Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İstanbul Finans Zirvesi'nde neler konuşuldu?

Geçen hafta gerçekleştirilen ilk İstanbul Finans Zirvesi'nde dünya ekonomisi konuşuldu.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-10-03 13:01:00

İstanbul Finans Zirvesi'nde neler konuşuldu?
Zaman Gazetesi yazarı Murat Gülek'in yazısı

Geçen hafta gerçekleştirilen ilk İstanbul Finans Zirvesi'nde dünya ekonomisinin önemli isimleri bir araya geldi. Böyle olunca finansal sistemin geleceğiyle ilgili önemli ipuçları yakalama fırsatı oldu.

Düzenlemeler

Eski SPK Başkanı Turan Erol'un yönettiği ilk oturumda konuşan Jochen Sanio, Basel III ile birlikte Avrupa bankalarının sermaye ihtiyacının artacağının üzerinde durdu. Alman sermaye ve bankacılık piyasalarını düzenleyen ve denetleyen BaFin Başkanı Sanio, uyum süresinin 2019 yılına kadar uzamasının banka sermayelerinin güçlenmesi için yeterli süre olduğunu da ekledi. Bildiğiniz gibi uyum süresi komitedeki tartışmalar sırasındaki önemli tartışmalardandı.

Sürenin uzamasının avantajları var ama dezavantajları da var. Avrupa bankaları uzun süre şüphe altında yaşayacak. Kendilerine güvenen bazıları (Deutsche Bank gibi) kısa zamanda sermaye artırımını gerçekleştirmek isteyecek. Ancak tüm sistemin aynı anda, hele şu şartlarda, sermaye piyasalarına girmeleri, risk doğuracağı için çoğu süreci zamana bırakacak, bu da en azından temettü dağıtımında sıkıntıya yol açacak.

Öte yandan SPK Başkanı Vedat Akgiray'ın hatırlattığı gibi, düzenleyicilerin gözü hep 'SIFI'lerin (Systemically Important Financial Institutions - Sistemik Açıdan Önemli Finansal Kuruluşlar) yani devrildiğinde tüm sistemi riske atabilecek büyüklükteki kuruluşların üzerinde olacak. Bankaların kontrolsüz büyümesine izin verilmeyecek. Basel III'ün en önemli prensibi de zaten bu.

BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, bağımsız kurulların, denetleyen ancak denetlenmeyen/hesap vermeyen kuruluşlar olmadığının altını çizdi. BDDK, finansal krizde Türk bankacılık sektörünün yara almamasında önemli rol oynadı. Bilgin'in deyimiyle "günlük güneşlik zamanlarda" kötü gün için hazırlığını yaptı. Türkiye'deki bankacılık düzenlemelerinin bazı açılardan dünyanın epey ilerisinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Para politikaları

TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz'ın yönetiminde gerçekleştirilen para politikaları oturumunu Akşam Gazetesi'nde Deniz Gökçe'nin yazılarında ayrıntısıyla okuyabilirsiniz. Ben, bu oturumdan hareketle yavaş yavaş görünür hale gelen bir 'evrimleşmenin' altını çizmiş olayım.

Meksika, Hindistan ve Brezilya merkez bankaları başkan yardımcıları ve Polonya Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesinin katıldığı oturumda merkez bankalarının enflasyon hedefleme yaklaşımından memnun olduğu söylendi. Ancak özellikle Hindistan Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Subir Gokarn'ın konuşmasından, önümüzdeki dönemde 'amaçlar hiyerarşisinin' gözden geçirilebileceği de görüldü. Yani, şu anda resmi olarak kabul edilmese de 'finansal istikrar' ve 'büyümenin' amaçlarının fiilen merkez bankası politikalarında önem kazanması önümüzdeki (uzun) dönemde daha resmi bir hüviyet kazanabilir.

Finans merkezleri

Finans merkezlerinin geleceğiyle ilgili oturumda, Fransız finansal merkez otoritesi Europlace'ın Başkanı Arnaud de Bresson kendi ülkelerinin politika ve tecrübelerini anlatırken İstanbul'un bir finansal merkez haline gelme şansının yüksek olduğunun altını çizdi. Citibank yetkilisi Seth Thomas ise İstanbul açısından bizlerden daha heyecanlıydı. Başta lokasyon olmak üzere İstanbul'un sahip olduğu avantajları anlatırken karar alıcıların en çok atladıkları noktayı da vurguladı: Beceri seviyesi yüksek insan kaynaklarının önemi.

Türkiye'de finans merkezi olunmasında en önemli şartların arsa ya da ulaşım altyapısı gibi fiziksel sermaye unsurları olduğu sanılıyor. Oysa, altyapı gibi 'sert' veya vergi / mevzuat gibi 'yumuşak' unsurlardan daha kritik faktör beceri sahibi insan gücü. Yol inşası insan yetiştirmeye göre çok daha kolay bir yatırım; beşeri sermaye getirileri de fiziksel sermaye getirisine göre çok daha yüksek.

Dünya ekonomisinin geleceği

Citigroup baş ekonomisti görevini kabul ettikten sonra Financial Times'taki blogunu donduran Willem Buiter, renkli ancak kötümser bir konuşma yaptı. Buiter, Carmen Reinhardt gibi araştırmacılara paralel olarak, ekonomik aktivitede 'aşağı yönlü risklere' dikkat çekerek, Batı ekonomilerinin büyüme performansının daha uzun süre zayıf kalacağını söylüyor.

Bu köşeyi takip edenlerin bileceği gibi benim düşüncem de krizin başından itibaren aynı paralelde. Buiter ile ayrıldığımız nokta Çin. Buiter, Çin'in 'kalitesiz' ve 'yanlış' büyüdüğünü söylüyor. Oysa, Çin bu köşede daha evvel bahsedilen 'büyük transformasyonu' gerçekleştirmeye çalışıyor. Bilinçli bir politika. Bu politikanın en önemli (gönülsüz) destekleyicisi ise ABD.

Dahası, düşük faizlerin hüküm sürdüğü ortamlarda para politikasının etkinliğinin zayıfladığının altını çiziyor. Buna karşılık, tüketicilerin borçlarını azalttığı bir ortamda maliye politikalarının zorunlu ya da gönüllü olarak sıkılaştırılmasının zaten kısılmış olan tüketim üzerindeki ters etkisinin güçsüz olacağını söylüyor. Dolayısıyla, kamu borçlarının rekor seviyelerde olduğu Batı ekonomilerinde maliye politikalarının sıkılaştırılmasının ekonomi üzerinde yapacağı menfi etkilerin sınırlı kalabileceğini söylüyor.

Buiter, Türkiye'nin büyüme performansının düşeceğini düşünüyor. Bu konuda haklı. Artan dinamizmimize rağmen hem baz etkisi hem de kurun etkisiyle ikinci yarıda performansımız düşecek. 2011 ise seçim yılı olacak. Hükümetin 'seçim yılı popülizmi' karnesi pek kötü değil; maliye politikasının seçime kadar bir miktar açılacağı kesin olsa da Ali Babacan ve Mehmet Şimşek ikilisinin sorumluluk sahibi siyasetçiler olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla seneye büyüme performansında aşağı yönlü baskılar muhtemel. Kur etkisi de bunun tuzu biberi olabilir.

Kaynak: Zaman

SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara