Dolar

34,8763

Euro

36,7786

Altın

3.047,35

Bist

10.140,43

'Devletin biçtiği gömlek, halka olmuyor'

Yeni Türkiye yazı dizisi büyük ses getirdi. Aydınlarımız değişimin dinamiklerini ve boyutlarını konuşmaya, geleceğin Türkiye’si ile ilgili öngörülerini bizimle paylaşmaya devam ediyor...

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-10-28 08:00:00

'Devletin biçtiği gömlek, halka olmuyor'

TÜRKİYE’DEKİ DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNİ ve REFORMLARI DÜNYA İLGİYLE İZLİYOR

Yeni Türkiye yazı dizisi büyük ses getirdi. Aydınlarımız değişimin dinamiklerini ve boyutlarını konuşmaya, geleceğin Türkiye’si ile ilgili öngörülerini bizimle paylaşmaya devam ediyor 

 

Aydınlarımızın ortak fikri, artık devletin değil toplumun konuşmaya başladığı yönünde. İleri demokrasi için daha yolumuz var ancak bu yoldan geri dönüş de yok, diyorlar. 

Tarihçi Gazeteci Avni Özgürel:  

2015’te çağdaş demokrasiler seviyesindeyiz

Siyasi partiler kanunu, seçim kanunu ve TBMM iç tüzüğü de değiştikten ve yeni bir anayasa ortaya çıktıktan sonra Türkiye çağdaş demokrasiye kavuşacaktır. Tüm bu gelişmelerin 2015’te gerçekleşmiş olacağını tahmin ediyorum  
 

Türkiye’nin değişim tablosu Özal ile başladı. Bu süreç içinde Türkiye’nin ekonomisi, iş dünyası, dünya ekonomisiyle bütünleşmiş oldu. Sancılı bir süreç yaşadık ve cılız finans sektörünün ağır sarsıntıları oldu. Akabinde 1999’da bir tablo ortaya çıktı. Bu üçlü koalisyon döneminde Türkiye gerçek anlamda AB ile tam üyelik anlaşmasını imzaladı. Tam üyelik yolunda Helsinki Anlaşması asıl yol haritamızın belirlendiği anlaşmadır. İdamın kaldırılması Öcalan’ın mahkumiyet süreciyle oldu. Bu da bir aşamaydı. Aynı dönemde Türkiye ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi haklar alanında BM sözleşmelerini imzaladı. Bu sözleşmelerin altında imzası olan üç partiden MHP’nin ayakta kalabildiği ama diğerlerinin tasfiye edildiği 2002’ye gelindi. Bundan sonra çok önemli iki gelişme yaşandı. Ergenekon sürecinde TSK 21. yüzyıl koşullarına göre kendisini tanzim etme durumunda kaldı. Şu anda Türkiye çağdaş Batı demokrasileri standardı doğrultusunda ilerleme yolunda. Türkiye’nin daima bir askeri vesayetten söz edilir. Ancak gerçek vesayet odağının yargı olduğu dile getirildi. Darbeler döneminde üniversitenin, askeri hem kışkırttığı hem de ihtilal idaresini yönlendirdiğini biliyoruz. Bu çerçevede bakınca yaşadığımız sekiz yıl içinde üniversite derlenip toparlandı son anayasa paketiyle gerçek anlamda yargı reformunun önünü açacak değişiklikler yapıldı. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin siyaseti de bu yapıya uyacaktır. Nasıl uyacaktır? Siyasi partiler kanunu, seçim kanunu değişecektir. TBMM iç tüzüğü değişecektir, bunların tamamı gerçekleştiği, başkanlık sistemi tartışmalarının da yer aldığı süreçten sonra yeni bir anayasa ortaya çıkacak. Bunu 2015 diye takvimliyorum, Türkiye çağdaş demokrasiye kavuşacaktır. 

Sinema Sanatçısı Lale Mansur:

Toplum devleti değişim ve yeniliğe zorluyor

Türkiye uzun bir aradan sonra ilk kez demokratikleşme yolunda adımlar atıyor. Eskiden devlet toplumu bir şeylere zorlardı. Artık durum tersine döndü.

Yeni bir Türkiye’nin şekillenmeye başladığı apaçık ortada. Bugüne kadar iktidarı elinde tutan elit kesim ile kemikleşmiş bürokrasinin giderek gücünü kaybettiğini görüyoruz. Türkiye’nin kalabalık bir ülke olması da değişimin itici gücü oldu. Çünkü toplumun isteklerini eski devlet anlayışı karşılayamaz oldu. Toplum bariz biçimde değişim ve yenileşme istiyor. 12 Eylül’de gerçekleştirilen anayasa referandumundan çıkan sonuç da buna apaçık bir örnek. Bu yüzden de referandum yeni bir anayasanın önünü açmalı. Türkiye’de uzun bir aradan sonra ilk kez demokratikleşme yolunda adım atma imkanı doğdu. Bu süreç de oldukça hızlı yaşanıyor. İhtiyaçların da bununla birlikte arttığı görülüyor.

