Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Kamusal Alan'ın mucidi de yasağa karşı!

Türbanlı öğrencilerin YÖK kararıyla üniversitelere girebilmesinin ardından başlayan tartışmaları 'Kamusal Alan' kitabının yazarlarından Prof. Fatmagül Berktay değerlendirdi.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-10-20 08:30:31

'Kamusal Alan'ın mucidi de yasağa karşı!

Türbanlı öğrencilerin YÖK kararıyla üniversitelere girebilmesinin ardından başlayan tartışmaları 'Kamusal Alan' kitabının yazarlarından Prof. Fatmagül Berktay değerlendirdi. Üniversitelerdeki kız öğrencilere yönelik yasağı büyük eşitsizlik olarak gören Berktay'a göre devlette çalışanların dini inançlarını ortaya koyacak biçimde giyinmeleri ve dolayısıyla türbanlı olmaları da kabul edilemez.

Türban siyasetin de sıradan insanın da gündeminde. Üniversitelerin ardından şimdi de kamusal alanın olur ve olmazları tartışılıyor. Üstelik türban serbestisinin ardından mahalle baskısının başı açıklara yönelebileceği konuşuluyor. Tüm bu tartışmaları  'Kamusal Alan' kitabının yazarlarından İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatmagül Berktay'a sorduk. Üniversitelere getirilen türban yasağını büyük eşitsizlik olarak değerlendiren Berktay, devlet daireleri gibi kamusal alanlarda çalışanların türbanlı olmasına ise 'Kamu hizmeti sunan insanların dini inançlarını ortaya koyacak biçimde giyinmemeleri gerekir' diyor. İşte kamusal alanla ilgili Berktay'ın verdiği yanıtlar:

- Sizce kamusal alan nedir?

Kamusal alan çoğulluk alanıdır. Akla hemen devlet daireleri ya da devlet alanı geliyor. Oysa ki bu doğru değil! Kamusal alan insanların kollektif konuları tartıştıkları ve bireylerin kendi farklılıklarını, kaygılarını, çıkarlarını ortaya koyabildikleri özgürlük alanlarıdır.

- Peki başörtüsünün kamusal alandaki yeri tam olarak neresidir?

Bu kamusal alanı nasıl tarif ettiğinize bağlı. Eğer benim yaptığım  gibi tarif ederseniz, elbette tüm bireyler giysileri ve dış görünüşleri itibarıyla kendi benzersizliklerini ortaya koyabilecek biçimde var olmak durumunda. Ama devlet dairesini kastediyorsanız, o noktada hizmet alanla hizmet veren arasında bir ayrım yapılmasının gerekli olduğu kanısındayım. Kamu hizmeti sunan insanların dini inançlarını ortaya koyacak biçimde giyinmemeleri gerekir.

ÇOK ŞEKİLCİ BİR BAKIŞ

- Başı bağlı kız öğrenciler okula giremiyordu fakat o düşüncedeki erkekler giriyor. Garip değil mi?

Düşünün ki elimi bile sıkmayan, kafası örümcekleşmiş  erkek öğrencilerim oldu. Bu öğrenciler içeri rahatça girdi ama sırf başları bağlı diye kız öğrenciler alınmadı. Bu çok büyük bir adaletsizlik! Modernleşme anlayışımız gardırop modernleşmesinden ibaret! Çok şekilci, çok formalist. 

- Bugün yaşanan en büyük kaygı, üniversitelerde türban serbestisinin diğer öğrenciler üzerinde kuracağı baskı. Böyle bir şey yaşanmaz mı diyorsunuz?

Türkiye'nin hakikaten çeşitli kamusal kaygı ve baskıları var. Çünkü ideal bir kamusal ortamdan söz etmiyoruz. Ama bunun yolu türbanı yasaklamaktan geçmez! Türban konusunda normalleşme sürecine geçiliyorsa şayet, gerçekten de dikkat edilmesi gereken nokta diğer öğrenciler üzerinde herhangi bir baskı olmamasıdır.  

