En yetkili otorite ile 'başörtüsü'
Aksiyon, Türkiye'deki en yetkili dini otorite ile 'başörtüsünü' konuştu.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-10-21 00:44:48
Türkiye'nin en yakıcı konularından başörtüsü yasağı çözüm yoluna girdi. CHP dâhil bütün partiler başörtüsü takan öğrencilerin üniversitelere girebilmelerine olumlu yaklaşıyor. YÖK, öğrencileri sınıftan çıkaran öğretim üyeleri hakkında soruşturma başlatılacağı uyarısında bulundu. Yasağın sürmesini isteyenler başörtüsünün bir simge olduğunda ısrarlı. Sorunun çözümü için "Bir tutam saç görülmeli" formülünü önerenler de var.
Peki gerçekten başörtüsü bir siyasi simge mi? Örtünme nereden kaynaklanıyor? Kur'an'da başörtüsü ile ilgili sabit bir şekil var mı? Örtünme zamana, zevklere göre değişebilir mi? Prof. Dr. Hamza Aktan, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı. Din konusunda Türkiye'deki otoritelerin başında geliyor. Alanlarında yetkin 16 bilim adamından oluşan kurul, dinî konularda toplumu doğru bir şekilde bilgilendirmeye ve başkanlığa ulaşan bütün sorulara cevap vermeye çalışıyor. Başkan Aktan, Aksiyon'a başörtüsü ve örtünme ile ilgili tartışmalara nokta koyacak açıklamalar yaptı.
-Örtünme nereden kaynaklanıyor? Örf mü, yoksa Kur'an'ın açık bir emri midir?
Örtünme (tesettür) ilahi bir emirdir. Hem Kitabı'nda Allah (cc) hem sünnet-i nebeviyyesinde Hz. Rasülüllah (sas) emir buyurmuşlar ve vücudun örtülmesi gereken kısımlarını belirtmişlerdir. Örtünme ile ilgili ayetler nazil olunca Müslüman hanımlar örtülmesi emredilen uzuvlarını bir şekilde örtmüşlerdir. Bir şekilde diyoruz; çünkü Kur'an'da da sünnette de örtünmenin modası ve biçimi belirtilmiş değildir. Müslüman hanımlar tab-ı selimleriyle kendilerine göre bir şekilde örtünmüşlerdir. Örtünmede muayyen bir şekil emredilmemişse de tesettürün temel kuralına riayet edilmiştir. O kural da şudur: Örtü olarak kullanılan şey ince ve şeffaf olup vücudu göstermemeli, kalın da olsa dar olup vücudu sarmamalı, vücut hatlarını belli etmemelidir.
-Örtünme hangi ayetler bağlamında ele alınmış?
Kadınların başlarını örtmelerini emreden ayet Nur suresi 31. ayettir. Cenab-ı Hak (cc) mealen şöyle buyurmaktadır: "Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler." Ayet-i kerimede 'başörtüleri' olarak tercüme edilen kelime 'humur'dur. Kadınların başlarına örttükleri 'hımâr' kelimesinin çoğuludur. 'Yakaları' olarak tercüme edilen kelimenin aslı ise 'cüyûb'dur. Bu kelime de yaka anlamına gelen 'ceyb' kelimesinin çoğuludur. Kurtubi'nin kaydına göre cahiliye kadınları üzerlerine giydikleri elbiselerin yaka düğmelerini göğüslerinin üzerinde birleştirirlerdi. Bu nedenle boğazları ve memelerine kadar göğüsleri açık kalırdı. Başörtülerini de arkalarına bağlar veya sarkıtırlardı. Bu ayet nazil olunca Müslüman kadınlar başörtülerinin arkaya sarkıttıkları kısmını öne çevirdiler açık kalan göğüslerini kapattılar. Bir de Ahzab suresi 33. ayette kadınların evlerinde dışarıya çıktıklarında bütün vücutlarını örten 'cilbab' adını verdikleri dış elbiselerini üzerlerine almaları emredilmiştir. Böyle yapmalarının, Müslüman kimliğiyle tanınmaları, elle veya dille taciz edilmemelerine daha uygun olduğu belirtilmiştir.
-Peygamberimizin yaşantısında bu emir nasıl anlaşılmıştır? Nasıl uygulanmıştır?
Peygamberimiz (a.s.) zamanında kadınlar başörtüleriyle, hem başlarını hem göğüslerini kapattı. Bunu başka türlü anlayan ve uygulayan ne bir kadın ve ne bir sahabe fakihi olmuştur. Nesilden nesile bu uygulama icmaen gelmiş ve başın örtülmesi gerektiği konusunda icma vaki olmuştur. Başka türlü ifade edecek olursak başörtüsü asırlardır yaşayan bir sünnet olarak günümüze gelmiştir. Asr-ı saadet kadınları tesettür emrine öyle bir riayet etmişlerdir ki Hz. Rasülüllah'ın müdahalesine gerek bırakmamışlardır. Sadece Hz. Esma ile ilgili bir rivayet nakledilmiştir. Hz. Aişe validemizin rivayetine göre ablası Esma, üzerinde ince bir elbise olduğu hâlde Hz. Rasülüllah'ın yanına varmış, Hz. Rasülüllah (sas) ondan yüzünü çevirmiş ve "Ey Esma, ergenlik çağına gelmiş olan bir kadının -eline ve yüzüne işaret ederek- şurası ve şurası müstesna vücudunun görülmesi caiz değildir." buyurmuştur (Ebu Davud, Sünen, Libas, bab 34). Böylece Esma hadisiyle kadınların örtünme sınırları sünnetle tayin edilmiştir. Fıkhî mezhepler de içtihatlarını bu delillere göre yapmışlardır.
