RÖPORTAJ : M. FATİH GEDİMAN / TIMETURK
Türkiye'de konuştuğunuz dilde yayın yapan ulusal haber portalınız TIMETURK.com'da sizlere 52 Hafta boyunca tam 99 Röportaj çıkaracak projemizin ilk satırlarını okumaktasınız…
www.TIMETURK.com ‘da gündeme analiz etme ve doğru yorum yapma şansı bulacağınız köşemizde belli bir periyoda bağlı kalmaksızın hemen her sıcak gelişmede uzman isimlerin ağzından alacağımız anahtarlarla kapalı kapıların ardına geçme fırsatı yakalayabileceksiniz.
Tam da bu noktada giderek alevlenen Türk Dizileri ve senaryoları başlığı altında medya ve sanat camiası üzerine, ünlü tiyatrocu ve tecrübeli oyuncu Ulvi Alacakaptan ile bir söyleşi yaptık. Sanat yaşamının yarısına kadar sol görüşü benimseyen ve bu yönde ciddi çalışmalar yaparken bir gecede yaşadığı dönüş ile arkadaşlarını şaşkına çeviren Alacakaptan, Hayatının geri kalanında ne yaptı? Ya da ne yapmayı planladı? Dizilerdeki çıplaklık ve konularda işlenen çarpık ilişkiler hakkında ne düşünüyor? Türkiye’de diziler yoluyla başka yaşamların halka empoze edilmesi yeni bir olgu mu? Türkiye’nin en uzun dizisi Bizimkiler’de mütedeyyin vatandaşları rencide edici bir şey var mıydı? Cem Yılmaz hakkında ne düşünüyor? Ve en önemlisi Fatmagül’ün suçu ne?
Ulvi Alacakaptan’a yönelttiğimiz tüm bu sorular ve cevaplarınu okuyacağınız bu söyleşide “GERÇEKTEN” dedirtecek çok şey bulacaksınız…
KLASİK SORU İLE BAŞLAMADIK AMA...
Muhammet Fatih Gediman : Efendim öncelikle teşekkür ediyoruz. “52 Haftada 99 Röportaj” adlı projemizin ilk ismi sizsiniz. Bizimle görüşmeyi kabul ettiniz… Klasik “SİZİ TANIYALIM” kısmını direk geçmek istiyorum. Zaten okurlarımıza röportaj sunumunda sizi tanıtacağız. Ama şunu sorabilirim size: Kaç röportaja “kısaca sizi tanıyabilir miyiz?” soru ile başladığınız hatırlıyor musunuz?
Ulvi Alacakaptan: Hemen hemen hepsine. Yani sayılamayacak kadar çok. Aslında arkadaşlara bir de tüyo olsun. Böyle röportaj yapacakları zaman artık internet diye birşey var. Girecekler ordan kendileri bulacaklar. Hem önceden çalışıp da gelirlerse soru hazırlamak da daha kolay olur. Artık günümüzde baştan bir daha adama uzun uzun kendini tanıtır mısınız diye anlattırmak artık çok da gerekli bir durum değil.
MFG : Aynen söylediğiniz gibi internet üzerinden (wikipedi yardımıyla) geçmişinize göz attım, Oyunculuk bir suç olsaydı eğer oldukça kabarık bir dosyanız var diyebilirdik. Tiyatro, çeviri, kitap, Sinema, dizi vs… Bir plana endeksli midir hayatınız? Yoksa bunlar siz yürüdükçe birbirini kovalayan gelişmeler olarak mı hayatınızda?
U.A : Evet orada benimle ilgili 3 buçuk sayfa kadar bilgi var. Daha da var gerçi ama. Şöyle söyleyeyim elbette benim bir planım var, ama şu da bir gerçek, insanlar planlarını yapar ama hayat biraz da planlardan bağımsız ilerler. Onun için son yıllarda özellikle 94’ten beri Türkiye’de iktidarın el değiştirmesi ile bizim bütün planlarımız boşa çıktı. Aslında belli bir kesime kendi inancımız doğrultusunda tiyatro yapmak gibi bir planımız vardı. Fakat 94’ten sonra o kesim iktidara geçti, bize yüz vermemeye başladı açıkçası. Şimdi çok ağır aksak yürütüyoruz o işi. Ama idealiniz ne derseniz, ideal planım arkamdan en azından bir kişi bırakmak.
MFG : Bu anlamda burayı bir okul olarak da kullanıyor musunuz?
U.A : Evet evet! Zaten 4 yıldır da Bağcılar Belediyesi ile birlikte bir tiyatro okulumuz var. Orada öğrenci yetiştiriyoruz. Bağcılar Belediye Tiyatro Okulu BABETO diye… 4 yıldır onunla ilgileniyoruz. Şimdilerde en ciddi ilgilendiğimiz şey o. Ayrıca kendi oyunlarımız da var Birlik Sahnesi’nde tek kişi ile çok kişi ile… Ama asıl olarak Bağcılar Belediyesinde tiyatro okulunda adam yetiştirmeye çalışıyoruz.
MFG : Hiç unutmuyorum. 7-8 yaşındaydım ve ailemle ilk kez tiyatroya gitmiştim. Isparta’da bir oyununuz vardı. Tek kişilik bir oyun... Esprilerinizi anlamadığım halde oyun sırasındaki hal ve hareketlerinize Çok gülmüştüm. O zamanda Ulvi Alacakaptan vardı. Şimdi de… Kaç yıldır sahnedesiniz?
