Zaman'da yer alan habere göre Amerika'da her iki yılda bir yapılan ara seçimlerin dört yılda bir tekrarlanan genel seçimlerden temelde tek farkı, Beyaz Saray yarışı yapılmaması. Bu ara seçimde 435 üyeli Temsilciler Meclisi'nin bütün üyeleri iki yıllığına, 100 koltuklu Senato'da ise 37 senatör altı yıllığına seçilecek. 50 eyaletin 37'sindeki valilik makamları da sahibini bulacak.
Halihazırda hem Beyaz Saray'ı hem Kongre'yi elinde bulunduran Demokratik Parti, özellikle bozuk ekonomiden dolayı, seçimlere rakibi Cumhuriyetçi Parti'ye (diğer adıyla, 'Büyük Eski Parti' ya da 'GOP') oranla daha dezavantajlı giriyor. Demokratların Temsilciler Meclisi'ndeki 78 sandalyeli üstünlüğünü Cumhuriyetçilere kaptırmasına yüksek ihtimal veriliyor. Senato'da ise 41 koltuğa sahip olan Cumhuriyetçilerin, daha küçük bir ihtimalle de olsa, Demokratlarla farkı kapatabileceği tahminleri yürütülüyor. Yeni bir Washington Post-ABC News araştırmasına göre, Kongre seçimlerinde oy vermesi muhtemel olanlardan yüzde 49'u Cumhuriyetçilere meylettiğini söylüyor. Demokratlar sadece yüzde 43'te kalıyor. (Dört yıl önce bu oran 12 puan farkla Demokratların lehine idi.)
OBAMA'NIN İKİNCİ DÖNEM ŞANSI AZALABİLİR
Amerikan ulusal siyasetinde büyük etkisi olan eyalet valiliği yarışlarında da benzer bir tablo söz konusu. Halihazırda 26 Demokrat, 24 Cumhuriyetçi valinin görev yaptığı ülkede 37 eyalette yapılacak ara seçimlerin dengeyi muhalefet lehine bozacağı tahminleri ağırlık kazanıyor. Başkanlık seçimlerinde muayyen bir eyalette salt çoğunluğu elde eden adayın oradaki 'seçici delege'lerin tamamını kazanması, partilerin eyalet bazında seçim kazanmasının önemini artırıyor. Ayrıca valiliği elinde bulunduran parti, başkanlık seçimlerinde o eyalette nispeten avantajlı konumda oluyor. Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında gidip gelen, dolayısıyla başkanlık seçimlerinde nihai sonucu belirleyici eyaletler arasında olan Michigan, Iowa ve Pennsylvania'da Cumhuriyetçi adaylar rakipleriyle arayı açmış durumda. 2012'de yeniden seçilmek isteyen Başkan Barack Obama için bu hiç de iyi bir haber değil.
Demokratik Parti'nin yasama kanadında ve yerel idarelerde beklenen oranda kan kaybetmesi durumunda bundan en büyük zararı göreceklerin başında şüphesiz Başkan Obama geliyor. Obama'nın yeni federal kanunlar çıkarma, uygulamaları eyaletlere kabul ettirme, iddialı politikalar ihdas etme, yüksek yargı ve bürokrasiye arzu ettiği türde atamalar yapma kabiliyeti azalacak. ABD Başkanı, ikinci dönem başkanlık seçimlerine büyük ihtimalle daha zayıf girmek mecburiyetinde kalacak.
Gerçi Cumhuriyetçilerin 2010 seçimlerini kazanması tepkili halk kesimlerindeki gazı biraz alabilir. Ve şu anda Demokratların neredeyse her teklifine hayır diyerek icraatların önünü tıkayan Cumhuriyetçilerin de sorumluluk makamlarına geçmesi, zaman içinde yıpranmalarına vesile olabilir. Ancak işi şansa bırakmak istemeyen Başkan Obama, son günlerde partizan siyaset piyasasında tekrar arz-ı endam ederek partisinin bir hezimete uğramasını engellemeye çalışıyor. Anket rakamlarının Demokratlar lehine biraz kıpırdamasında muayyen ölçüde Obama'nın yıldız katkısı da etkili oldu.
