Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Hanefi Avcı kendini ele verdi

Devrimci Karargah Örgütü soruşturması kapsamnında tutuklanan Hanefi Avcı hakkında çarpıcı bilgiler ortaya çıkıyor.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-30 20:02:00

Hanefi Avcı kendini ele verdi
Ergenekon soruşturma sürecinde yazdığı kitaplarla birçok karanlık noktaya ışık tutan Star Gazetesi yazarı Şamil Tayyar’ın son kitabı “Çelik Çekirdek” Hanefi Avcı hakkında son derece önemli bilgiler içeriyor.

Şamil Tayyar’ın kitabında dile getirdiği en önemli iddialardan biri ise Avcı’nın aslında Susurluk’ta ‘perdeleme’ yaptığı iddiası. Kitapta Susurluk’la yıldızı parlayan Avcı’nın 1997 yılında TBMM Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadelerle Susurluk’u perdelemeye çalıştığını iddia eden MİT mensubu Mehmet Eymür’ün 16 Ekim 1997 günü MİT Müsteşarlığı’na verdiği dilekçeye de yer verdi.

Dilekçede Emin Arslan ve Hanefi Avcı’nın görevli oldukları dönemde Mehmet Ağar’ın yönlendirmesiyle “yeşil pasaport, sahte kimlik, silah ve patlayıcı” gibi konularda “illegal faaliyetleri sevk ve idare ettikleri” iddiası yer alıyor.

Dilekçesinde Avcı için Susurluk’u yanlış istikamete sürüklemekle suçlayan Eymür, şu ifadelere yer verdi:

“Susurluk kazası sonrasında bazı hakikatlerin ortaya çıkmaya başlaması, bu menfaat ve suç organizasyonunda büyük rahatsızlık ve telaş yarattı. Gündemi değiştirmek, projektörleri kendi üzerlerinden başkalarına çevirmek için senaryo üretmeye, iftiralar atmaya başladılar. Televizyonlara çıkartılan PKK’lı itirafçılar ve Hanefi Avcı bu senaryoların bir parçasıydı.”

Kitapta 2 Eylül 1997 günü MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’ın kuruma ait telefonları hukuk dışı dinlediği gerekçesiyle Hanefi Avcı hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurusuna da yer veriliyor. Köksal dilekçesinde, “Avcı’nın MİT’in telefonlarını yasadışı yollarla dinlettiğini ve bu dinlemeleri Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bildirmeyerek kişisel amaçlarla yasa dışı dinleme yaptırdığı” belirtiliyor.

Mehmet Eymür katıldığı TV programlarında benzeri iddialarını sürdürüyor.

Peki bunlar benim için neden çok önemli?

Nedeni şu:

2001 yılında Tuncay Güney’e Adil Serdar Saçan’ın başında bulunduğu İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nün yaptığı operasyonu tek yazan gazeteci bu satırların yazarıydı. Zaman’da yazdığım bu yazı o dönemde sadece Mehmet Eymür tarafından takdir edilmişti. Eymür söz konusu yazıma sitesinde link vermiş ve bu yazıdan övgüyle bahsetmişti.

Bu operasyon o denli önemliydi ki, Ergenekon’a ait ilk deliller bu operasyon sırasında ele geçirilmişti. O sırada Aydınlık dergisinde Adil Serdar Saçan aleyhinde yayınlar yapılıyor ve söz konusu dergide kendisinden ‘Fethullahçı Şube Müdürü’ olarak bahsediliyordu.

Yanına gittiğimde Saçan, bana aleyhinde çıkan haberlerin nedeninin bu operasyon olduğunu anlatmış ve söz konusu operasyonun sadece dosya numarasını vermiş ve konuyu savcılığa havale ettiğini söylemişti.

İlgili DGM savcısından 1 hafta sonra konuyla ilgili tüm bilgileri aldım ve Zaman’da yukarda linkini verdiğim yazıyı yazdım.

Peki sonra ne oldu dersiniz? Başıma gelenleri ben biliyorum. Böyle bir riski göze alabilecek her gazetecinin başına gelebilecek şeylerdi bunlar.

Ama bundan daha ilginci, o sırada Hanefi Avcı ile yakın görüşen bir gazeteci olan Aktüel’den Tuncay Opçin, yazdığım bu yazının rahatsızlığa neden olduğunu söylemişti o zaman. Opçin’in yazımdan rahatsız olan kaynağının Hanefi Avcı olduğunu liberalses.com adlı sitenin 25 Ağustos 2010 tarihli haberinden öğrendim.

