Uzlaşmaya yönelik aksak fakat olumlu adımlar
Akdamar'daki kilisede olanlar, Türkiye'de tarihin dönüştüğünü gösterir. Bu ülkedeki diplomatların büyük hatalarına rağmen işler, yavaş adımlarla da olsa değişiyor.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-10-05 12:19:00
Türkiye, 19 Eylül 2010 tarihinde Ermenilerin Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'nda bulunan kilisede ayin yapmalarına izin verdi. Buradaki son ayin 1915 yılında yapılmıştı. Birinci Dünya Savaşı'nda ise Ermeniler Van'dan uzaklaştırıldılar ve öldürüldüler, böylece bu muhteşem kilise ihmal edildi. Daha sonra Türkiye kimlikle ilgili politikalarını gözden geçirmeye başlayınca hükûmet, 2005-2006 yılları arasında kiliseyi restore etti ve 2007 yılında müzeye dönüştürdükten sonra yeniden açtı. 95 yıl aradan sonraysa yetkili makamlar, Başbakan Erdoğan'ın tabiriyle "Türklerin hoşgörüsünü ifade etmek için" Ermeni Kilisesinin Akdamar'da ayin yapmasına izin verdi.
Hürriyet gazetesinde yayımladığı yazıda gazeteci Yusuf Kanlı, Türkiye'nin "kültürel açılıma" dair işaretler gönderdiğini yazdı. Geçen birkaç hafta içinde de Cumhuriyet tarihinde ilk kez, Hıristiyan azınlığa ayin yapma izni verildi. Örneğin ağustos ayında, 88 yıl aradan sonra Sümela Manastırı'nda bir ayin düzenlendi. Öyle görünüyor ki dinî azınlıklara karşı laik olduğunu iddia eden devletin izlediği bastırma ve ırk ayrımcılığı politikası, AK Partinin varlığının gölgesinde değişiyor.
"Dinlere ve kültürlere" açılımın yanı sıra Akdamar'daki kilisede düzenlenen ayinin başka bir boyutu daha var ki o da Ermenistan ile olan ilişkiler. Bu tarihî olaya birkaç bin Ermeni hacının ve Ermeni Kilisesinden temsilcilerin katılması bekleniyordu ancak Türk yetkili makamları, son anda kilisenin kubbesine haç koyamayacağını açıkladı. Bu da Ermeni Kilisesi yetkililerinin öfkelenmesine ve ayine katılmamasına neden oldu. Yine de ayine, içlerinde Türk şehirlerinden gelen Ermenilerin yanı sıra soykırımdan kurtulanların torunlarının da olduğu yaklaşık bin kişi katıldı.
Akdamar'ın hikâyesi, AK Partinin iktidara gelmesinden bu yana Ankara'nın izlediği çelişkili politikaları özetliyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, komşularla "sıfır sorun" politikasına dayandı ve Ankara o günden bu yana komşu ülkelerle ilişkileri iyileştirmek ve Türkiye'yi geleneksel yalnızlığından çıkarmak için pek çok olumlu adım attı.
Ankara'nın dış politikasında yaptığı pek çok değişikliğin içinde Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmek için attığı adımlar da var. Ermenistan'ın Ankara ile ilişkileri, bağımsızlığını kazandığından bu yana gergindi. Öyle ki Ankara, Erivan ile diplomatik ilişki başlatmayı hâlen kabul etmiş değil. 1993 yılında ise Türkiye, Ermenistan'a ambargo uygulamada Azerbaycan'a katıldı. Yaklaşık 15 yıl sonraysa Ankara, Kafkasya'da izlediği politikanın verimli olmadığını idrak etti. Ermenistan ile aradaki kapalı sınırlar ise Türkiye'nin dış politikasındaki değişikliklerle manevi bir başarı elde ettiğini iddia ettiği bir dönemde çelişkili bir durum meydana getiriyordu.
2008 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ermeni meslektaşından gelen ve iki ülkenin millî takımlarının oynayacağı maç davetini kabul etti. Bu ziyaretle beraber, İsviçre'nin Bern kentindeki gizli diplomatik istişareler İsviçreli diplomatların da yardımıyla yoğunlaştı ve sonuçta müzakereler 10 Ekim 2009'da Zürih'te iki protokolün imzalanmasıyla taçlandı.
Bugün, üzerinden bir yıl geçmesinin ardından, "tarihî" olarak nitelendirilen bu olayın hayat bulamadığı gibi aksi sonuçlara bile neden olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye'nin Dışişleri Bakanı, Zürih'te iki protokole imza atarken, Başbakan Erdoğan, Karabağ sorununa çözüm bulunmadan ülkesinin Ermenistan ile sınırlarını açmayacağını söylüyordu.
Türkiye'nin Kafkas politikası çerçevesinde pek çok hata yapıldı. Bunun sonucunda ilişkileri normalleştirmeyi amaçlayan adımlar atıldı ancak bütün bunlar, Ermenistan ve Azerbaycan ile ilişkilerin daha da karmaşık bir hâl almasına ve Karabağ'daki savaş cephesinin daha da şiddet kazanmasına neden oldu.
İlk hata, bazıları Azerbaycan'ın izlediği politikayı değiştireceğini veya Türkiye'nin ambargo politikasından çekilmesine izin vereceğini düşündüğünde yapıldı. Türk siyasiler, ambargo politikasının başarısızlığı konusunda Bakü'yü ikna etmekte başarısız kaldılar. Aslında Ankara, Azerbaycan'ın sert eleştiriler yöneltmesini beklemiyordu ki buna direnmeye de hazır değildi. Bakü Ankara'yı stratejik ortaklığı sonlandırmakla ve hidrokarbon projelerinin geleceğiyle ilgili olarak süren iş birliğine nokta koymakla tehdit etti. Bakü, her iki protokolü de kardeş Türkiye'den bir ihanet olarak gördü. Bugün ise protokoller onaylanmamış, sınırlar açılmamış olsa da Ankara, Azerbaycan'ın güvenini kaybetti. Öyle görünüyor ki Bakü, kuzey komşularıyla daha güvenilir ortaklıklar kurmayı tercih ediyor. Örneğin Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev'in son Bakü ziyaretinde önemli doğal gaz anlaşmalarına imza atıldı, bu da Azeri gazının gelecekte Türkiye üzerinden değil de Rusya üzerinden Avrupa'ya akacağı anlamına geliyor.
Türk diplomasisindeki ikinci hataysa bazılarının, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın, Türkiye ile sınır kapılarının açılmasının karşılığında Karabağ meselesinde tavizler vereceğini düşünmeleriydi. Zaten Sarkisyan, "tarihî boyutla ilgili diyalog başlatılmasını" onayladığı için, özellikle Ermeni Diasporası tarafından baskılara maruz kalıyordu. Ermeni diplomatlarsa protokolleri, Karabağ meselesini Ermenistan-Türkiye ilişkilerinden ayırdığı için "zafer" olarak gördüler. Karabağ meselesinde tavizler vermek, "zafer" yerine "yenilgi" olarak kabul ediliyor ve sadece diaspora saflarında değil, Ermenistan'ın içinde bile itiraz görüyor. Bugünse Erivan, Türkiye'nin kendisini yeniden hayal kırıklığına uğrattığını ve uluslararası baskıların önüne geçmek için kandırdığını düşünüyor.
Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin Karabağ sorununa bağlanmasıyla da stratejik bir hata yapıldı. Öyle görünüyor ki bu politika, bir çözüm bulmak yerine şu anki durumu ve Kafkasya'daki "dondurulmuş çekişmeleri" destekliyor. Karabağ'daki ön cephede son iki ay içinde çatışmaların artması ve iki tarafın askerleri arasında kayıplara neden olması, izlenen politikaların başarısızlığını gösteriyor.
Her ne olursa olsun Akdamar'daki kilisede olanlar, Türkiye'de tarihin dönüştüğünü gösterir. Bu ülkedeki diplomatların büyük hatalarına rağmen işler, yavaş adımlarla da olsa değişiyor.
BYEGM
SON VİDEO HABER
Haber Ara