Turgut Alp Boyraz / TIMETURK
İsrail 62 yıllık zulüm ve 43 yıllık askeri işgalinin ardından Filistinlilerden uluslar arası hukuka saygı ve güven duymalarını talep etmeye devam ediyor.
OECD gibi uluslar arası bir organizasyon, üye ülkelerinden birisinin kendi hukuk dışı uygulamalarını bu organizasyona taşımasını engellemekten aciz bulduğu zaman ne söylenebilir ki? Böyle bir durumda hukuka saygılı üyeler nasıl pasif bir şekilde boyun eğip bu durumu kabul etmek durumunda kalmaktan kurtulabilirler? Bu ayın sonlarına doğru İsrail, global turizmi müzakere etmek için Kudüs’te bir OECD toplantısına ev sahipliği yaparken bu sorular da cevap bulabilir.
Uluslar arası ekonomik bir organizasyon olan OECD’nin üye sayısı son olarak İsrail’in de tartışmalı bir şekilde katılımıyla 33’e yükseldi. OECD kendi misyonununu şu şekilde izah ediyor; “Hükümetler benzer politik tecrübeler yaşarken bu noktada onlara yol göstermek, ortak problemlere çözümler aramak, iyi yöntemler belirlemek, iç ve dış politik meselelerde işbirliği yapmak” olarak tanımlıyor. Buna göre bu ülkelerin en azından “uluslar arsı hukukla" işbirliği yaparken, uluslar arası hukukun dışına çıkmaması beklenir.
İsrail’in daveti üzerine, üye ülkelerin turizm endistürilerinin rekabetçi ve sürdürülebilir büyümeye sahip olan yapılarını desteklemek için müzakerelerde bulunmak üzere OECD komitesi 20 ve 21 Ekim tarihlerinde Kudüs’te toplanacak. Bu toplantı Paris’in dışında gerçekleştirilecek ikinci toplantı olacak.
İsrail bu toplantıya ev sahibi ve OECD üyesi olarak katılıyor ve İsrail turizm bakanlığı bu toplantıda, tek taraflı ve hukuksuz bir şekilde otoritesini yaygınlaştırdığı Doğu Kudüs, Suriye’nin Golan Tepeleri ve Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimciler için bekletilen turistik ve ticari yerlerin temsilcisi olarak burada yer alacak.
İsrail’in turizm bakanlığının web sitesinde, İsrail işgali altında olan yerler açık bir şekilde İsrail toprağı olarak sayılmış.
Tüm OECD üyeleri İsrail’in tek taraflı ve illegal olarak Doğu Kudüs’ü kendisine dahil etmesini kabul etmeyi reddediyorlar ve İsrail’in tek taraflı olarak ilan ettiği “birleşik” başkentine büyük elçiliklerini taşımayarak Tel Aviv’de tutuyorlar.
Kudüs’te gerçekleştirilecek bu OECD toplantısına katılmayı planlayan ülkelerin arasında İspanya, Avustralya, Kanada, Şili, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Meksika, Hollanda, Belçika, Yeni Zelanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Güney Kore, İsveç, İsviçre ve ABD’de yer alıyor. Toplantıya katılacak ülkeler arasında yer alan Türkiye ise bu toplantıya temsilci göndermeyeceğini duyurdu. Türkiye'nin bu kararı İsrail'in uluslararası hukuk ihlallerine bir tepki olarak değerlendiriliyor.
Bu toplantıya katılma kararı alan ülkeler için şeytan ayrıntıda gizli bulunuyor. Delegelerinin, İsrail’in sürekli bir şekilde uluslar arası hukuku ihlal etmesinin vehametini tanımlayarak buna engel olabilme yetenekleri test edilecek.
Dünya liderleri için, İsrail’in böyle ciddi ve sürekli bir şekilde uluslar arası hukuku ihlal etmesini kabullenmenin bir anlamı yok. Ve İsrail 62 yıllık zulüm ve 43 yıllık askeri işgalinin ardından Filistinlilerden uluslar arası hukuka saygı ve güven duymalarını talep etmeye devam ediyor.
Eğer OECD üyeleri İsrail’in bu taleplerinin karşısında etkili bir şekilde duramazsa kimin durması beklenebilir? OECD gibi uluslar arsası organizasyonların iddiasında bulundukları adil ve barışçıl bir dünyayı savunmak için geriye kim kaldı?