Türkiye bunlara karşılık vermek zorunda. Toplum artık devleti değişim için zorluyor. Eskiden devlet toplumu birşeylere zorlardı. Artık durum tersine döndü. Son dönemde sanat alanında yaşanan gelişmelerin, başarıların arkasında eğitimin büyük etkisinin olduğuna inanıyorum. Türkiye’de iyi sinema okulları var artık. Ama yine de başarılarda bireysel yetenekler ön plana çıkıyor. Büyük bir Türkiye sinemasından henüz bahsedemiyoruz. Fakat bu başarıların toplumda özgüven oluşturduğuna da şahit olabiliyoruz. Aslında sosyologların bu konularda alan çalışması yapması önemli katkılar sağlayacaktır. Cumhuriyetin 100. yılına herkesin, azınlıkların, Kürtlerin eşit vatandaş olduğu bir Türkiye olarak girmeliyiz. Adaletin işlediği, daha demokratik bir ülke olarak...

İstanbul Bilgi Üniv.Huk.Fak.Ö.Ü. Prof. Dr. Serap Yazıcı:

Devlet otoritesini yücelten zihniyet sorgulanıyor 

Anayasa’ya hâkim olan milliyetçi zihniyetin tasfiyesi zorunludur. Vatandaşlık tanımı etnik referanslardan soyutlanarak, herkesi kapsayan bir içeriğe kavuşturulmalıdır 

Türkiye’ye, 12 Eylül 1980’de kurulan askeri yönetim, çok sayıda kanun çıkarmak ve bu kanunlarla uyumlu 1982 Anayasası’nı kabul etmek suretiyle, tasfiyesi çok güç olan ağır bir otoriter miras bırakmıştır. 1983’te sivil yönetime geçişten bu yana bu otoriter hukuk mirası üzerinde yapılan çeşitli değişiklikler Türkiye’de liberalleşme ve demokratikleşmeye tedrici bir katkı sağlamıştır. Bu süreç üzerinde Türkiye’nin 1987’de AİHM’ye bireysel başvuru hakkını kabul etmesi, 1990’da AİHM kararlarının bağlayıcılığının kabulü ile insan haklarının korunmasına yönelik çeşitli andlaşmaların akdedilmesi de önemli bir role sahip olmuştur. Bugünden geçmişe baktığımızda, Türkiye’nin demokratikleşme yönünde önemli bir mesafe kaydettiğini söylemek mümkündür.

Ne var ki, yapılması gereken daha pek çok anayasal ve yasal reformun olması, bugüne kadar insan hakları ihlallerinin önlenmesi, demokrasi standartlarının yükseltilmesi konusunda kabul edilen anayasal ve yasal hükümlerin yargı kararlarına yansımaması gibi sorunlarının varlığı tablonun olumsuz yüzünü oluşturmaktadır. Bu ise, 12 Eylül’den devraldığımız otoriter hukuk mirasının en önemli boyutunun, devlet otoritesini yücelten, insan haklarını ve demokrasi değerlerini görmezden gelen bir vesayet zihniyeti olduğunu göstermektedir. Bu zihniyetin tasfiyesi, kendisine temel oluşturan hukuki düzenlemelerin ve kurumsal yapıların tasfiyesinden çok daha zordur. Bu nedenle Türkiye, yeni bir anayasayı yapma hedefine ulaşsa dahi demokratik bir anayasanın kabulü, demokrasi kültürünün toplumun geniş kesimlerince benimsendiği zihniyet değişikliklerini sağlamayacaktır. Bu, ancak uzun vadede ulaşılabilecek bir hedeftir.

Devlet dini hürriyetleri sınırlamasın 

Türkiye’nin önemli sorunlarından biri, din hürriyetinin devlet müdahalesiyle sınırlanmasıdır. Bu sorunun giderilmesi için din derslerinin ilk ve ortaöğretim kurumlarında seçimlik hale getirilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sadece Sünnilere değil Alevilere de hizmet verecek biçimde yeniden yapılandırılması, Alevilerin önemli taleplerinden biri olan, Cemevlerine ibadethane statüsü tanınması gerekmektedir. Ayrıca Başörtülü genç kızların yüksek öğretim kurumlarına endişesizce devam etmelerine imkân sağlanmalıdır. Kürt sorunu da, iktisadi, siyasi, hukuki pek çok alanda politika değişikliği gerektirmektedir. Her şeyden önce Anayasanın tümüne hâkim olan milliyetçi zihniyetin tasfiyesi zorunludur. Vatandaşlık tanımı etnik referanslardan soyutlanarak, herkesi kapsayan bir içeriğe kavuşturulmalı, parti yasakları etnik temelde siyaset yapan siyasi partilerin hürriyetlerini güvence altına alacak biçimde yeniden gözden geçirilmeli, etnik temelde şekillenen kültürel ve siyasi hak taleplerine demokratik bir duyarlılık gösterilmelidir. 

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlter Turan:

DAHA FAZLA TARTIŞIYORUZ... VE DAHA FAZLA DEMOKRASİ İSTİYORUZ

Kürt sorunu başta olmak üzere daha çözemediğimiz pek çok sorunumuz var. Fakat Türkiye bu eksiklikleri tartışarak değişime olan ihtiyacını ortaya koyuyor. Bu kabul de önemlidir 

Türkiye’de temel hak ve özgürlükler sürecinde ciddi bir değişim olduğundan emin değilim. Kürt sorunu başta olmak üzere daha bir çok konuyu henüz başarıyla halledebilmiş değiliz. Bununla birlikte Türkiye, bu eksiklikleri tartışarak değişme ihtiyacını ortaya koyuyor. Bu kabul de önemlidir. Türkiye, daha fazla demokrasiye ihtiyacı olduğunu hissediyor. Türk ekonomisinin güçlenmesi, toplumda devlet dışındaki güç merkezlerinin güçlenmesiyle sonuçlandı. Ülke içindeki yeniden güç dağılımında demokratikleşme yönünde baskılar attı. Türkiye’nin çizdiği resim iyileştirilmeye muhtaç da olsa, gelişmelerin daha fazla demokratikleşme yönünde olacağını düşünüyorum.

Laiklik tanımı üzerinde durulurken, başörtüsü de tartışılıyor. Aynı ölçüde üzerinde durmamız gereken, tüm insanların dini özgürlükleridir. Alevi hakları çok önemlidir. Alevilerin ibadethanelerinin ibadethane olmadığı iddiası, devletin kuruluşları tarafından ileri sürülmektedir. Devletin kuruluşunun bir inanç sahibine neyin ibadethane olduğunu söyleme hakkı bulunmamaktadır.

Karşımızda özgürlükler çerçevesi içinde çözmemiz gereken bir Kürt sorunu bulunmaktadır. Türkiye’nin iktisadının güçlendiği ve dünya politikasında öneminin arttığı bir dönemde, spor ve sanat alanında da geçmişle oranla daha fazla başarıya imza attığı dikkati çekti. Bunun iki boyutu var, bir tanesi Türkiye bu işlere daha fazla kaynak sağlayacak ekonomik boyuta erişti. Önceden bir iki Türk filmi yeterince festivale katılmazken, daha iyi tekniklerle hazırlanıp, dünyanın pek çok yöresine giden sinema eserleri var. Türkiye’nin iktisadi gelişmesi, spora ve sanata daha sistematik ve profesyonelce yaklaşma imkânı verdi. Türkiye’nin şu anda sanayi üretiminde sağladığı başarının sırrı neyse spordaki başarısının sırrı da odur.

İki şey söylemek mümkün. Türkiye İktisadi alanda şu andaki refahı sermaye ithal edip cari açıkla sağlıyor. Bunun sürdürülemeyeceği noktaya geleceğimiz endişesi taşıyorum. Cari açığı kapatacak politikalar devreye sokulmalıdır.

İç siyasette bir kilitlenme var; bunun da aşılması lazım. Bu kilitlenmenin ortasında da toplum modelleri birbirinden farklı iki kesim yatıyor. Şu anda başörtüsü sorununda düğümlenen uzlaşmazlık, daha kapsamlı bir uzlaşmazlık. Bunun giderilmesi için tarafların büyük bir uzlaşma için çalışması lazım. Bir tarafı üniversitelerde başörtüsünün serbestisiyse bir tarafı cemevlerinin ibadethane sayılması, alkol satışının bireysel tercihe bırakılıp resmi politika olamaması, istenmeyen yere cami yapılmamasıdır.  Eğer Türkiye sözünü ettiğimiz sorunları aşarsa, dünyanın en güçlü en müreffeh ülkelerinden biri olur... Aşamazsak da bugünleri arayabiliriz.

