Savaş zamanı babamı yaraladılar. Thatcher’ın dış politika danışmanı olan kardeşimi sekiz yıl boyunca öldürülecekler listesine aldılar. Takdir edersin ki o gün karşımda duran Adams ve McGuinness için sıcak duygular beslemiyordum. O yüzden ellerini sıkmadım. Bu tavrımı gösteren sembolik bir hareketti.
Ama Blair tokalaştı...
Evet, şimdi dönüp baktığımda tavrımdan pişmanlık duyuyorum. Darkafalılıktı yaptığım.
Bir süre sonra Adams ve McGuinnes’i Başbakanlık’ta ağırladığınızda neler oldu?
Gerry ve Martin çok gergindi. Martin, toplantıyı yapacağımız odaya girdiğinde havayı yumuşatmak için “Demek bütün hasarların başladığı yer burası...” diye bir espri yaptı. Ben de “Evet IRA havan topunu Başbakanlık bahçesine attığında şuradaki cam patladı ve kardeşim kendisiyle birlikte Başbakan John Major’ı masanın altına zor attı..” diye karşılık verdim. Dehşete kapıldı Martin. Çünkü o aslında 1922’de Başbakan Lyod George ve Michael Collins arasında imzalanan İrlanda Kurtuluş Savaşı’nı bitiren ve İrlanda iç savaşını başlatan anlaşmadan söz ediyordu. Bense onun 1991’deki IRA’nın Başbakanlık eyleminden sözettiğini sanmıştım. O gün anladım ki iki tarafın olaylara yaklaşımı, tarihi okuması çok farklı olabiliyor. Ama o günün sonunda aynı dili konuşmaya başlamıştık.
Blair bu görüşmeleri başbakan olduktan beş-altı ay sonra gerçekleştirdi. Seçimlerde çok yüksek oy alması böyle riskli bir siyasi adım atmasında etkili olmuş muydu?
İyi soru, hiç böyle düşünmemiştim. John Major küçük bir farkla seçilmişti ve o bu riski alamadı. Tony’nin çok ciddi farkla seçilmesi ona risk almak için hareket gücü verdi. Ama bence Tony’de bir mesih kompleksi vardı. Sorunları mucizevi biçimde çözeceğine yürekten inanırdı. İyi ki inanıyordu ve Kuzey İrlanda sorununa el attı.
İngiliz hükümetinin barış sürecinde verdiği en büyük taviz neydi?
Baştan ortaya koyduk: Kuzey İrlanda hükümetinin çoğunluğunun istemediği bir şeyi IRA istiyor diye yapmayız. Ve Kuzey İrlanda halkının çoğunluğu Birleşik Krallık’a bağlı kalmak istiyordu. Eğer bu istekleri değişirse o zaman yeni bir plan yaparız ama şimdiki durum budur dedik. Ama onun dışında son derece esnek davrandık, iki halkı memnun edecek her şeyi masaya taşımaya hazırdık. Burada bir devletin takınacağı kilit tavır şu: Biz büyük bir devletiz ve sorunun tarafı olmamıza rağmen istekleri tarafsız olarak tartabiliriz.
Hapisteki terörist liderlerin affedilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Eline kan bulaşmış kişileri serbest bırakmak çok zor bir karardır. Müzakerenin sürmesi için yapmak zorundaydık.
Yıllar süren Kuzey İrlanda müzakere süreci size ne öğretti?
Asla taviz vermeyeceğin konular olabilir, onun dışında kalan hiçbir şeyi konuşmaktan kaçınma, karşı tarafı dinlemek için “Eğer şunu yaparsan masaya otururuz, bunu yaparsan oturamayız” gibi ön şartlar koyma.
Ailenizin canını yakan bir terör örgütüyle ilgisi olduğunu bildiğiniz biriyle, örneğin Gerry Adams’la arkadaş olabilir misiniz?
Olurum. İki tarafta da kurbanlar varken affetmek kolay değil ama benden çok daha kötü durumda olanlar bile bunu zaman içinde başardı.