Arap Savaşçıların Kafkasya'da ne işi var?
Uluslararası cihad yanlısı örgütler ile Ürdün Haşimi Krallığı'nın içerisindeki yapılanmalar arasındaki bağlantıları irdeleyen haberde, Ürdün'de tutuklu bulunan Muhammed El Makdisi'nin ideolojisinin Arap Savaşçıları, 'küresel cihad' olgusuna entegre olma noktasında teşvik ettiği belirtiliyor.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-10-28 06:30:00
Ürdün merkezli yayın yapan uluslararası bir internet sitesi, Kafkasya'da savaşan Arap savaşçılar üzerine bir analiz yayınladı. Son yıllarda, bölgeden gelen 'Arap Savaşçıların ölümü'ne dair haberlerin, sözkonusu analizin yapılmasına neden olduğunu ifade eden internet sitesi editörleri, Afganistan'dan sonra Çeçenistan'ın Arap Savaşçılar için ikinci bir 'okul' olma özelliğine sahip olduğunu öne sürdüler.
Uluslararası cihad yanlısı örgütler ile Ürdün Haşimi Krallığı'nın içerisindeki yapılanmalar arasındaki bağlantıları irdeleyen haberde, Ürdün'de tutuklu bulunan Muhammed El Makdisi'nin ideolojisinin Arap Savaşçıları, 'küresel cihad' olgusuna entegre olma noktasında teşvik ettiği belirtiliyor. Kafkasya'da savaşan Ürdünlülerin önemli bir kısmının arkasında da Makdisi'nin olduğunu iddia eden internet sitesi, özellikle 2009 yılından bu tarafa Kafkasya bölgesindeki Arap savaşçılar ile Arap dünyası arasındaki koordinasyonu sağlama görevinin Makdisi'ye yakın isimlere geçtiğine dair bilgilere yer veriyor. Sözkonusu bilginin, Dokko Umarov liderliğindeki Kafkasya Emirliği'nin resmi internet sitesinde, Makdisi'nin dilinden fetvalara yer verildiği günlerde ayrı bir anlamı bulunuyor.
Makdisi ismi, uzun süredir Ortadoğu'da faaliyet gösteren istihbarat örgütleri tarafından yakından takip ediliyordu. Ancak özellikle Ürdün'ün Zarka bölgesinde etkili olan düşüncesi, Ebu Musab El Zarkavi'yi üretmiş ve Zerkavi, Afganistan'da geçirdiği yılların ardından Irak'a gelerek, Irak'ta El Kaide'nin tepesindeki isimlerin dahi kendisini mektupla uyarmasına sebep olan, 'sınırsız' bir savaş yürütmüştü. Sonrasında, ABD tarafından düzenlenen bir hava saldırısında hayatını kaybeden Zarkavi'nin geçmişi, dünyanın gözlerinin tekrar Ürdün'e ve dolayısıyla Makdisi'ye çevrilmesine sebep olmuştu.
Diğer taraftan ise, Ürdünlü bir doktor olan Humam El Belavi, geçtiğimiz yıl Afganistan'da düzenlediği operasyonla, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nı (CIA) ciddi bir şekilde yaralamış ve CIA'in Asya Masası'nı oluşturan isimlerin tamamını öldürerek CIA'e telafisi mümkün olmayan bir 'entelektüel' zarar vermişti. Belavi'nin de aslen Ürdünlü olduğunu dile getiren internet sitesi, Arap Savaşçılara önemli bir destek sağlayan Ürdün topraklarının temel anlamda 'cihadi' bir yapılanmaya müsait olduğunu belirterek, çift taraflı ajan olarak çalışan Belavi'nin Afganistan'da düzenlediği operasyonun, esasında gücün yalnızca 'sıradan' bir yansıması olduğunu belirtti.
Çerkes bir Anne ile Ürdünlü Arap bir Baba'nın oğlu olan Hattab'ın hikayesini de anlatan site, Hattab'ın Afganistan'dan Çeçenistan'a uzanan 'cihad' yıllarını ve şarbon enjekte edilmiş bir mektupla kendisine yapılan suikasti, Arap Savaşçıları'nın Kafkasya macerasının başlangıcı olarak takdim etti.
KAFKASYA YENİDEN 'KÜRESEL CİHAD'IN ÜSSÜ MÜ?
Ayrıca konuyla ilgili "Murat Batal El Şişani" imzasıyla uzun bir rapor yayınlayan Jamestown Vakfı da, internet sitesinde, Arap Savaşçıların Kafkasya geçmişi ile ilgili oldukça ilginç bilgilere yer verdi.
