Dolar

34,8783

Euro

36,7749

Altın

3.045,23

Bist

10.144,62

Erdoğan: Başörtüsü yasağı ilkelliktir

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Kadınları, genç kızları, kılık kıyafetine göre, inancına, aidiyetine veya aile yapısına göre üniversite eğitiminden mahrum bırakmak, üniversitenin özgürlükçü niteliğini aşındıran ilkel ve gerici bir tutumdur'' dedi.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-10-23 13:54:02

Erdoğan: Başörtüsü yasağı ilkelliktir

 

Erdoğan, Conrad Otel'de düzenlenen ''Kadının Güçlendirilmesi ve Beşeri Güvenliğin İnşası'' konulu Küresel Eylem İçin Parlamenterler 32. Yıllık Forumu'nda yaptığı konuşmada, kadın erkek ayrımcılığında, özellikle kadınların kendi arasındaki eşitsizliğe dikkat çekmeye çalıştığını söyledi.

Bu bağlamda kadınların eğitimi konusuna da ayrı bir parantez açmakta fayda gördüğünü belirten Erdoğan, kadın erkek eşitliği veya eşitsizliği konuşulurken, burada özellikle kadınların kendi aralarında eşitlik ve eşitsizlikte de dayanışmalarını çok önemsediğini kaydetti.

Başbakan Erdoğan, ''Eğer kadınlar kendi aralarında eşitlik veya eşitsizliği halledemiyorlarsa, kadın erkek arasındaki eşitlik veya eşitsizliğin ne anlamı var. Önce bunun halledilmesi gerekir. Fakat bu unutturuluyor. Bu gündeme getirilmiyor. Bunu her konuda söylüyorum. Bunu ileri demokrasi konusunda söylüyorum, bunu özgürlükler konusunda söylüyorum, bunu özellikle ekonomik bağımsızlık konusunda söylüyorum'' şeklinde konuştu.

Recep Tayyip Erdoğan, kadınların toplumsal hayatın aktif ve etkin bir parçası haline gelmesi için en önemli hususların başında eğitim konusunun geldiğini vurgulayarak, ''Her alanda olduğu gibi, eğitimde de kadınlarımızın herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmaması, kılık kıyafetine, inancına veya sosyal statüsüne bakılarak eğitim hakkından mahrum bırakılmaması gerekiyor'' diye konuştu.

Türkiye'de bunu gerçekten takip ettiğini, bazı televizyon kanallarında kadınların tartışmalarını izlediğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Orada, kadın erkek fırsat eşitliği, haklar noktasında eşitlik veya eşitsizlik konuşulurken, bakıyorum ki kılık kıyafetinden dolayı eğitim özgürlüğünü kaybetmiş bunu yaşamayan hanımlara, hanım kızlarımıza karşı, başı örtülü olmayan bayanlar, onların haklarını savunmuyor. O noktada kalkıp bir mücadele vermiyor. Şimdi, bu adil bir yaklaşım tarzı mı? Önce buradan işe başlamamız gerekir. Önce kadınların kendi dayanışmasını sağlamak gerekir.

Bakıyorsun bir başörtülü bayan, kalkıp başı açık bayan için 'Ben senin haklarını savunacağım' diyor. 'Seni mahalle baskısından kurtarmak için her türlü mücadeleyi vereceğim' diyor. Ama öbür taraftan, başını örtmeyen hanım kardeşim, kalkıp başı örtülü olan için 'Ben de senin için bu mücadeleyi vereceğim' diyemiyor. İşte işin sırrı bu.''

Başbakan Erdoğan, Pakistanlı, Iraklı, Filistinli, Sudanlı, Afganistanlı kadınların, bizzat gözlemlediği dramlarını aktardığını anımsatarak, ne yazık ki aynı kadınların, modern dünyada, gelişmiş ülkelerde ve gelişmiş demokrasilerde de benzeri şiddet ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını kaydetti.

''Dünya genelinde, üniversite eğitiminde, kadınların karşı karşıya kaldığı ayrımcılık ve fırsat eşitsizliği çok ciddi ve gelecek nesilleri de ilgilendiren bir boyuta ulaştı'' diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

''Şunu açıklıkla ve samimiyetle ifade etmek istiyorum: Kadınları, genç kızları, kılık kıyafetine göre, inancına, aidiyetine veya aile yapısına göre üniversite eğitiminden mahrum bırakmak, üniversitenin özgürlükçü niteliğini aşındıran ilkel ve gerici bir tutumdur. Aynı şekilde, kılık kıyafetlerinden, inançlarından ya da geldikleri ülkelere bakarak, kadınları, çeşitli hizmetleri almaktan mahrum bırakmak, demokrasinin ve insan haklarının özüyle çelişmektedir. ''

Erdoğan, ''Kadının Güçlendirilmesi ve Beşeri Güvenliğin İnşası'' konulu Küresel Eylem İçin Parlamenterler 32. Yıllık Forumu'nun açılışında yaptığı konuşmada, Batı'da kadın hakları tartışma konusu dahi edilmezken, Türkiye'de kadınların 1847 yılında özel haklar elde ettiklerini, 1843 yılından itibaren kadınların resmi olarak da çalışma hayatında yer almaya başladıklarını, tıp fakültelerinde okuyarak ebe ve hemşire olma haklarını kazandıklarını söyledi.

Kız çocuklarının okutulmasını zorunlu hale getiren yasanın tarihinin 1860 olduğunu, kadınların devlet memuriyetinde görev alma hakkını, 1913'de elde ettiklerini anlatan Erdoğan, modern cumhuriyetle birlikte kadınların siyasal, sosyal ve ekonomik alanda daha aktif yer almalarının teşvik edildiğini, 1934 yılında, Batı'da örneği yokken Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme haklarına kavuştuklarını belirtti.

Başbakan Erdoğan, Hükümet olarak bu hakları daha ileriye taşımak, kadınların toplumsal katılımını güçlendirmek için kararlı adımlar attıklarını, atmaya devam ettiklerini dile getirerek, AK Parti'de kadınların her zaman aktif ve öncü rol oynadıklarını kaydetti.

Sadece Kadın Kolları Başkanlığının, bu anlamda Türk kadının en etkili temsilcisi olduğunu olmaya da devam ettiğini belirten Erdoğan, 8 yıl önce iktidara gelişlerinin hemen ardından Anayasa'da yaptıkları değişiklik çerçevesinde kadın-erkek eşitliğini güçlendirdiklerini söyledi.

 

 

Anayasanın 10'uncu maddesine, ''Kadın ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür'' ibaresini eklediklerini ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, anayasasında kadın-erkek eşitliğini ve kadınların durumunu düzeltmeyi devlete görev olarak vermeyi hükme bağlayan çok az sayıdaki ülkeden biri olduğunu belirtti.

Başbakan Erdoğan, Hükümet olarak, yeni bir İş Kanunu çıkararak iş yerlerinde cinsiyet ayrımcılığını kaldırmaya yönelik güçlü bir adım attıklarını, Türk Ceza Kanunu'nu değiştirerek kadına yönelik şiddeti önlemeye dönük genelge çıkarıp, bunu da yakından takip ederek, şiddet olaylarının önüne büyük ölçüde geçtiklerini vurguladı.

Belediyeler Kanunu'nu değiştirdiklerini, kadın ve çocuklar için kendilerini güvende hissedecekleri tesisler oluşturduklarını bildiren Erdoğan, ''Haydi Kızlar Okula'', ''Ana-Kız Okuldayız'' gibi sosyal kampanyaları başlattıklarını ve 350 bine yakın kız çocuğunun ve kadınların okuma yazma öğrenmesini, okula gitmesini sağladıklarını kaydetti.

Kadın girişimciliğini teşvik ettiklerini, esnaf ve sanatkara sağladıkları düşük faizli kredide kadınlara pozitif ayrımcılık uyguladıklarını dile getiren Recep Tayyip Erdoğan, işveren sigorta primlerinde yine kadın çalışanlara ayrıcalık tanıdıklarını belirtti.

TBMM'de ''Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu''nun kurulduğunu anımsatan Erdoğan, Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde yaptıkları düzenleme ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalarla, ulusal kanunların arasındaki ihtilaflarda, uluslararası anlaşma hükümlerinin esas alınmasını sağladıklarını bildirdi.

Başbakan Erdoğan, bu çerçevede örneğin, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin de ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirildiğini ifade ederek, en son Anayasa'nın 26 maddesinde değişiklik öngören bir paket hazırladıklarını ve bu paketin içerisinde kadınlara, çocuklara, yaşlılara, gazilere ve şehit yakınlarına pozitif ayrımcılık hakkını anayasal güvenceye kavuşturduklarını belirtti.

