Divan edebiyatının usta şairi Nâbi, Evliyâ Çelebi'nin 11 kere ziyaret etmekle övündüğü Halep şehrinde ömrünün 23 yılını geçirmiş. "Şarâba şerm virür âb-ı cân-fezâ-yı Haleb/ Şemîm-i cenneti mahcûb eder hevâ-yı Haleb" beytiyle bu şehrin iç açıcı suyunun şarabı utandırdığını, havasının cenneti mahcup ettiğini anlatıyor. Dilimize atasözü gibi yerleşen "İşte geldim gidiyorum/ Şen olasın Halep şehri" mısaraları ise bir halk ozanına, Âşık Garip'e ait.
"Bende sığar iki cihan ben bu cihana sığmazam" diyen Seyyid Nesimî'nin türbesi, hâlâ derisi yüzülerek ten perdesinden sıyrıldığı Halep Kalesi'nin gölgesinde. Halep, "Halep oradaysa arşın burada" sözüyle Hoca'nın fıkralarına, "Bindim dolaba indim Haleb'e" türküsüyle Karagöz'ün perdesine aksetmiş. Dolaba binip inilecek kadar yakın bu diyarlar yıllar yılı geçilemez sınırların ardında kaldı. Son yıllarda ilişkilerin yeniden uyandırılması için yapılan girişimler kısa zamanda meyvelerini vermeye başladı. Geçtiğimiz hafta sonu Avrasya Yazarlar Birliği ve Halep Üniversitesi'nin ortaklaşa düzenlediği 'Uluslararası Türkiye-Suriye Ortak Kültür Mirası Sempozyumu' bu çalışmaların kültürel boyutundaki bir devamı niteliğinde gerçekleşti.
Halep Üniversitesi'nin İdlib şehrindeki Edebiyat Fakültesi'nde yapılan sempozyum, İdlib Valisi Halid Ahmed'in konuşmasıyla başladı. Halid Ahmed, Türkiye ile Suriye arasında siyasi ve ekonomik alanda pek çok sevindirici gelişme yaşandığını, bunlardan en önemlisinin kültürel faaliyetler olduğunu, geleceğe bu kültürün taşınacağını söyledi. Fakülte Dekanı Prof. Dr. Faruk İslim, iki ülke arasında kültür köprüsü kurulmasına yardımcı olan herkese teşekkür etti. Avrasya Yazarlar Birliği adına konuşan şair Ali Akbaş ise "Bizi beş vakit okunan ezanlar bağlar. Bizden size, sizden bize akan nehirler bağlar. Ortak coğrafyamız bağlar." dedi.
Sempozyuma Türkiye'den Prof. Dr. Ömür Ceylan, Prof. Dr. İbrahim Şahin, Prof. Dr. M. Faruk Toprak, Prof. Dr. Kemal Şenocak, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Prof. Dr. Ahmet Kartal, Doç. Dr. Metin Özarslan, Doç. Dr. Muhammet Hekimoğlu, Yrd. Doç. Dr. İbrahim Tüzer, Yrd. Doç. Dr. M. Hakkı Suçin, Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ethem Polat'ın yanı sıra Suriyeli akademisyen ve yazarlar konuşmacı olarak katıldı. İki gün boyunca Türkiye-Suriye arasındaki ortak kültürel değerler enine boyuna konuşuldu. Tarihten, edebiyattan, günlük konuşma dilinden örnekler verildi. Nâbî'den Sultan Abdülhamid'e, Tanpınar'dan Refik Halit Karay'a, Mahmud Derviş'ten Ezo Gelin'e pek çok isim hatırlandı. 16. asırda topraklarına kattığı bilâd-ı Şam'ı kimliğini muhafaza etmesine imkân tanıyan Osmanlı hayırla yâd edildi. Suriyeli aydınlar, Türkiye'nin doğudaki komşularını hatırlamasından duydukları memnuniyeti dile getirdiler.
İdlib'de bir tatlıcı, dükkânının camına "Men zâka arafe ve men arafe i'terafe / Tadan bilir, bilen itiraf eder' diye yazmış. Bir müddet perdelenen dostluk nimetini yeniden tadanlar da elbette bunun kıymetini bilecek, bilenler itiraf edecek ve böylece devam edecek...
Kaynak: Zaman