Türk ve Arap kökenli göçmenlere karşı Alman çoğunluk toplumunda oluşan önyargılardan kaygılandığını açıklayan Enstitü, Alman devletinin Almanya'nın kabul ettiği evrensel insan hakları beyannamesine bağlı kalması gerektiğine dikkat çekti. Özellikle Türk ve Arap Müslümanların mensup oldukları din ve kültürlerinden dolayı bu kişilerin devletin kendisi ve aktörleri tarafından damgalandıklarını hatırlatan insan hakları enstitüsü, 'hiçbir grubun inandığı dininden, benimsediği kültüründen veya etnik kimliğinden dolayı ayrımcılığa uğrayamayacağı' uyarısında bulundu.
Alman İnsan Hakları Enstitüsü Müdiresi Beate Rudolf, Müslümanları hedef alan uyum ve göç tartışmalarında "kayan koordinatların tekrardan düzeltilmesi için" Alman hükümetinin ve Federal Meclisi'nin konuya acilen müdahil olması gerektiğinin altını çizdi. "Hükümet ve Parlamento toplumsal düzenin temel ilkesi olan ayrımcılıklarla mücadelelerin korunması için dışlamaların ve ayırımcılıkların karşısında durmalıdır." diyen Rudolf ayrıca, Alman medyasına, siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, sendikalara ve dini cemaatlere 'dışlamalara karşı açık pozisyon alın' mesajı verdi. Rudolf, Müslümanlara yönelik önyargıların kaygı verici boyutlara geldiğini hatırlatarak bunun engellenmesini de istedi.
"BAZI SİYASİ AKTÖRLER TOPLUMU BÖLÜYOR"
Enstitü ayrıca, mevcut konuda kamuoyunda yapılan tartışmalarla ilgili "Uyum ve göç tartışmalarında temel ilke insan hakları olmalıdır" başlığıyla da üç sayfalık bir rapor yayımladı. Raporda Türk ve Arap karşıtlığı içeren söylemlerin gittikçe yaygınlaştığına dikkat çekilerek isim verilmeden bazı siyasetçilerin ise toplumu böldüklerinden bahsedildi.
Toplumda yaşayan bazı grupların 'alenen' damgalandıkları endişesini dile getiren kurum, insan hakları evrensel beyannamesinin ihlal edildiğinin de altını çizdi. Raporda özetle şu görüşlere yer verildi: "Anayasa önünde hangi dini inanca, kültüre veya etnik kökene mensup olunursa olunsun tüm insanlar eşittir. Kanun önünde eşitlik, bireylere saygı, kişilerin şeref ve haysiyetlerinin korunması, demokrasiyi ve insan haklarını temel alan toplumun ana ilkesidir. Ayrımcılıkla mücadele demokratik toplum düzeninin temelini oluşturmaktadır. Belli bir dine veya kültüre mensup insanların 'uyuma ehil değiller' şeklinde genellenmeleri anayasanın eşitlik prensibine aykırıdır. Almanya'ya göçün engellenemediği ve insanların kolay biçimde ülkeye yerleştikleri ve sosyal yardım aldıkları yönünde çizilen resimler gerçekle bağdaşmamaktadır. Siyasi aktörlerin görevi toplumda mevcut olan önyargı ve korkuları gidererek klişeleri ve damgalamaları engellemektir. Sorunlar 'şu Müslümanlardan' veya 'şu İslam'dan' değil, eğitim sisteminden veya istihdam piyasasındaki başarısızlıklardan kaynaklanmaktadır, başarısızlıkların nedenleri ise kişisel, toplumsal ve strüktürel sebeplerden kaynaklanmaktadır."