Arap Savaşçıların Kafkasya'daki varlığının 1990'lı yılların ortalarına dayandığını belirten Jamestown araştımasında makalenin kısa bir özeti ise şu şekilde:
"Arap Savaşçıların Kuzey Kafkasya'da varlığı 1990'lı yılların ortalarına kadar dayanır. Bu yıllar aynı zamanda, Afganistan'daki savaşın fiilen durağanlaştığı, Afganistan'daki Arap Savaşçıların yavaş yavaş Tacikistan'daki iç savaşa kaydıkları dönemdir. Cevher Dudayev'in 1990'lı yılların başlarında kaldırdığı 'Milliyetçi' bayrağın Arap Savaşçıların bölgeye gitmesini 1990'lı yılların ortasına ertelediğini de söylemek mümkündür.
Cevher Dudayev'in 'İslamcı' bakış açısının yeni oluştuğu dönemlerde öldürülmesi ve sonrasında devlet başkanlığı görevini Zelimhan Yandarbiyev'in dönemi ise, Çeçenistan'da tam bir İslami teşekkül dönemidir. İslami mahkemelerin kurulması, İslamcı yardım organizasyonların bölgede örgütlenmesi, yeni eğitim kampların kurulması ve Arap Savaşçıların bir üssü olarak Çeçenistan'ın yeni bir yüze bürünmesi tam olarak bu yıllara rastlar.
Milliyetçiliğin çok güçlü olduğu Kafkasya halkları içerisinde Arap Savaşçıların bu denli kabul görmesinde, Şamil Basayev gibi sertlik yanlısı isimlerle kurdukları yakın ilişkiydi. O dönemde-yani ikinci savaşın başlamasının hemen öncesinde- Kuzey Kafkasya'da dağınık halde bulunan Arap Savaşçıların %59'unu Suudiler ve Ürdünlüler, %14'ünü Yemenliler, %10'unu Mısırlılar, %6'sını ise Kuveytliler oluşturmaktaydı. Geri kalan %11'lik dilim ise diğer Arap ülkelerinin vatandaşları tarafından oluşturulmuştu.
İkinci Çeçenistan-Rusya Savaşı ile birlikte ise Kafkasya'da Arap Savaşçı varlığı önemli ölçüde azaldı. Bu durumun sebeplerini şu şekilde maddelemek mümkündür:
1)Ulusal Çeçen kültürü ile Selefi kültür arasında yaşanan çatışma ve bu çatışmanın sonucunda ortaya çıkan ayrılık.
2)11 Eylül saldırıları sonrası dünyada 'cihad' sürdürülen bütün bölgelerde olduğu gibi bu bölgede de baskıların artması ve Gürcistan sınırındaki Pankisi Vadisi'nin kapatılması.
3)Önemli liderlerin (Hattab, Zelimhan Yandarbiyev, Aslan Mashadov) gibi isimlerin Rusya tarafından birincil hedef olarak değerlendirilmesi ve suikast faaliyetleri.
4)Çeçenistan ile komşu Kafkasya Cumhuriyetleri arasındaki bağların kopartılarak, dağda yaşayan gerillaların hareket alanının daraltılması.
5)Çeçenistan'daki bağımsızlık düşüncesi ile Arap Savaşçıların düşüncesi arasındaki farklılıklar.
Kafkasya'da Selefi-Cihadi Söylemin Yükselişi
Anzer Astemirov'un Şeyh Ebu Muhammed El Makdisi ile mektuplaşması, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti'ndeki Yarmuk Cemaati üzerinden Umarov'un Kafkasya Emirliği ile kurulan ilişkiler, süreç içerisinde yeniden 'selefi' damarı güçlendirmiş, bilindiği üzere bu sürecin sonunda İngiltere'de sürgünde yaşayan Ahmet Zakayev, 'mürted' ilan edilmişti.
Sözkonusu sürecin, Kafkasya'da bir metod olarak yakın zamana çok sık başvurulmayan 'canlı bomba' saldırılarının bu süreçte oldukça yoğun bir şekilde ortaya çıkması da bu etkinin delili olarak gösterilebilir. Özellikle Komutan Seyfullah(Anzer Astemirov)'a bağlı güçler, Seyfullah'ın hayatını kaybetmesinden önce sık sık bu yöntemi kullanarak çeşitli merkezlere saldırmışlardı."
Jamestown, Kafkasya'daki savaşçıların yeni dönemde Makdisi'nin söylemi çerçevesinde küresel cihad ve 'El Kaide' bağlamındaki harekete dahil edilmeye çalıştığını öne sürerek, Kafkasya'nın bu noktada yeni bir merkez olarak değerlendirilmesi için çalışmaların sürdüğünü belirtti.
SON VİDEO HABER
Haber Ara