U.A : Bu sene sahnede 41’inci senem.
MFG : Bu şekilde hikayeler çıkıyor mu karşınıza?
U.A : Çok çıkıyor. Aslında çok hoşumuza gidiyor. Yani aslında neden derseniz, çoğu yılını falan çıkartamıyor önce, Ben oyunu anlattırıyorum, oyundan yılı çıkartıyoruz. Eğlenceli oluyor. Bir çok kimse var yani…
Yalnız bir de acıklı tarafı var. Sizler şimdi gençsiniz 40’lı yaşlarda olanlar var. Mesela adam diyor ki “Ya hocam biz sizi çocukken seyretmiştik ama artık tiyatroyu bıraktınız galiba” diyor. Ben de diyorum ki “Galiba siz bıraktınız”.. “Nası yani” diyor. Ben de “Ben devam ediyorum hiç ara vermedim ama galiba siz tiyatroya gitmeyi bıraktınız” diyorum.
Çünkü ne yazık ki Türkiye’de öyledir. Türkiye’de insanlar Üniversite bitene kadar Tiyatro ve kitapla ilgilenirler. Ondan sonra da maalesef bırakırlar. Derler ki “Hocam napalım. Hayat telaşesi bilmem ne… Valla evde kitapları okumaya fırsat bulamıyoruz” derler. Çok ilginçtir kitap konusunda Türkiye’de kitabın pahalı olduğundan şikayet edilir. Kitabı bir tek üniversite öğrencisi alır. Halbuki üniversite öğrencisinin parası yoktur. Değil mi? Adam iş güç sahibi olur. Doğru dürüst para kazanmaya başlar. Kitabı bırakır.
MFG : Kaç oyun sahnelediniz? Toplam sahneye çıkış sayınızı hatırlıyor musunuz?
U.A : Valla onu mümkün değil hatırlamam. Heralde diyeyim en az 70-80 oyunda toplam 6 - 7 bin olmuştur. Yani oyun başına 50 den veya 75 ten hesap edersek öyle oluyor. Ama mesela bir oyunumuz var. Türkiye rekorudur. Bir sezonda 377 kere oynadık. Ben aynı zamanda nöbetçi yönetmen olduğum için sayıyı iyi biliyorum. 72-73 Tiyatro sezonunda Abdulcambaz isimli oyunumuzdu. Tek sezonda 377 kez…
MFG : Şu sıralar bir çalışmanız var mı?
U.A : Kendi oyunumuz olarak oynamakta olduğumuz “Başkasının ölümü” diye bir oyun var. Biz onu çok seviyoruz. Dört çeşitli dönemde sahneye koyduk. Sonra ‘Son Tahlilde’ diye tek kişilik bir oyunumuz var. Bir de gençlik oyunumuz var. “Ne olursan ol” diye.
MFG : Son tahlilde baya tuttu heralde…
U.A : Yani tek kişilik olduğu için kolay taşınabiliyor falan… Bir de belki tam neden bahsettiğini bilmedikleri için olabilir. Halbuki televizyondan bahsediyoruz ve iyice azarlıyoruz. (Gülüşmeler)
AŞK HİKAYELERİ GİRDİ DİZİ BİTTİ
MFG : Çok fazla Tiyatro kültürü olmayan bir gençlik yapısına sahip olduğumuzdan olsa gerek ülkemizde Ulvi Alacakaptan daha çok Hayat Bilgisi adlı dizideki rolü ile tanındı… Proje çabuk mu bitti, talep mi düştü neydi meselenin perde arkası?
U.A : Valla 3 buçuk sene sürdü az değil fakat bazı yanlışlar yapıldı. Son senelerde özellikle bazı yanlışlar yapıldı. Daha çok işte aşk hikayelerine yer vermeye başladılar. Yapımcılar yazar… Çocuk seyirciyi kaybettik. Ki ben bunu o son senenin başında söyledim yönetmen ve Perran Kutman’a. Onlar dediler ki “biz öyle bir seçim yaptık” Fakat o seçim iyi bir seçim olmadı. Onun için son senesi oldu… Ama öyle giden dizi yoktu yani grafik olarak hep sıralamada 1-2 idi…
HİDAYETİ KENAN EVREN'E BORÇLUYUM!
MFG : Ulvi Alacakaptan bildiğimiz kadarıyla sahne hayatının ortalarında fikir dünyasında müthiş bir değişim yaşadı… Bize bu süreçten bahseder misiniz biraz?
U.A : Herkes kızıyor ben de kızıyorum ama galiba biraz Kenan Evren’e borçluyuz. Çünkü 12 Eylül 1980 Türkiye’de büyük bir kopuştur. Veyahut milattır diyelim. Hatta ben köşe yazılarımda E.F – E.Ö diye yazıyordum. Yani Eylül öncesi, Eylül sonrası şeklinde, sanki bir milatmış gibi. Hakikaten de öyle görüyorum. Ben tabi 80 e kadar sol görüşü benimseyen, ve bu işte de baya ciddi olan, o konuda sanat yapan biriydim. 12 Eylül’de herkes kendini, hayatı sorgulama dönemine girdi. O günler benim de tam aksine en çok para kazandığım en ünlü olduğum dönemlerdi. Çok Küçükken izlediğim oyuncularla sahne paylaştığım bir dönemdi. Adile Naşit, Barış Manço, Şener Şen, Sezen Aksu, Erol Evgin, Emel Sayın… Bunlarla müzikallerde, şan tiyatrosunda, sahne paylaşıyorduk. Çok para kazanıyordum. Acayip yani yiyemiyordum parayı.
Fakat bir huzursuzluğum bir mutsuzluğum vardı. Yani ben toplumsal düşünmeye alışmış birisiydim. Ve 12 Eylül’den sonra gelen bu liberalist diyelim veyahut doludizgin kapitalist sistemde insanların oraya buraya savrulması beni baya üzüyordu. Böyle düşüne düşüne oldu işte. 84 senesinde Ferhan Şensoy’la beraber Şahları da vururlar isimli oyunda ki ben şah oynuyordum orada. Ankara’da turnedeyken doğum günüm yaklaşıyordu. 35 yaşımı bitirecektim. Cahit Sıtkı Tarancı’nın kendisinden meşhur bir şiiri var. “Yaş 35 yolun yarısı eder” diye. Ama tabi yanlış hesap yapmış 47 yaşında vefat etmiş. (Gülüşmeler)…
İşte ölüm, ölümden sonrası ne olacak falan diye düşüne düşüne oldu biraz. Yani kimse gelip bana bir şey anlatmadı. Bir yerde okuduğum bir şey neden olmadı. Şöyle bir şey yerleşti kafama “Senin şimdiye kadarki huzursuzluğun inkârcılığındandır. Allah’ı tanı ve kurtul. Çok az vaktin var” diye. Çok korktum önce çünkü hiç düşündüğüm şeyler değildi o zamana kadar. Hemen otelden çıktım. Çünkü 3 arkadaş aynı otelde kalıyorduk, Rasim Öztekin, Tarık Papuçcuoğlu ve ben. Hem aynı oyunda oynuyor hem aynı otelde aynı odada kalıyorduk. Şimdi onlara anlatamazsın. Bir gece öncesine kadar bambaşka bir adam, bir gece sonra başka… Neyse başka bir otele geçtim Ferhan da memnun oldu tabi. Bir boğaz eksilmiş oldu. Çünkü tiyatroda kaidedir. Eğer ekibin kaldığı otelden başka yere geçerseniz size para ödemezler. Başka evde de kalsanız ödemezler. Çünkü ekibin bir arada olmasıdır önemli olan. Ferhan da ses çıkarmadı. Neyse ben geçtim başka bir otele, kendi kendime işte bir Kur’an-ı Kerim aldım meal, bir namaz hocası, bir de hadis kitabı... Üçünü okuyarak bazen başka kitaplar da okuyarak oldu. 2 Haziran idi sanıyorum 84 Ramazan başlangıcıydı. O şekilde 84 yılının Ramazan ayı ile bismillah deyip başladık.
MİLLİ GÖRÜŞÇÜ MÜ?
MFG : Özel bir soru soracağım, dilerseniz cevap vermeyebilirsiniz… Ulvi Alacakaptan Milli Görüşçü müdür? Böyle bir izlenim var sanki sizinle ilgili. Son yıllarda dillendirilmeyen bir izlenim olsa da bir dönem sizi böyle tanımladı bir çok çevre. Hatta iyi hatırlıyorum. Oyunlarınıza Milli Gençlik Vakfı öğrencileri toplu olarak gelirdi.
U.A : Hayır. Hiçbir zaman… Şöyle söyleyeyim. Ben Dostlar Tiyatrosunda Tiyatroya başladım. Sol bir tiyatroydu. Ve en önemli kurallarından biri de herhangi bir partiye herhangi bir çizgiye bağlı olmamak. Çünkü böyle olursanız hitap edeceğiniz kitle azalır. Anlatabiliyor muyum? Tabi ki bir insanın bir görüşü bir tarzı olabilir. Ama ben kendimi hiçbir zaman ne Milli Görüş ne şu partisi ne bu partisi hiçbir partiye yakın hissetmedim. Çünkü ben partili olabilecek bir adam değilim. Ben biraz huysuzum yani çok fazla disiplin sevmem. Mesela ben gazetelerde yazdım. Bu camianın (biri hariç) bütün gazetelerinde yazdım. Benim bir tek kuralım vardı. Yazdığıma karıştırmam. Ben kendi kendimi sansürlerim ancak. Ha sizin bir gazete olarak bir politikanız vardır. Size uymayanı yayınlamayabilirsiniz. Buna saygı duyarım. Ama ben yazmam o zaman. Böyle olduğu zaman hemen ayrılırım. Bana diyeceksiniz ki neden? Sizin fikirleriniz çok mu eksantirik, çok mu bilinmedik duyulmadık şeyler, görüşler? Hayır değil ama onlar benim görüşlerim… Ben gazeteci değilim. Benim mesleğim tiyatroculuk. Ama yazmayı da seviyorum. İnsanın yazı ile kendini ifade etmesi çok güzel bir şey. Beni oyunlarımdan sevip beğenenlerin yanında yazılarımdan tanıyıp sevenler de çok hoşuma gidiyor.
