Kürt/çü/lük Hareketi (2)
Bu gizlilikte halk ve halkın istekleri yok, halk sadece kendisine neyin gerektiğini sunan liderlere uymakla yükümlüdür.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-10-11 02:38:49
Kazım Sağlam* / TİMETURK
Vakıayı görmek için, Kürtlük davasının bugününü etraflıca değerlendirmek gerekecektir. Tarihle irtibatlandırmak bugünü tarihi referanslarla çözmek hem doğru anlamaya engeldir hem de çözüme katkısı olmaz. Ancak kalıcı bir barış sağlamak ve toplumu reel zemine oturtmak için de tarihi seyir gerekli ve vazgeçilmezdir. Gelinen nokta çok acildir, derin tahlillerin sonucunu beklemeye gelmez.
Bu mesele ve Türkiye’yi ilgilendiren tüm meseleler bir sistem ve siyaset sorunudur.
Kürtlük davası Türkiye’nin yanlış duruş ve işleyişinden kaynaklanan bir ahvalden çıkmış ve onunla besleniyor. O yanlış duruş ve işleyiş düzeltilmeden köklü çözüm olamaz. Sadece Kürt problemi için bu böyle değildir, tüm sorunlar için de böyledir. Sistem kendini yeniden tanımlayacak ve tarihi geçmişini de göz önünde bulundurarak bugünün gerçekleri ve geçerli dünya siyasi durum alışıyla ilişkilendirerek çözümler üretecektir.
Belirsizlik ve kaos, müesses nizama yaramaz, dağınık ve gizli örgütlerin işine ve henüz oturmamış devletlerde rakiplerini bertaraf etmek ve halka uymayan rejimleri oturtmak isteyenlerin işe yarar. Oturmamış devletlerdeki yarayış geçici ve arızidir. Sistem oturunca o belirsizlik ortadan kalkar.
Türkiye’nin kaymak tabakası, cumhuriyetin kuruluşundaki güvenlik merkezli gizlilik ve belirsizliği devam ettirmek istiyor.
Bu gizlilikte halk ve halkın istekleri yok, halk sadece kendisine neyin gerektiğini sunan liderlere uymakla yükümlüdür. Vazifesi kendilerini yedi düvelden kurtaran kurtarıcılara sadakat göstermektir. T.C. 100 yıla yakın bu kapalı siyaseti güttü. Yalnız durum değişti artık eski tarz gitmiyor…
Bugün Kürtlük hareketini yürütenler de aynı yolu izliyorlar. T.C’ye göre ahvalleri farklı olsa da benzerlikler kuruyorlar, Kürt halkını kâfir olan işgalci düvelden kurtarmıyorlar, lakin kendilerini yok sayan bir zihniyetten kurtaracaklarını savunuyorlar. Kürtlük davası güdenlere göre en büyük işgal ve zulüm ana dilini kullanmamaktır. Bu ana dil yani Kürtçeyi kullanamama yasağı, topyekûn bir yasak değil dolaylı ve zamana yayılmış planlı unutturma siyaseti yasağıdır. Kürtlük davası da uzun zaman alan ve hayatın her alanına yayılması gereken bir harekettir. Dış düşmanla mücadele kadar rahat ve açık değildir.
Müslüman ve Kürt halk, mücadelenin neye karşı verildiğini tam anlamaz.
Hal böyle olunca da tüm söylem ve eylem, dil ve ırk etrafında dolaşıyor. Daha açıkçası dile dayalı etnik milliyet etrafında şekilleniyor. Kürtçe TV, Kürtçe gazete ve dergi, Kürtçe okul, Kürtçe şarkı ve türkü, Kürt örf adet ve geleneği, Kürtlerin kendilerini idare etmesi…
Merkeze ırk konulunca, saf ırkçılık İslam öncesine dayandırmak da isteniyor. Zerdüştlük, milli din ilan edilmek isteniyor, İslam ve İslamî değerler Kürt toplumu için zararlı ve uyuşturma vesilesi addediliyor.
Dil ihya ve inşa edilirken kendilerini arî saydıkları için daha çok Fransız dil yapısına uydurmaya çalışıyorlar. Dine dayalı kavramlar ve kelimeler dışlanıyor yerine halkın anlamadığı bir dil ortaya çıkıyor.
Bunun gerçekleşmesi için yeni bir halk ihdas etmekle mümkün olduğunu bildikleri için halkı dinden uzaklaştırarak bu emellerini gerçekleştirmeye böyle bir toplum oluşturmaya çalışıyorlar.
Şu anda en çok toplum mühendisliğine soyunan Kürt aydınlarıdır(!). Hâlbuki bu senaryoyu biz cumhuriyetin kuruluşunda seyretmiştik. On yılda on beş milyon genç yaratmak her yaşta. Ne ala fikir hiç eskimiyor, Kürt hareketinin kurmayları da aynı nakaratları tekrarlıyorlar. Yeni bilinçli ve Kürt milli şuuru yüksek bir halk…
Cumhuriyet erbabının düştükleri hazin duruma da bakmıyor Kürtçülük yapanlar.