Güç dengeleri  ve merkez değişiyor

Türk ekonomisinin güçlenmesi, toplumda devlet dışındaki güç merkezlerinin güçlenmesiyle sonuçlandı. Ülke içindeki yeni güç dağılımı sonucunda demokratikleşme yönünde baskılar attı.

Adalet Eski Bakanı Oltan Sungurlu: 

ÖZAL’IN ÇALDIĞI MAYA TUTTU

Türkiye’nin çözümü en zor sorunu Kürt sorunudur. Bu meselede iyi niyetin yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Hayırlı bir çıkış yolu umuyoruz. Ancak çözüm zorlaşıyor 

Değişim için 1983 yılı ve Turgut Özal ismi ile başlamak gerekir. Ama kabul etmek lazım ki 1980 harekâtı olmasa Turgut Özal’ın olmayacağı gibi 28 Şubat olmasa bir Erdoğan olmayacaktı. Her başlangıç kendisinden önceki olayların hazırladığı bir sonuçtur. 

Din-devlet ilişkileri her gün demokratik bir gelişme göstermekte. Ancak her iki taraf dta bu hürriyetleri doğru kullanmaya henüz hazır değil. Güzel gelişmelerin başında Alevilerin artık rahatça Alevi olduklarını söyleyebilmeleri, bu ülkenin öz çocukları olarak devlete sahip çıkmaları geliyor. Hükümet bu noktada son derece açık ve samimi davranmakta Alevi topluluğu da büyük çapta bu açılıma ayak uydurmaya çalışmaktadır. Ancak bürokrasi bu açılaıma ayak uyduramamakta, bunu içine sindirememektedir.

Yakın tarihimizin ve halen ülkenin en zor sorunu Kürt sorunudur. Bu meselede büyük yanlışlar yapılmış, olay parti ve siyaset meselesi haline getirilmiştir. Bu meselede iyi niyetin yeterli olmadığı, meselenin hazırlıksız ele alınmasının zararları görülmüştür ve görülmektedir. Şimdilik bu işin hayırlı bir çıkış yolu ile çözülmesini umuyoruz. Ancak çözüm zorlaşıyor.

Dış  politikadaki gelişmeler mutluluk vericidir. Komşularımızla problemlerin çözülmesi Türkiye’yi rahatlatmıştır. Bunun ekonomiye büyük faydası vardır. Afrika açılımları, dış politika atakları, bize Birleşmiş Milletler’de bir dönem için Güvenlik Konseyi üyeliği sağlamıştır. Amerika’nın Irak’taki başarısızlığı dış politikada önümüzü açmıştır. Türkiye’nin en büyük sıkıntısı günlük dedikodular ile kavga edilmesidir. Siyasi hayattaki bu kısır çekişmelerden arındıkça Türkiye’nin önü açıktır.

Türkiye Ermenistan ilişkileri Uzmanı Samson Özararat:

DIŞ DÜNYANIN GÖZÜ KULAĞI TÜRKİYE’DE

 Türkiye ile Ermenistan arasında Bursa’daki futbol diplomasisiyle başlayan ilişkiler, iki ülkenin diplomasi tarihi açısından bir ilkti. İki Cumhurbaşkanı Bursa’da buluşmuştu; güzel anlar yaşanmıştı. Futbol ile başlayan bu diplomatik ilişki, insanların kafasındaki psikolojik sınırları kaldırdı. Doğrusunu söylemek gerekirse iki ülke için de büyük bir gelişmeydi, fakat devam ettirilemedi. Sorunların Karabağ barajına takılması, konunun negatif tarafı oldu. Türkiye ekonomik olarak coğrafyasının en gelişmiş ülkesi durumunda, bu kesin. Demokrasi yolunda yaptığı atılımlarla da, dış dünya tarafından dikkatle izleniyor. Pek çok tabu olan konu, Türkiye’de bugün daha rahat konuşuluyor. Hatta 10 yıl önce tartışılmayan konular bugün çok rahatlıkla tartışılıyor. Çeşitli kanun değişikliklerini, son anayasa referandumunu buna örnek gösterebiliriz. Tüm bu gelişmeler Türkiye’yi demokrat bir ülke olarak görmek için dünyaya fırsat sundu. Bunlar dikkatle izleniyor. Bugünkü tablonun elbette daha da ileri götürülmesi lazım.

Tabular yıkılıyor  ilişkiler düzeliyor 

10 yıl önce tartışılmayan konular bugün çok rahatlıkla tartışılıyor. Bu gelişmeler Türkiye’yi demokrat bir ülke olarak görmek isteyen dünyaya fırsat sundu.

Kaynak: Star

Haber Ara