Yaklaşan seçimlerin en hararetli konularından biri, büyük sermayenin Amerikan siyasetindeki rolü. Amerikan halkı, derin yaralar açan ekonomik ve finansal krizde rekor sübvansiyonlarla ayakta tutulan bazı büyük şirketlere, finans kurumlarına ve yöneticilerine kızgın. O nedenle tüm siyasi partiler ve liderler büyük sermayeyle aynı kareye girmemeye, bol bol popülist salvolar atmaya çalışıyor. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi'nin siyasi bağışlar konusunda verdiği son bazı hükümler, özel çıkarlarının peşindeki sermaye gruplarının izlerini de kaybettirerek maddi bağışlarıyla siyasi tesir icra etme kabiliyetini artırdı. Bu da siyasette ahlaki yozlaşmayı ve 'yan cebime koy' ikiyüzlülüğünü teşvik ediyor.
UZLAŞMA HAYAL Mİ?
Siyasette kapsamlı bir etik ve sistemik denetim reformu gerçekleştirilmediği sürece, Amerikan demokrasisinde çeşitli ekonomik güç odakları ile halkın siyaseti yönlendirme yarışı artan bir sürtüşmeyle devam edeceğe benziyor. Halk arasındaki farklı çizgiler ise demokratik kakofoniye katkıda bulunuyor. Popüler devrimci eğilimler özellikle halihazırda görev yapan Cumhuriyetçi ya da Demokrat kamu hizmetçilerini devirmek için siyasi rakiplerince kullanılıyor. Bu süreçte, kapsamlı bir reform için şart olan uzlaşma kültürünün altı da oyuluyor. Mesela temiz enerji ve teknolojiyi teşvik eden ülkeye faydalı bir kanunu Senato'dan çıkarmak için birlikte hareket eden Demokrat John Kerry, Cumhuriyetçi Lindsey Graham ve Bağımsız Joe Lieberman, gelen 'mahalle baskısı' nedeniyle hedeflerine ulaşamadı.
Sonuç olarak, ABD, ulusal ve global boyutta düçar olduğu düşüş eğiliminin asli sebeplerini sakin bir şekilde teşhis ve tedavi etme fırsatı bulamaksızın, kısır ve hararetli bir iç çekişme girdabına kendini kaptırmış gidiyor. Medyanın bir kesimi, özellikle sağda Fox News, solda MSNBC televizyonları, aşırı tarafgir, tahrikkar ve hatta yer yer hakaretamiz yayın çizgileriyle uzlaşma idealinden iyice uzaklaştırıyor. Bu itibarla, 2 Kasım 2010 ara seçimleri, Amerikan siyaseti ve toplumundaki dalgaların dinginleşeceği değil, 2012 başkanlık ve genel seçimleri öncesi belki daha da hırçınlaşacağı bir kilometre taşı olacağa benziyor.
Statüko karşıtı dalga ve 'Çay Partisi'
2010 ara seçimleri, Amerikan sisteminde gerek ekonomi, eğitim gibi ülke içi meselelerde, gerek uluslararası güç mücadelesinde ciddi duraklamanın hatta yer yer düşüşün gözlendiği bir döneme denk geldi. Söz konusu şartların da etkisiyle seçmenlerde artan karamsarlık, başta devlet olmak üzere ülkenin dizginlerini elinde bulunduran hemen tüm odaklara tepkiselliğe dönüşüyor. ABD'nin ciddi şekilde yanlış yolda olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 59'a ulaştı. Birkaç yıl önce Demokratların 'değişim' sloganıyla kendi hesaplarına değerlendirdiği statüko karşıtı dalga, şu anda onların aleyhine işliyor. Değişim dalgası Cumhuriyetçi Parti içindeki kökleşmiş liderleri ve muktedir kadroları da tehdit ediyor. Muhafazakar sağ camia içinden geçen sene zuhur ederek hızla gelişen 'Çay Partisi' hareketi, normalde sempati duyduğu; ancak Washington'daki temsilcilerini artık statükonun temsilcisi olarak gördüğü Cumhuriyetçi kodamanların dahi korkulu rüyası haline geldi. Henüz resmi bir siyasi parti hüviyeti taşımayan, adem-i merkezi yapıdaki Çay Partisi hareketi, yıllarını Cumhuriyetçi partiye vermiş birçok siyasetçiyi ön seçimlerde ekarte etme başarısını gösterdi. Çay Partisi hareketinin desteğiyle partisinin adaylığını kazanan bazı Cumhuriyetçilerin çok yeni olması ya da siyasi yelpazenin fazla sağına kaçması, bir yönüyle Kongre seçimlerinde Demokratların lehine. Ancak parası ve organize kabiliyeti çok olan Çay Partisi mensuplarının ülkenin yakın siyasi geleceğine damgasını vuracak önde gelen oluşumlardan biri olduğu muhakkak. Hereket, Sarah Palin ya da Newt Gingrich gibi isimleri Beyaz Saray'a taşıma potansiyeli taşıyor.