- Başbakan, '7 sene önce kamusal alan, dediler. Çankaya'ya başörtülüler giremez oldu. Buralara rahatlıkla benim vatandaşım giremeyecek mi?' demişti.  Haklı görüyor musunuz?

Şimdi Başbakan burada neyi kastediyor? Çünkü türbanlılar buralara giriyor büyük ölçüde. Başbakanın düşünceleri net değil! 'Buralara benim vatandaşım giremeyecek mi' derken, hastaneyi de kamusal alan sayıyor, devlet dairelerini de. Oysa ki buralara başı bağlı olanlar girebiliyor ama çalışmak olarak genişletirseniz bu çok yanlış. Çünkü hakikaten devlet dairelerinde çalışanların ideolojik, dini farklılıklarını ortaya koymamaları gerekir.

- CHP'nin, olası 29 Ekim resepsiyon boykotunun gerekçesi, türbanın ilk- orta öğrenime ve kamusal alana sıçramasını önlemek, ne diyorsunuz?

Cumhurbaşkanının verdiği resepsiyon devlet dairesi değil ki! Bir resepsiyon veriyor sonuç olarak, devlet dairesinde kimseye kamu hizmeti vermiyor. O kadar büyük bir tutarsızlık var ki! Bu üniversitede en militan, siyasal İslamcıyı erkek olduğu için içeriye almak ama politikayla alakası olmayan türbanlı kız öğrenciyi almamak gibi bir şey... Burada da Gül'ü cumhurbaşkanı olarak seçiyorsunuz ama eşi türbanlı diye onu aynı konuma layık görmüyorsunuz. Komedinin ötesinde bir şey!

- Esasında  bu tartışma, Hayrünnissa Gül ve Emine Erdoğan'ın Çankaya Köşkü'ne türbanla girmesiyle başlamıştı. Takipsizlik kararına itiraz reddedildi ve bu kararla birlikte, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık Resmi Konutu gibi alanlarda türbanın suç olmadığı kesinleşmiş oldu.

Biçimselci, formalist bir anlayışın uzantısı bu. Dini tercihler, özel alana ilişkin tercihlerdir. Kimse karışmak istemiyor ama insanlar devleti temsil etmek konumuna geldiklerinde bu sorun oluyor. Düşünün ki 87 yıllık Cumhuriyet bu sorunu çözememiş. Siz onu yok saymakla ya da görünmezliğe itmekle hiçbir şey kazanmıyorsunuz. Zaten bastırılan her zaman geri gelir.

-İslamcı hareketlerin son 20 yılda kamusal alana taşınması... 

Sadece Türkiye'yle ilgili değil. Tüm dünyada din yükseliyor. Bir yanı, modernleşmenin getirdiği hayal kırıklıkları, diğer yanı Türkiye'nin hızlı gelişmesiyle ilgili. Modernleşmeyle gelenek arasında sıkışmak söz konusu. Daha önce görmediklerimiz şimdi kamusal sahneye çıkıyor. Gözardı etmemek lazım.


BAŞÖRTÜSÜ VE KENTLİLİK

- Daha önceden neyi görmüyorduk? Şimdi neyi görüyoruz?

Türban yoksul insanlar arasındaydı belki. Bu yüzden onları merkezin kamusal ışığının altında görmüyorduk. Onlar zenginleştikçe ve eğitim olanakları arttıkça -ki bunların hepsi cumhuriyetin kazanımları- bu kesim daha fazla ortaya çıktı. Özellikle kadınlar artık evden çıkmak istiyor. Biz bunu modernleşme meselesi olarak düşündük. 'İnsanlar kente geldikleri zaman modernleşecekler ve başlarını açacaklar' dedik. Öyle olmadı. Örtünme kadınların bir kısmının kentleşmesini de ifade ediyor. Bu insanlar kendilerini görünür kılmak istiyor. 1980'lerden itibaren başlayan bir süreç. Türkiye'de kapitalizmin gelişmesi, çeşitliliğin artmasıyla ilgili. Kentlere gelenlerin kimliklerini muhafaza etmesinde bu onların çözüm yolu oldu. Köydeyken başını örtmeyen şehirlilik göstergesi olarak başını örtmeye başladı.

Türbanın her alanda serbest kalmasını çok seslilik olarak mı düşünmeliyiz?

Bunu söylemek zor. Yeni sorunlar da doğurabilir, gerçekçi olmak gerekir. Çünkü Türkiye'de mahalle baskısı vardır. Ama böyle bir tehlikeye rağmen bu riskin göze alınması taraftarıyım. Çünkü hiçbir sosyolojik olgu yasaklarla çözüme kavuşturulamaz.

KENTLEŞEN ROMAN KADINI KAPANDI

Doç. Dr. Sevgi Çubukçu'nun Sulukule'deki Romanlarla ilgili bir araştırması var. Roman mahallelerinde zenginleşen, kente uyum sağlayabilen aileler kadınlarını kapatmaya yöneldiler. Öteki, alt sınıf Romanlarla aralarına mesafe koymak için yaptılar bunu. Nedenini sorduğumuzda bize 'biz daha namusluyuz, biz daha iffetliyiz, bakın bizim kadınlarımız örtülü' dediler. Tam da yaşadığımız süreci minyatür bir şekilde, çok ilginç bir ortamda tekrarlıyorlar. Romanlıların modernleşme, kentleşme       yolunda attıkları adım bu.

DİYANET'TEN FETVA İSTEMEK BÜYÜK TEHLİKE

Politik iktidar; dini iktidar gibi diğer iktidar biçimlerinin sınırlarını belirler ve normalde dini iktidar biçimleri özel alanla ilgili olmalıdır. Ama çok yanlış bir biçimde bugün siyasal iktidarın o sınırları aşındırması söz konusu. Mesela 'Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda görüş bildirsin' deniyor. Böyle bir şey olamaz! Bu siyasal iktidarın sınırlarının tamamen aşındırılması demektir. Üstelik bizzat bunu iktidarın kendisi örgütlüyor. Bu çok yanlış bir durum. Örtünme bireylerin tercihidir. Özel bir konudur, kamusal bir konu kesinlikle değildir. Ama siz Diyanet İşleri Başkanı'na bu konuda fetva bildirmesini söylerseniz bu siyasal iktidar alanına dini iktidarın tecavüz etmesi anlamına gelir. Ve bunu çağırmamak gerekir.

ÖRTÜLÜNÜN ZAAFI KADIN BEDENİ VE EŞÇİNSELLİK

Bence şu anda Türkiye'de İslami feminizmden bahsetmek için çok erken. Hem insan hakları hem kadın hakları vs. konularda duyarlı olan örtülü kadınların önemli bir zaafının olduğunu düşünüyorum çünkü. Bu da eşcinsellik ve kadın bedeni konusu... İnsan hakları ve eşitlik anlayışları her türlü mazlumu içine alacak kadar gelişkin değil maalesef!.. Ben bunu biraz da hayalkırıklığı içinde gördüm.En azından bazılarından daha farklı tepkiler bekliyordum.

FATMAGÜL BERKTAY kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Uluslararası İlişkiler Bölümü Siyaset Bilimi Anabilim Dalı Başkanı ve  İ.Ü. Kadın Sorunları Araştırma Merkezi Müdürü olan  Prof. Dr. Fatmagül Berktay, doktorasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tamamladı . York Üniversitesi'nde Kadın Araştırmaları konusunda çalıştı. İnsan hakları ve kadın hareketinde aktif çalışan Berktay, Türkiye'yi BM, AK vb. uluslararası kuruluşlarda temsil etti .Türkiye Ekonomik ve Sosyal Tarih Vakfı kurucu üyesi ve Kadın Eserleri Kütüphanesi Genel Kurul üyesi olan Fatmagül Berktay, halen Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 'Siyaset Teorisi',  'Siyasal Düşünceler Tarihi', 'Çağdaş Siyasal Teoriler'; Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans Programı'nda  da 'Feminist Teoriler' derslerini veriyor.

Kaynak: Akşam

Haber Ara