Cumhuriyet dönemi devrimleri bir savaş sonrası yapıldı ve tüm dünyaya rağmen(!) yapıldı. O devrimleri yapan anlı şanlı paşalardı. Peki, Kürt millî hareketi yürüten kurmay ekibin ederi dünya genelinde nedir. Onlar da kendi içlerinde askeri hiyerarşi oluşturup askeri unvanları kullanıyorlar, çünkü bir taklit ve özenti var.
Kim bilir belki Milli ve Ebedi şefleri de vardır. Yahut Führer veya Deutschland vardır. Bunların Kürtçe tercümeleri mutlaka mevcuttur ve kullanılıyordur. Serok denilen kavramın anlamını dil yönünde derin bir tahlil bu benzerlik ve özentiyi açığa çıkarabilir.
Emperyalistlerle iş tutmayı asla yok saymayan bu hareket, gerektiğinde, Türkiye’yi ABD emperyalizminin taşeronu olarak nitelendirmekten geri kalmıyor.
Ama ABD onlarla iş tutmak isterse ABD’nin her türlü kirli işlerini yapmaktan da haz duyuyorlar. Bunların bir kısmını bu işlerle uğraşanlar bilir.
Bu hareketin istekleri, devletin tavrıyla birebir alakalıdır. Devlet artık Kürtlük meselesini yok sayamayacağını ve silah gücüyle hal edemeyeceğini anlamış durumda. Geri kalan kısmı pazarlık konusudur.
Yerel yönetimleri güçlendirerek mi meseleyi çözecek, yoksa demokratikleşmeyi yayarak bu meseleyi de içinde eritecek bir formül mü hayata geçirecek? O net değil, bu muğlâklık, Kürtlük hareketini yürütenleri hem cesaretlendiriyor, hem de ellerini güçlendiriyor.
Bunca zamandır yürütülen Kürtlük siyaseti, bir netice veremedi. Yok, da edilemedi. Öyle ise yeni bir yol gerekir.
Şu anda masaya yatırılan ve pazarlık konusu olan bu yeni vaziyet, gelinen nokta, Kürt davasını yürütülenleri ikna edecek ve Kürtlük davasını güden kadronun yüzünü ağartacak ve başını dik tutacak bir çare arayışıdır.
Kürt hareketi içinde olanlar için 30 yıldır dağda mücadele veren, bedel ödeyen, davasını uluslararasına taşıyan ve dünya meselesi haline getiren ve devleti de belli bir yere kadar mecbur bırakan bir kadrodur. Bu kadrodan tüm bu elde ettiklerini yok sayarak haydi geldik teslim olduk bizi içeri tıkın Türk adaletine güveniyoruz demelerini beklemek akıl karı değil, böyle bir teslimiyet asla olmaz.
Kürt hareketinin parti çalışması olan BDP ile şehir yapılanması olan KCK ile silahlı kanadı olan PKK’yı birbirinden ayırmak da gerçekçi değildir. Bunlar kendi aralarında iş bölümü yapıyorlar ve dış dünyaya hangi yüz gösterilmesi gerekiyorsa onu gösteriyorlar.
Gizli örgütlerin bulaşabilecekleri tüm kirli işlere de bulaşmış durumdalar. Esrardan silah kaçakçılığına, uluslararası servislerle iş tutmaya kadar her türlü kirli ve mide bulandırıcı eylemlerin içindedirler. Bunları inkâr etmek bir şey değiştirmez.
Kendi içlerinde liderlik kavgasını da veriyorlar, içlerinde görüş farklılıkları da vardır. Dünyanın değişik gizli ajanlarıyla irtibatları da vardır. Bunun içinde Türk gizli istihbaratı da mevcuttur.
Bu sayılanlar için bilgi belgeye gerek yoktur. Çünkü uluslararası işleyişte bu böyledir.
T.C. de bu hususta net ve berrak değildir. O da devletler ve ajanlarla gizli gizli iş tutuyor. Kürt meselesini çözmek istemeyen devlet içi güçlerin olduğunu hemen hemen herkes kabul ediyor.
Bu mesele bir milli mesele olmaktan çıkmış iç çekişmenin unsuru haline gelmiştir.
Nasıl ki İslamileşme bir iç hesaplaşmaya dönüşüyorsa Kürt meselesi de bir iç hesaplaşma meselesine dönüşüyor.
Bu kördüğümden, açmazdan kurtulmanın yolu mevcut işleyiş ve anlayışın dışına çıkarak yeni bir bakış açısıyla mümkündür. O nedir? Diye sorulsa, devlet kendini yeniden yapılanmalıdır diye cevaplamak mümkün. Nasıl yapacak, ön yargılarını ve yersiz korkularını bir tarafa bırakırsa iş kolay.
*Yayıncı-Yazar.
SON VİDEO HABER
Haber Ara