Zaten bu sanatçı, iktidar, politika meseleleri çok tartışılan bir meseledir. Biz arkadaşlarımızla oturup tartışırdık Dostlar Tiyatrosu’nda. Diyorduk ki “bizim istediğimiz bir iktidar gelse diyelim ki sol bir iktidar, sosyalist bir iktidar gelse ne yapacağız?” Cevabı rahatlatıcı değildi. Çünkü çok zor yani… Tarihte de bunun örnekleri çoktur. Sovyetler Birliği devrimden önce bir sürü sanatçı yetiştirmiştir. Tolstoy’lar, Dostoyevski’ler, Gorki’ler vs. Devrimden sonra 80 senede bir tane adam çıkaramadılar.
MİZAHI BASKI YEŞERTİR
MFG : Sanatçıları zor süreçler doğurur diyebilir miyiz o zaman?
U.A : Evet. Çok doğru tabi. Mesela mizah; Türkiye’de mizah baskı dönemlerinde çok fazla yeşerir ve gürleşir. İşi en zor olan mizahçılar ise ortak noktaları çok olan kişilerin iktidarda olanlarıdır. Mesela bizim CAFCAF diye bir dergimiz var. Çok değerli yetenekli arkadaşlarımız var orada ama onlarıb işleri çok zor. Niye? Muhalif olmak zorunda mizah. Şimdi muhalif olamadığınız zaman lafı kıvırıyorsunuz da kıvırıyorsunuz artık nasıl söyleyeceğinizi şaşırıyorsunuz yani.
MFG : Hocam internet ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Gençlik arasında çok yaygın. Türkiye interneti doğru kullanabiliyor mu?
U.A : Şu var; şu hoşgörüde olmak zorundayız. Ben bu yaşıma geldim. Tabiki her söylediğimin doğru olduğunu iddia etmiyorum. Saçma ve aptalca bişey olur. Yalnız tartışmak lazım. İnternette birisine hoş gelmeyen bir şey söylediğimiz zaman “Sen zaten kimsin ki, nesin ki? Sen hayatta ne yaptın ki?” gibi cevaplar ve tahammülsüzlükler dikkatimi çekiyor. Bunlarla bir yere varılmaz. Sen benim fikrimi çürütebilirsin. Karşı görüşünü koyarsın ortaya tartışırız. Tartıştığını zannedip birbirine klavye başından hakaret eden, rumuzlarla birbirine küfürler savuran insanlar hiçbir yere varamazlar. İsminle fikrinle gelirsin tartışırız. Gırgır geçecekseniz eğlenecekseniz o ayrı. O zaman rumuzla da gelebilirsin, hiç isim de vermeyebilirsin.
Bir de ben şeyi hoş görmüyorum mesela, bu facebook’ta “500 bin tane kelime-i tevhid topluyoruz” falan gibi şeyler. Tebliğ ise niyetin bunu yapabileceğin çok daha güzel yol ve kanallar var. Zamanın vasıtalarından istifade etmeyecek miyiz diyorlar. Kelime-i Tevhid’i tıkla falan diye çıkan bir sürü ucuz işler. Daha yapıcı ve faydalı işler lazım.
MÜSLÜMAN OYUNCUYA GENEL PİYASA İŞ VERMEZ
MFG : Yeniden sanata dönelim hocam Müslüman bir oyuncu olmak zor mu Türkiye’de?
U.A : Müslüman olmak her zaman zordur. Yani ben şöyle görüyorum aslında. Daha zoru var. Müslüman tüccar olmak… Oyunculuk tamam zor ama Müslüman tüccar olmak daha zor. Çünkü şartlarını kendiniz belirlemediğiniz bir piyasada inancınızdan taviz vermeden yapmak bu işi.. Gerçekten her babayiğidin harcı değil. Onun dışında Türkiye’de Müslüman oyunculuğun zorluğu şu. Genel piyasa kesinlikle size iş vermez. Bana niye veriyor derseniz benden galiba hala ümitleri var. (gülüşmeler) Belki de benim fiyatıma benden iyisini bulamadıkları içindir. Bilemiyorum. Ayrıca şunu net olarak söyleyebilirim. Sen neden oynuyorsun televizyonda? Vallahi keyfimizden oynamıyoruz. Çok istediğim için değil. Benim bildiğim bir çeşit tiyatro var. Şimdi gitsem diğerine yine beni alırlar ama ben kendi tiyatromu yapmak, kendi laflarımı söylemek istiyorum. Ama iktidar olunduğundan beri bizim piyasamız geçti yani. Mesela belediyelerin bütün tiyatrolarında, “kocamın nişanlısı”, “şeyimin bilmem nesi”… böyle şeyler oluyor. 20 tane onların oyunları konuyorsa araya bir tane de bizim oyunlarımızdan gönülleri olursa koyuyorlar.
DİZİLERDEKİ ÇIPLAKLIK...
BİZİMKİLER DİZİSİ MAKUL BİR DİZİ MİYDİ?
MFG : Şu bir kural mıdır? “Bayanlara soyunmadan erkeklere sevişmeden ekmek yok” Türkiye’de bunu söyleyebilir miyiz? Bir de Dizilerle ilgili son 2 yılın özellikle dev tartışma konusu: ÇIPLAKLIK, çarpık ilişkiler vs… Her yaştan herkesin televizyon başında olduğu saatlerde bu tür dizilerin yayınlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
U.A : Tam katılmıyorum. Bayanlar konusunda belki ama Erkekler konusunda katılmıyorum. Pek öyle değil. Aslında bu biraz yumurta-tavuk, tavuk-yumurta muhabbeti… Millete öyle şeyler veriyorlar veriyorlar; alıştırıyorlar kötü örneklere, sonra da diyorlar ki ‘halk bu örnekleri istiyor’. Ama yani halk ne koyarsan onu izler. Bu basittir insanın nefsine hoş gelecek, nefsini azdıracak ne varsa her zaman para etmiştir. Burada bir sorumlu varsa birincil olarak bunu yapandır. Garip bir şekilde batıda mesela adam aynı hikayeyi anlatıyor ama bizdeki kadar müstehcenlik girmeden anlatıyor.
Yalnız burada şunu ekleyeyim ben. Bizim insanımız biraz tuhaf. Şöyle tuhaf. Evet sevişme, cinsellik makul-mazbut olmayan falan… Evet tamam ama. Bizim insanımız cinselliği gördüğü zaman veyahut içkiyi gördüğü zaman kafasını çeviriyor. Ama başka öbür türlü neler neler var bu dizilerde. Sana belli bir hayat tarzı empoze ediyor. Hiç namaz kılmayan etmeyen tipler öyle değil mi? Yapıyorsa bile kötü tipler, üç kağıtçı karakterler yapıyor bunu bu dizilerde televizyonlarda. Evet çıplaklığa vs. dikkat etsinler titiz olsunlar ama biraz gözü açık olsunlar. Bu konulara da baksınlar. Kendi örf ve adetlerimiz ile alakası olmayan şeyler…
Başka bir örnek vereyim ben size, biteli seneler oluyor. Türkiye’nin en uzun süreli dizisi Bizimkiler dizisidir. Ve herkes izliyordu. Niye? İşte mazbut sevişme yok falan filan… Fakat belli tip bir dünya görüşünü ve yaşama tarzını çok da ustalıklı olarak gösteren bir diziydi. Bunun için de tehlikeliydi zaten. Ustalıklı olarak yapıyordu. Yazarından oyunculara kadar hepsi solcuydu. Ve koca bir apartmanın hayatı vardı. İşte o apartman aslında bütün bir ülke demekti. Ve orda bir tane namaz kılan adam vardı hatırlarsanız. O da kapıcının babasıydı. Nasıl bir adamdı? Üçkâğıtçı ve paracı bir adamdı. Yazarını oynayanlarını hepsini tanıyorum arkadaşlarımdı. Bir tane solcu olmayan hafif muhafazakâr bir adam bile oynatmadı.
MFG : Tiyatro mu Sinema mı demeyeceğim… Ama dizileri soracağım size… Rol aldığınız dışında dizi dışında oturup dizi izler misiniz?
U.A : Evet onu demeyin zaten kesinlikle tiyatro. Dizi konusuna gelince Hayır. Hiç dizi izlemiyorum. Geçen yıl Ezel’i izliyordum. Kadro ve yapım olarak çok başarılıydı. Bu yıl kendi dizimizle aynı güne denk geldiği için izlemiyorum. Vaktimiz olursa ona bakıyoruz. Ben öyle genelde dizi seyreden bir tip değilim. Seyretmek istemeyenlere bir tüyo vereyim. Baştan izlemesinler sonradan zor seyrediliyor.
MFG : Beğendiğiniz, oyuncular var mı?
U.A :Erkekler de en beğendiğim oyuncu Metin Akpınar’dır. Onun yanına şimdi Haluk Bilginer’i de koydum. Şu özelliği ile çok farklı: Hem tiyatro hem sinema hem televizyonda çok iyi. Bu da ancak İngiliz oyuncularında var olan bir özellik. O da zaten İngiltere’de okudu. Ayrıca Uğur Yücel tiyatro için bir kayıptır ne yazık ki artık tiyatrodan nefret ediyor. Sinema yapıyor.
MFG : Sinemasını nasıl buldunuz? (Ejder Kapanı)
U.A : Çok güzeldi. Gerçekten çok beğendim.
MFG : Tek kişilik gösteriler de yaptığınız için soruyorum. Cem Yılmaz’ı nasıl görüyorsunuz?
U.A : Cem Yılmaz… Gerçekten müthiş zeki bir adam. Yani acayip zeki ve hazır cevap. Ve bizim çok sıradan gördüğümüz, bazen umursamadığımız şeyleri bile alıp ortaya çıkartıyor ve öyle anlatıyor ki, “gerçekten ya” diyorsunuz. Çok güzel bir izahatı var. Tek bir eksik yönü var o da 12 Eylül’ün getirdiği bir şey. Sosyal yönü. Ama manevi tarafları var. O kadar söyleyeyim.
CİNAYET VE TECAVÜZLERİ TAKLİT EDEN BİR TOPLUM
MFG : Dizilerde işlenen bazı konuların dizilerin yayınlandığı güne müteakip ülkemizde senaryolardaki bazı sahnelerin gerçeğinin yaşanması söz konusu. Cinayetler, tecavüzler vs… Bunu nasıl görüyorsunuz?
U.A : Şimdi şöyle bir şey var. Bizim insanımız dünya birincisi. Yani bazen Amerika’ya kaptırıyoruz ama 5 buçuk saat televizyon seyretme ile dünya birincisiyiz. Böyle bir rezalet dünyada yok. Bir de bizim millet dizileri çok ciddiye alıyor. Ne bileyim Kurtlar Vadisi’nden Türkiye’nin gerçeklerini güya öğreniyor. Ötekinden bilmem neyi öğreniyor. Yahu palavra. Bunlar masallar… Büyüklere masallar. Masal gibi seyredersin biraz kafanı dağıtırsın. Ama öyle olmuyor ki, Onun hayranları öbürünün bilmem neyi falan filan… Ben SON TAHLİLDE adlı oyunumda ‘ben buldum’ diyorum Türk halkının neden bu kadar TV seyrettiğini…
Neden?
Bedava… Ancak arkasından şu geliyor. Bedava zannediyor. Televizyon seyretmek bedava değil. Bütün aldıkları deterjan, bisküvi, banka vs. onların hepsinde o dizilerin parasını ödüyorlar. Reklamların hepsi o dizilerin parası. Malların üzerine bindiriyorlar fiyatı, reklam veriyorlar. Malları alınca da siz parasını veriyorsunuz. Onun için ben diyorum ki hayatın ucuzlamasını istiyorsanız daha az televizyon seyredin. Şimdi ben oyuncuyum diye benim lafıma kıymet vermezsiniz ama ben iktisat okudum. Reklamcılığın da eğitimini gördüm. Bu işler böyledir.
Şu da var çocuk gibi bizim insanımız. Dizide kötü gördüğünü kötü sanıyor. Daha da fenası iyi gördüğünü iyi sanıyor. Mesela benim bir arkadaşım var bir dizide iyi aile babasını oynuyor. 17 ile 47 yaş arası birçok kadının başını yaktı. Herkes her gördüğüne inanmasın. Ayrıca kötü bir adamı üç kağıtçı bir adamı ancak çok namuslu dürüst bir adam oynar. İnsanın en zor yapacağı şey kendini oynamaktır.
FATMAGÜL'ÜN SUÇU NE?
MFG : Fatmagülün suçu ne adlı diziyi izlediniz mi? Bu yılın tartışmalı dizisi de bu olacağa benziyor. Türkiye’de böyle dizilere gerçekten bir ihtiyaç var mı hocam? Yani olmalı mı olmamalı mı? Eğer olmaz ise Türkiye ne kaybeder?
U.A : Ben o sahneyi gördüm. Fakat o kadar önceki yıllardaki o Aşkı Memnu’larla falan ilgisi olmayan bir konu ve sahne. Öyle tahrik edici bir yanını görmedim ben doğrusu. Bilakis acıklı bir şey yani. Ama iş dizide de bitmiyor. Medya istediği yere pompalıyor. Baktı ki bu şekilde tutuyor dizi. Öyleymiş gibi gösteriyor. Bu o malı satmak için bir numara.
Toplum cinnete uğramış gibi. Örneğin seneler önce bir dizi vardı şimdi yine başladı. (Çocuklar Duymasın’dan bahsediyor) Pınar Altuğ’u Türkiye Kadınlar Birliği yılın annesi seçti. Kadın evli bile değildi o zaman. Çocuğu da yoktu. Sonra kadının başka maceraları ortaya çıkınca “ne yapsak da bu şeyi geri alsak” a getirdiler. Sen kadın anne bile değilken, Anne’yi iyi oynuyor diye yılın annesi seçiyorsun!
Peki tersi olsaydı bunun. Kadın bunun tersini oynasaydı olurdu? Ekmek Teknesinde Savaş Dinçel, fırıncı oynuyordu. Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Derneği Yılın esnafı seçti. Yılın oyuncusu seçsene esnafı ne oluyor? Adam hamur yoğurmasını bile bilmez. İşte bu her şeye gerçek gözüyle bakmak bir cinnet görüntüsü ortaya koyuyor.
Televizyondaki diziler büyüklere masallardır. Meseleye böyle bakmak lazımdır.
Reytingleri de yüksek oluyor….
Evet. Maalesef. Söylediğimiz gibi. Alıştırıyorlar…
MIZMIZLANACAĞINA İKİ SATIR MAİL ATSINLAR
MFG : Bu saatten sonra bu tür yapımların önüne geçmek mümkün mü? Yoksa Türkiye buna mahkum olarak kalacak mı dersiniz?
U.A : Valla çok zor. Neden derseniz artık herkese kişisel olarak çaba düşüyor. Hiç olmazsa illa TV seyredecekse insanlar biraz daha bilinçle seyretsinler. Seyrettikleri şeyin önünü arkasını merak etsinler. Ve şunu yapsınlar gelip bana şikayet ediyorlar. Televizyonun kendisine telefon edin. Mail atın. Faks çekin. Mutlaka etkili olur. Bakmayın sizi tersleyebilirler. Adam ondan para kazanıyor. Dikkate almak zorunda. Kesinlikle dikkate alacaklardır. İzleyiciyi kaybederse biter. Onların derdi reyting. İzlettirsinler ki reklam alabilsinler. Tavsiyem Mızmızlanacağına herkes tepkisini koysun.