-Peygamberimizin eşleri bu uygulamayı hayatlarında nasıl göstermiş?
Peygamberimizin eşleri de elbette Müslüman kadınların tabi oldukları örtünme emrinin muhatabıydı. Hz. Rasülüllah'ın eşleri, üzerine Kur'an'ın nazil olduğu evlerin sakinleri ve müminlerin anneleri olarak diğer kadınlardan farklı bir emrin de muhatapları ve mükellefleri olmuşlardır. Ahzab suresi 32 ve 33. ayetlerde "Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Ciddi, ölçülü konuşun"… "Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın." buyrulmuştur. Aynı surenin 53. ayetinde ise "Eğer müminlerin annelerinden bir şey soracak veya isteyecek olursanız, onu perde arkasından isteyiniz. Böyle yapmanız, hem sizin hem de onların kalpleri yönünden daha nezihtir." buyrulmuştur. Müminlerin anneleri farklı konumları sebebiyle farklı hükümlerle mükellef olmuşlar, bu kapsamda evlerinde oturmak, yabancı erkeklerle perde arkasından konuşmakla emrolunmuşlardır. Mezhepler bu hükümlerin Peygamber hanımlarına mahsus olduğu, diğer mümin kadınlar için evlerinde oturma ve yabancı erkeklerle perde arkasından konuşma zorunluluğunun bulunmadığı hükmünde birleşmişlerdir.
-Önemli olan isimlendirme mi? Başörtüsü, türban, eşarp mı? Yoksa kadının örtünmesi, yani saçını veya örtünmesi gereken yerlerini örtmesi mi?
Aslolan örtünmedir. Örtünün şekli ve modası işin özüyle alakalı bir konu değildir. Zaten Kur'an'da da sünnette de tesettürün şekli belirtilmiş değildir. Bu da mahza bir hikmettir. Zira Müslümanlar farklı farklı coğrafyalarda, farklı kültür muhitlerinde yaşayacaklar ve kendi toplumları içinde bile farklı katmanlar oluşturacaklardır. Doğal olarak yeryüzü halkına tek tip bir kıyafet dayatılamaz. Farklılığın olması doğaldır ve zorunludur. Bu nedenle de kıyafetin şekli önemli değildir. Örtünün adı ne olursa olsun, ister ihram ister eşarp, şal, yazma, türban olsun, bunların adları ve biçimlerinin farklı oluşunun önemi yoktur. Önemli olan o enstrümanın fonksiyonunu icra ediyor olması, yani örtme görevini yapıyor olmasıdır.
-Örtünmede, zamana, zevklere göre renk ve şekilde bir değişiklik söz konusu mu?
İnsanların zamanla toplum içindeki sosyal, ekonomik ve kültürel statülerinde değişmeler olabilir. İkamet ettiği şehri veya ülkeyi değiştirebilir. Bu gibi durumlarda kişilerin değişen statülerinin yansımaları kılık kıyafetlerinde de görülür. Müslüman kadın da statü değişikliğinde kendi konumuna, değişen ve gelişen estetik zevkine göre örtünme biçimini değiştirebilir.
-Bir Müslüman bu emri yerine getirmediğinde durumu ne olur?
Başörtüsü ya da mutlak manada örtünme imanın ön şartı değildir. Başını örtmeyen bir kadın 'Ben Müslümanım' diyorsa Müslümandır. Başörtüsünün çağ dışı bir gelenek olduğunu iddia ve Kur'an ayetlerini inkâr etmemek kaydıyla başını örtmeyen kadın, Kur'an hükümlerinden birini yerine getirmeyen kusurlu bir mümin olur. Rabbinin huzuruna vardığında günahkâr bir mümine nasıl muamele edileceğini bilemeyiz. Ancak başı zorla açtırılmışsa kendi isteğiyle açmış olanlara göre affedilmeye daha yakın olur diyebiliriz. Esas itibariyle ilahi emirlerin hepsini yerine getirebilen bir mümin yoktur. Kimileri bazı emirleri yerine getirirken diğer bazılarını yerine getiremiyorlar. Sözgelimi kimileri içki içiyor hırsızlık yapmıyor, kimileri de hırsızlık yapıyor içki içmiyor. Kadınıyla erkeğiyle bize düşen görev, Rabbimizin emirlerine olabildiğince itaat etmeye çalışmaktır.
Kaynak : Aksiyon
SON VİDEO HABER
Haber Ara