Erdoğan, milletin de bu düzenlemelere destek vererek 12 Eylüldeki referandumda yüzde 58 oranında ''Evet'' oyu kullandığını kaydetti. Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Modern dünyada kadının istismarına, bir meta olarak, bir reklam aracı olarak kullanılmasına da şiddetle karşı çıktığımızı burada ifade etmek istiyorum. Kadının bir reklam aracı olarak kullanılmasına karşı bütün kadınlarımızın da bana göre engel olma mücadelesini vermesi gerekir. Kadına yönelik her türlü şiddet ne ise kadının bir reklam aracı olarak bana göre taciz edilmesi de aynıdır. Ayrımcılık, baskı ve sindirmenin, hangi ülkede, hangi coğrafyada olursa olsun, tüm kadınlar tarafından karşısında durulması gerektiğine inanıyorum. Bir kez daha tekrarlamak durumundayım. Evet, sorun, bir insanlık sorunudur, bir vicdan sorunudur, bir insan hakkı sorunudur. Sorun, en az kadınlar kadar, erkeklerin, bizlerin de sorunudur. Ancak sorunun asıl sahibi olan kadınlar, güç birliği yaptıkça, iş birliği yaptıkça, sorunlarını daha kısa bir zamanda cesaretle dile getirdikçe, eminim ki çözümün karşısındaki her türlü direnç de eriyip gidecektir.''

Erdoğan, bugün 100'ün üzerinde ülkeden parlamenterin bir araya gelip İstanbul'da kadının güçlendirilmesi konusunu tartışmasının ve kadınların kendi sorunlarını artık daha güçlü bir şekilde ve daha bir özgüvenle uluslararası toplumun gündemine getirmesinin memnuniyet verici olduğunu vurguladı.

Küresel ölçekteki bu dayanışmaya, bu umut verici iş birliğine önayak olan herkesi burada bir kez daha kutladığını kaydeden Erdoğan, ''Birbirinden farklı kültürlerin, farklı coğrafyaların, farklı inançların, farklı renklerin ortak bir sorun etrafında kenetlendiğini, tam bir dayanışma sergilediğini görmek, geleceğe ilişkin umutlarımızı daha da çoğaltıyor'' dedi. -PAKİSTAN'DAKİ SEL FELAKETİ-

Başbakan Erdoğan, büyük bir sel felaketi yaşayan ve yaralarını sarmak için büyük mücadele veren Pakistan'a 10 gün önce geniş katılımlı bir ziyarette bulunduklarını anımsatarak, Pakistan'da, 5 Ağustosta sel felaketi yaşandığını, ancak o zaman Türkiye anayasa değişikliği halk oylaması sürecinde olduğu için bölgeye gidemediğini anlattı.

Ancak o dönemde eşi ve kızının, beraberlerinde bir kadın heyeti ve bazı bakanlar olmak üzere iş adamları, hayırseverler, sivil toplum örgütü temsilcileri ile felaket bölgesine gittiklerini hatırlatan Erdoğan, dönüşlerinde, felaket bölgesine ilişkin aldığı izlenimlerin çok büyük bir yürek sızısıyla dinlediğini söyledi.

 

 

Halk oylamasının hemen ardından ilk fırsatta Pakistan'a gittiklerini ve iki ayrı bölgede incelemelerde bulunduklarını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Yaşanan felaketin boyutlarını kelimelerle izah etmek mümkün değil. 1800 insanın hayatını kaybettiği, 20 milyona yakın insanın doğrudan etkilendiği, evini, barkını, tarlasını, geleceğini yitirdiği bir felaketten söz ediyoruz. Pakistan'da ben umudu tükenmiş, gözlerindeki ışığı yitirmiş, göz yaşları artık kurumuş kadınlar gördüm. Dünyanın böyle bir yer olduğunu, bütün dünya çocuklarının böyle bir ortamda yaşadığını zannederek oyun oynamaya devam eden çocukları gördüm. Erkekler, felakete ve acılarına daha fazla direnç gösteriyorlardı. Ama kadınlar, tüm kayıpların yükünü, evlat acısını, eşini yitirmenin sızısını, geleceğin getireceği belirsizliği omuzlarında taşıyorlardı.''

Irak'a gittiğinde de benzer bir manzarayla karşılaştığını, milyonlarca kadının, on yıllardır süren savaşlarda, çatışmalarda, işkencelerde, terörist saldırılarda eşlerini ve çocuklarını kaybettiklerini, dul kaldıklarını gördüğünü kaydeden Erdoğan, Bosna Hersek'te de savaşın doğrudan hedef aldığı, onurlarıyla oynanmış kadınlar gördüğünü belirtti.

Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

''Afgan kadınlarının, Sudanlı kadınların, Darfur'daki kadınların, Karabağlı kadınların hep aynı kaderi paylaştıklarına şahit oldum. Elbette Filistinli kadınlar... Kuralsız, orantısız, insafsız saldırılarda, Filistinli kadınların, adlarıyla birlikte yeryüzünden silinip gittiklerini gördüm, bunlara şahit oldum. Evinde, mutfağında yemek pişirirken ölen, çarşıda pazarda toplu halde katledilen, okulda, hastanede işbaşındayken başına ölüm yağan kadınlar gördüm. Tabii afetlerde, savaşlarda, çatışmalarda kadınlar bir kere ölürken Filistinli kadınlar her gün defalarca ölümü hissediyor. Filistin'de, yavrusunun ölüm haberini alarak, eşinin ölüm haberini alarak, arama noktalarında onuruyla, izzetiyle, şerefiyle oynanarak bir kere değil, bin kere ölümü hisseden kadınlar gördük ve görüyoruz.''

İsrail'de, bir intihar bombacısının saldırısında, 13 yaşındaki yavrusunu yitiren, İsrailli doktor Nurit Peled Elhanan'ın, Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmadan kısa bir alıntıyı paylaşmak istediğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Konuşmasında diyor ki Dr. Elhanan, 'Buraya, benim yerime bir Filistinli kadını davet etmiş olmanız gerekirdi. Çünkü benim ülkemde şiddetten dolayı en fazla acı çekenler Filistinli kadınlardır. Konuşmamı, Gazze şeridindeki Bet Lahiya'da, kendi tarlalarında çilek toplarken İsrail askerlerinin beş çocuklarını öldürdüğü Meryem ve kocası Kemal'e ithaf ediyorum. Bu cinayet için kimse hiçbir zaman mahkeme önüne çıkarılmayacak.' Devam ediyor konuşmasına doktor Elhanan, 'Bir Filistinli kadının her gün, her saat maruz kaldığı eziyet başıma hiç gelmedi. Bir kadının hayatını bitmez tükenmez bir cehenneme çeviren şiddeti hiç yaşamadım, ama ben, o kadınların yanındayım. Temel insan hakları, mahremiyeti ve onuru ellerinden gasbedilerek alınmış olan kadınların, evlerine gece ya da gündüz, her an kapıları kırılarak girilen, yabancıların ve kendi çocuklarının önünde, silah namlusu ucunda soyunmaya zorlanan, evleri yıkılan, tarlaları ellerinden alınan, aile yaşamları alt üst olan kadınların, bebekleri ihanete uğramış kadınların yanındayım.' Evet değerli dostlarım. Bu satırlar, bir İsrailli kadına hem de çocuğunu intihar saldırısında yitirmiş bir kadına ait. Bu satırların ve bu hissiyatın, dünyanın tüm kadınlarının hissiyatı olduğuna ben tüm kalbimle inanıyorum. Kadınların, erkek egemen bir dünyada, erkeklerin savaşında yitip gittiklerini görüyor ve biliyoruz. İşte onun için, dünyaya kadın eli değsin istiyoruz. Siyasete kadınlar dokunsun istiyoruz. Her türlü uzlaşmazlığa, her türlü anlaşmazlığa kadın yüreği, kadın duyarlılığı el koysun istiyoruz. Tabii afetlerde, çatışmalarda, savaşlarda, yoksullukta, terörde ilk hedef olan kadınlar, zaman zaman maşa olan kadınlar artık süreçlere daha fazla katılsın, gelecek adına daha fazla söz sahibi olsun istiyoruz. Kadınlar, sorunlarının çözümünü erkeklerden beklemeden, kendileri süreçlere el koysun istiyoruz.''

Bu arada, açılışın ardından Başbakan Erdoğan bir gazetecinin, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül'ün ''ilköğretimde türban ısrarıyla ilgili olarak velileri kuralları uymaya davet ederek, gerekirse çocukların devlet tarafından alınacağı uyarısında bulunduğunu'' belirtmesi üzerine ''Kendisinden dinlemedikten sonra bir açıklama yapamam'' dedi.

"Bir şey mümkün olabilir mi?'' şeklindeki soruya da ''Bak ne diyorum, kendisinden dinlemeden bir şey söyleyemem'' diye yanıt verdi.
 
Kaynak: AA

Haber Ara