MEĞER MÜSLÜMANLAR BU HAYATI İSTİYORMUŞ
MFG : Sanatçılar artık televizyonlarda etek boyları, dekolteleri, sevgilileri ile boy göstermekle meşgul. Toplumun problemlerine çözümler sunmayı bırakın, ülkenin başbakanının adını bilmeyenler bile Sanatçı sıfatı taşıyor Türkiye'de. Bir sanatçı gözüyle ülkenin durumu hakkında biraz konuşalım isterseniz neler söyleyeceksiniz? Türkiye bol tecavüzlü dizileri dışında sizce nasıl bir gidişata sahip?
U.A : Ben şaşkınım. Biraz da öfkeliyim. Ben başka türlü bir hayat yaşamak için Müslüman oldum. Fakat gördüm ki bazı Müslümanların hiç öyle bir fikri veya projesi yokmuş. Başka bir hayat istemiyorlar. Meğer istedikleri böyle bir hayatmış. 'Ya biraz da biz gezelim. Biraz da biz yiyelim' den ibaretmiş. Benim kaçtığım mekanlar, kaçtığım insanlar şimdi baş tacı oldular. Bereket ki eski arkadaşlarım beni biraz seviyorlar da şimdi çok dalga geçmiyorlar benimle yani.
Ben çok iyi görmüyorum açıkçası. Zenginlik başa bela, kişiler için de devletler için de bu böyle. Kişiler ve devletler zenginleştikleri zaman zevale yakın oluyorlar. Hep öyle olmuştur.
Efendim teşekkür ediyorum
Ben teşekkür ederim. Kolaylıklar diliyorum.
ULVİ ALACAKAPTAN KİMDİR?
1949 doğumlu, İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi Şişli Yüksek Okulu İşletmecilik bölümü mezunu
1956 İlkokul ikinci sınıfta bir skeçte sahneye çıktı
1958 Sınavla İstanbul Radyosu Çocuk Kulübüne seçildi
1960-67 Çeşitli okullarda oyunlar yönetti ve oynadı
1967-71 Radyolarda reklam programları hazırladı, radyofonik skeçlerde oynadı.
1969-71 Dostlar Tiyatrosu sınavını kazandı ve iki yıl eğitim gördü
1969-78 Dostlar Tiyatrosu’nda Soruşturma Alpagut Olayı Abdülcanbaz Azizname , Sili’de Av Kerem Gibi Havana Duruşması Ortak, Ezenler, Ezilenler, Baş kaldıranlar Düşmanlar , Bitmeyen Kavga Sabotaj Oyunu Devrik Süleyman, İkili Oyun gibi oyunlarda oyunculuk, yönetmen yardımcılığı ve dramaturgluk yaptı.
1978-80 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na konuk oyuncu olarak Ayak Bacak Fabrikası'nın başrolüyle katıldı. Ertesi yıl Beş Para Etmez Oyun’da rol aldı, Mahmut Gökgöz’le kurdukları Gönüllü Çocuk Oyunları Kolu için Sakarca’yı yönetti ve başrolünü oynadı.
1980-84 Fer1980-84 Ferhan Şensoy’la Ortaoyuncular’ın kuruluşuna katıldı. İlk oyun Şahları da Vururlar’da Şah rolünü belirli aralıklarla dört yıl oynadı. Yine Şensoy’un Fırıncı Şükrü, Deli Vahap Nuri ve Ötekiler adlı sahne yazısında görev aldı. Kısa bir süre Tuncay Özinel Tiyatrosu’nda Ferhan Şensoy’un Bizim Sınıfın'da başrolü üstlendi.
1981-83 Egemen Bostancı’nın Uluslararası Sanat Gösterileri’nde çalıştı.Gol Kralı Sait Hopşait, Sezen Aksu Aile Gazinosu, Hababam Sınıfı Müzikali Emel Sayın Neşe-i Muhabbet , Neşeli Kuklalar gibi gösterilerde yer aldı. Çatal Matal Kaç Çatal isimli çocuk şenliğinde sahneyi Adile Naşit, Altan Erbulak, Bariş Manço gibi isimlerle paylastı ve gösterinin yönetmenliğini üstlendi,
1985 değistirdiği yaşam biçimine uygun olarak Çağrı Sahnesi’ni kurdu ve İbrahim Sadri’nin Aykırı Gece Karşılamaları adlı ilk oyunun ismini İnsanlar ve Soytarılar olarak değiştirerek sahneye koydu.
1986 Sanat Manata Karşı’da oyuncu,yazar ve yönetmen.
1987 Birlik Sanat Ürünleri A.S, Yönetim Kurulu Başkanı oldu.
1987-2000 Birlik Sanat A.S.ye bağlı Birlik Sahnesi’nde.... Efendi Hayrettin Süperstar Başkasının Ölümü Dünya Hali Kara Geceler Efendim Garip Ama Türkiye İşte Meydan İşte Şeytan Kanal 900 Günümüz Güldürümüz Meddah ve yardakçıları Kara Gecelerin intikamı Heybe Ceberrut Kaynana , Çalamikrofon isimli oyunları yönetti, oynadı
1994-97 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı’na Gösteri Sanatları Merkezi isimli bir tiyatro okulu kurdu, Genel Sanat Yönetmenliği ve Politik Tiyatro hocalığını üstlendi. GSM de Fetih/Bir Gül Macerası ve N.F. Kısakürek’in Ahşap Konak isimli oyunlarının yönetmenliğini yaptı. Esiktekiler Tiyatro Alaturka ve Büyük Hakikat oyunlarında süpervizör oldu.
2000 yazında Sancak Lines'in Türkiye-İtalya arasında sefer yapan Beauport adli feribotunda StandUp gösterileri yaptı
2000-2001 sezonunda Birlik Sahnesi’nde Zartazurt isimli gösteriyi sahneye koydu ve oynadı. Somoyuncular’la Suç ve Gölge oyuncular’la Tek Gerçek isimli oyunlarda yönetmen ve oyuncu olarak çalıştı.
2001 yazında Sancak Lines'in Türkiye-İtalya arasında sefer yapan Sancak 1 gemisinde ekibiyle tiyatro gösterileri ve Animasyon yaptı
2001-2002 tiyatro mevsiminde Köyün Delileri isimli gösteriyi yazıp sahneye koydu Ahmet Yenilmez ile birlikte sahneyi paylaştı. Aynı yıl Oyunun Koyunu isimli çocuk oyununu yönetip çeşitli okullarda oynadı. Oyuncular Kulübü'nde Tarkan ile Türkan isimli oyunu yönetip oynadı.
Oynadığı Filimler
Talihli Amele (1980) Yön: Atıf Yılmaz
Postacı (1982) Yön: Memduh Ün
Sahibini Arayan Madalya (1987) Yön: Yücel Çakmaklı
Minyeli Abdullah (1990)
TV Filimleri
Adadakiler
Üç İstanbul
Mimar Sinan
Kuruluş
Ahmet Hamdi Tanpınar
Diğer Tv Yapımları
Kaşağı İşte Hayat/Uğur Dündar Kurtdereli Aşk-ı Muhabbet Sevda Zaman Mekan Makinesi Otel Sizin Dersane Köşe dönücü İnsanlar Yaşadıkça Garip Ama Türkiye Meddah Heybe Evimiz Olacak mı? Paşa Baba konağı Dadı Çiçek Taksi Bana Abi De Tatlı Hayat Anne Babamla Evlensene Beşik Kertmesi Evimdeki Yabancı Yasemince Kade Ayırsa Bile Kerem ile Aslı Hayat Bilgisi ayrıca BİLGİ ÜNİVERSİTESİ ve MSÜ öğrencilerinin çektiği Aynı Ayrı ve Özür Dilerim adlı iki kısa metraj filimde de görev aldı
Yönettiği Müzik ve Tiyatro Kasetleri
Mute Destanı, Musab Bin Umeyr, Hicret, Sözüm Var, Bir Çekirdek Bin Ormandır, Tevbe, Seyyid Kutub, Nur Muhammed, İçimizdeki Yoksulluk, Hacc
Radyo Programları
Ulvi Alacakaptan’dan Gönlünüze Göre(TRT), Çocuk Saati(TRT), Agaçkakan( Günışığı FM) Çalamikrofon (Marmara FM/Özel FM)
Yayınlanmış Kitapları
Çaladaktilo, Ağzınıza Laik, Zehir zemberek, Ulvi Şeyler, Melodik Coplama
Yazıları
Milli Gazete, Ümit Nesline Selam, Tiyatro70,Y eni Şafak, Filit, Zaman, Ustura, Gençlik, Yeni Türkiye ve Selam ‘da yayınlandı.
Fotoğraf Çalışmaları
Alacakaptan fotograf sanatı üzerindeki çalışmalarını Multivizyon gösterileri olarak ve oyunlarının bir parçası halinde değerlendiriyor. Ayrıca TISAN’ın Sahnede 50 Yıl törenleri için hazırladığı ve tiyatroda yarım yüzyılı dolduranların ödüllendirdiği gecede açtığı USTALARIMIZ adlı bir siyah beyaz fotograf sergisi bulunuyor (1980)
ŞİİR MANZARALARI: Multivizyon/Sinevizyon desteğinde şiir yorumlamaları ve dramatizasyonları hazırladı.
ÜSTAD’IN ÇiLESI - Necip Fazil Kısakürek
ASIM’IN NESLİ - Mehmet Akif
İNANCIN İKBALI - Muhammed İkbal
AZİZ İSTANBUL - Yahya Kemal Beyatlı
Çevirileri
Alacakaptan’ın Almanca’dan başta Brecht olmak üzere şiir ve tiyatro kuramı üzerine çevirileri var. Brecht’in Okuyan Bir İşçi Soruyor, Buda’nın öğrettikleri, Epik Tiyatro yazıları’nın yanısıra Hollywood, Bir At Suçluyor. Yönetmenin Zorlukları, ve Tahteravalli adlı şiirlerini Türkçe’de ilk söyleyen de Alacakaptan.
- Ulvi Alacakaptan Dostlar Tiyatrosu Dramaturji kurulu ve Deneme Sahnesi Sınav Kurulu üyeliği yaptı.
- 12 Eylül yönetimince kapatılan TISAN (Tiyatro Sanatçıları Derneği) Kurucu Yönetim Kurulu Üyeliği, icra Kurulu Üyeliği ve Eğitim Sekreterliği’nde bulundu.
- 1994-97 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı GSM Gösteri Sanatları Merkezi’ni kurdu ve Genel Sanat Yönetmeni görevini yürüttü.
- 1996-98 arasında iki tiyatro sezonu için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Repertuar Kurulu üyeliğine seçildi.
- Halen (2003), 7yıldır ITO (Istanbul Ticaret Odası) nezninde Tiyatro Bilirkişisi.