Mavi Marmara raporu bir İsrail klasiği!
BM'nin Mavi Marmara raporu insanın tüylerini diken diken etse de, İsrail raporu ciddiye bile almadı. İsraillilerse her zamanki gibi söylenenlerin yalan olduğundan emin.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-10-01 09:08:00
Herkes gibi ben de Mavi Marmara’daki güruhun İsrail komandolarına saldırma görüntülerini gördüm. Sopalar ve çelik çubuklarla vuruyorlardı, birini üst güverteden alta attılar. Herkes gibi bu görüntüleri milyon kez gördüm ve 31 Mayıs baskınına dair tek gördüğüm de bu. Sonrasında şunu yazmıştım: “O insanları öldürdükleri için komandoları suçlamıyorum; kendilerini savunuyorlardı. En başta onları o gemiye çıkaran kendi ülkemi suçluyorum.”
Şimdi, BM İnsan Hakları Konseyi’nin (UNHCR) baskına dair bu hafta yayımladığı raporu okuduktan sonra, komandoların o kadar masum olduğundan kuşkuluyum. Dahası, filodaki altı gemide bulunan herkes indirilip gözaltına alındıktan sonra İsrail askerleri ve polisi tarafından sürekli taciz edildiklerine ve hakarete uğradıklarına da ikna oldum.
Soruşturmanın saygınlığı ortada
Evet, UNHCR’nin birçok Müslüman ve Üçüncü Dünyalı üye ülkenin çok daha vahim ihlallerini görmezden gelirken İsrail’i öne çıkarıp kınamak gibi bir alışkanlığı var. Fakat filo baskını soruşturmasının başında Libya lideri Muhammer Kaddafi yoktu. Kurulun başkanlığını Uluslararası Ceza Mahke-mesi’nin Trinidad ve Tobagolu eski bir yargıcı yapıyordu; yanında Britanyalı bir savaş suçları yargıcı ve Malezya’dan bir kadın hakları eylemcisi vardı.
Cenevre, Londra, İstanbul ve Amman’da 112 eylemciyle, sağlık personeliyle ve mürettebatla konuştu-lar; gemideki diğer insanlardan yazılı ifadeler aldılar ve İsrail makamlarının el koymadığı son derece sınırlı miktarda görüntü ve fotoğrafa baktılar.
Raporu okumak tüyleri diken diken ediyor. Moralinizi bozuyor. Güruhun iplerden aşağı kayan silahsız komandolara saldırısını anlatıyor, fakat diğer komandolar -ki bu kez silahlıydılar- gemiye indiğinde ne olduğunu da anlatıyor. Bu askerlerin sebep olduğu dokuz ölüm ve 24 ağır yaralıyla ilgili İsrail ordu sözcüsünden, hatta hükümetten duymadığımız bir yığın bilgi veriyor. Yaralılara ateş edilip öldürüldüğünden, hiçbir tehdit teşkil etmeyen insanların üzerine atış açıldığından bahsediyor.
Bir kez daha tekrarlayayım: Gemiye inen ilk komandolar silahsızdı ve ölümcül silahları olan bir güruhun saldırısına uğradı; ciddi biçimde yaralandılar, üçü ele geçirildi ve ardından salıverildi. Bu hiçbir manada tahrik edilmeden yapılan, sebepsiz bir İsrail saldırısı değildi.
Saklananlara bile ateş açıldı
Fakat gemide olanlara göre askerlerin üzerlerine gelen bir kitleye ateş açmaktan başka seçeneği kalmadığı (yani İsraillilerin öyle olduğunu varsaymaktan pek memnun olduğu) bir durum da söz konusu değildi. Rapor, güruhun bitmeyecekmiş gibi görünen saldırısının ardından silahlı İsrailli askerlerin, kendilerine saldırmayan, esasen saklanmaya çalışan korkmuş insanlara ateş açtığını vurguluyor.
Güruhun saldırısından dolayı, üç askerin ele geçirilmesinden dolayı, saldırganların İslamcı ideolojilerinden dolayı ve ‘savaşın sisi’ ve ‘çatışmanın hararetinden’ dolayı, donanma komandolarının en azından bir kuşku payını hak ettiği kanaatindeyim. Bu düzeyde yapılan bir hatanın masum sayılabileceğini düşünüyorum, ama komandoların hiçbiri soğukkanlı katiller olarak görülemez. Şiddet dolu, kaotik, son derece düşmanca bir durumun ortasına atıldılar.
Havaalanı en kötüsü
Ancak baskın sona erdiğinde ve altı gemideki herkes gözaltına alındığında, görevli askerler ve polis tehdit altında falan değildi. Hiçbir şey, uçaklara bindirilip ülkelerine gönderilmeden önceki günlerde tutuklulara dayak atılmasını ve hakaret edilmesini haklı kılamaz.
Anlatılanlara göre en kötüsü de Ben-Gurion Havaalanı’ndaki son işlemler sırasında yaşandı.
Rapora bakılırsa, terminalin içinde göz korkutucu sayıda silahlı asker ve polis vardı. Bazı yolculara göre bu görevliler, ‘kavga çıkarmak için kendilerine sataştı’. Yaşlı bir yolcuya kötü muamele edilmesi sonrası diğerleri protesto edince, 30’a yakın yolcu dövüldü, tekmelendi ve yumruklandı. Türk yolculardan kavgaya karışan biri, askerler tarafından kelepçelenerek küçük bir odaya götürüldüğünü, burada beş asker tarafından dövüldüğünü anlatıyordu. Bir grup kadın da askerler tarafından itilip kakıldı, içlerinden biri yumruklanarak dövüldü. Ayrıca cinsel alaylara da maruz kaldılar... Bir doktor da acımasızca dövülürken, parmaklarını kırmaya çalışanlar oldu...
İnsan hakları raporları doğru
İsrail UNHCR soruşturması konusunda parmağını bile kıpırdatmadı ve başbakanlık ofisi raporu ‘önceden belirlenmiş’ diyerek reddetti. (Bununla birlikte hükümet bir başka BM soruşturmasıyla işbirliği yapacağını söylüyor.) Bu arada İsrail içinde kurulan Turkel Komisyonu arada bir yaptığı oturumlara devam ediyor; baskınla ilgili en açık resmi açıklama, ilk ülke içi incelemeye başkanlık eden Ulusal Güvenlik Konseyi Şefi Giora Eiland’dan geldi: “Elimizde takdire şayan şeylerden oluşan uzun bir liste olduğunu söylemekten memnuniyet duyuyorum” diyordu, emekli tümgeneral.
Kim demiş İsrail kendisini soruşturamaz diye? Filodaki eylemcilerin tarafsız olmadığını anlıyorum; ellerinde kulanacakları çok ağır aletler olduğu açık. Fakat bütün bunları sebepsiz yere yaptıklarına da inanmıyorum. Tanıklıkların önemli bir bölümünün doğru olduğunu tahmin ediyorum. Bence İsrail hakkındaki bütün önemli insan hakları raporları da büyük oranda doğru, tıpkı dünyadaki diğer bütün ülkelerle ilgili bütün önemli insan hakları raporlarının büyük oranda doğru olması gibi.
İsrailliler haliyle diğer ülkeler hakkındaki insan hakları raporlarına inanıyor, sadece kendi haklarında olanlara inanmıyorlar; dünyanın gözünde şu an bulunduğumuz noktaya da işte böyle yapa yapa geldik.
Herkes yalan söylüyor!
Bu ülke UNHCR raporunu veya bu tanıklıkların hiçbirini ciddiye almıyor. Geldiğimiz noktada bu tür şeyler insanları üzmüyor bile. Kimse iddiaları inkâr etme yönünde hiçbir çaba göstermiyor; inkâr edilecek bir şey yok. Buna benzer suçlamalar İsraillilerin zihninde yer tutmuyor.
Raporun Trinidad’dan bir yargıç veya Güney Afrika’dan Siyonist bir yargıç ya da İsrailli askerler tarafından yazılmasının hiçbir önemi yok; hepsi yalan söylüyor, dikkate almayın. Yeni bir şey değil bu; bu lafları on yıllardır duyuyoruz. Evet duyuyoruz. Ve suçları inkâr etmek kolaylaştıkça, işlemek de kolaylaşıyor.
Larry Derfner / The Jeruselam Post
Haber Ara