Hanefi Avcı’nın mantığına göre benim söz konusu yazım, Ergenekon’un yeraltındaki elemanlarının yer altına inmesine neden olmuş.

Oysa kimsenin yeraltına indiği falan yoktu zira Ergenekoncular o zaman çok daha rahat ve yer üstündeydiler. Bunu bana ileten arkadaş da sanırım Hanefi Avcı’nın sözlerini ciddiye almıştı.

Eğer o dönemde ciddi bir medya desteğiyle söz konusu olayın üzerine gidilebilseydi belki daha fazla yol katedilebilirdi. Yani büyük olasılıkla Avcı o dönemde etkisi altında bulunan gazetecileri yanlış yönlendirmiş ve söz konusu olayın üzerine gidilmemesini sağlamıştı. Benim ise bir gazeteci olarak Avcı ile böyle bir ilişkim bulunmuyordu. (Sadece 3 kez görüşmüşlüğüm vardır, bu yazımdan sonra bir kez görüşmek istemiş ancak muvaffak olamamıştım.) Anlaşılan Avcı’nın rahatsız olduğu bir diğer gazeteci ise Fehmi Koru idi. Koru’da zira o operasyonda ele geçirilen belgelerden yola çıkarak, söz konusu operasyona hiç değinmeden de olsa sadece Ergenekon Lobi başlıklı belgeden bahsetmişti bir yazısında yanılmıyorsam.

Bir süre sonra da bu operasyonda elde edildiğini sandığım belgelerden yola çıkarak Aksiyon’dan Harun Odabaşı’nın bir kapak dosyası yazdığını hatırlıyorum.

O dönemde bu olayın üzerine neden gidilemedi peki?

Çünkü o dönemde bir koalisyon Hükümeti vardı ve söz konusu çevrelerin ağırlığı bugünkünden çok daha fazlaydı.

Bu arada Hanefi Avcı’nın sol bir örgütle bağlantısı çıkmasına da hiç şaşırmadım.

Zira bunun ip uçlarını zaten kitabında epey vermişti Hanefi Avcı.

Yorumsuz veriyorum:

‘Bir zamanlar yok etmeye bütün gayretimle çalıştığım tüm düşmanlarımın, silaha ve şiddete sarılmayan hallerini şimdi elzem görüyorum. Onları silaha ve şiddete itenin de aslında doğru olduğunu zannettiğim değerler olduğunu anladım. Bu öyle büyük bir şeydir ki; ne dağa, ne tepeye benzer. Ruh dünyasında bu kadar büyük bir değişime dayanmak mümkün müdür? Karanlıktan aydınlığa, soğuktan sıcağa, inançsızlıktan inanmaya gidiş gibi; birbirinin zıddına dönerek öncekinin tam tersine yol almak o kadar zor ki... Sözlerle tarif etmek, yaşamadan anlamak mümkün değil.’ (sf.11)

‘Yıllar yılları kovaladı, olaylar olayları... Bir süre sonra, toplumsal yaşam için yıllarca düşman gördüğüm grup, düşünce ve örgütlerin aslında sağlıklı bir demokrasinin olmazsa olmazı olduklarını; modern bir toplum için asıl tehlikenin, bunların aksine her muhalefeti yok etmeye odaklanmış olan benim savunduğum değerler olduğunu anladım. Bunun acısını derinden yaşadım. Bu açıdan eskiden savunduğum tüm düşünceleri düşman görmek tarif edilmez bir duyguydu.’ (sf.13)

‘Sağ düşünce ülkenin iyiliği, güzelliği ve tüm yüce değerler için vardı; sol düşünce ise komünizm, inançsızlık, SSCB demekti; mutlaka yok edilmeliydi. Devleti eleştirene mani olunmalı, durdurulmalıydı.’ (sf.14)

‘İnançları ve idealleri uğruna çalışan, bu uğurda fedakârlık gösteren, her şeylerini bırakıp illegal örgüt mensubu olan insanlara eskiden beri aşırı saygı duyardım.’ (sf. 16)

Benim özendiğim illegal örgüt mensuplarının eylem ve faaliyetleri değil, dünyanın maddi nimetlerini bir kenara iterek bir fikir ve ideal uğruna yaptıkları fedakârlıklardı. Hatta özenerek, onların yerinde olmayı bile düşünmüşümdür. (sf.16)

‘Bu ve benzeri karşılaştırmalar, inanç ve ideallerini hiçbir zaman kabul etmemekle beraber, içimde illegal örgüt mensuplarına karşı hayranlık uyandırıyordu. (Sf.17)

Aydoğan Vatandaş / Haber 7
SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara