Dolar

34,8647

Euro

36,6366

Altın

3.041,18

Bist

10.058,47

İsrail, 'Yerleşim' savaşını kazanabilir mi?

Netanyahu yerleşim tartışması sayesinde, Filistinlilerin önce İsrail'i Yahudi devleti olarak tanıması talebinin altında saklı olan bombayı gizliyor.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-28 09:47:00

İsrail, 'Yerleşim' savaşını kazanabilir mi?
*Akiva Eldar

Netanyahu yerleşim tartışması sayesinde, Filistinlilerin önce İsrail'i Yahudi devleti olarak tanıması talebinin altında saklı olan bombayı gizliyor. Geri dönüş hakkını ortadan kaldırmayı amaçlayan bu talep, ihtilafın en hassas parçasına dokunuyor. İsrail bu oyunu kazanamaz

Uydurma falan değil. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu gerçekten de hem dozerlerin yerleşimlere dönmesine imkân verecek hem de Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ı müzakere masasında tutacak mucizevi bir çözüm peşinde.
Yerleşimlerdeki inşaat faaliyeti, İsrail için epey rahatsız edici bir mesele. Ülkelerin büyük çoğunluğu işgal altındaki topraklarda yerleşimin yasadışı olduğunu söylüyor; dost hükümetler bu topraklardaki inşaatların barışın önünde engel olduğuna inanıyor. Ariel yerleşimindeki yeni kültür merkezine yönelik boykot da bize, yerleşimlerin İsrail içinde de var oluşumuzun temelinden ziyade bir kavga sebebi olduğunu hatırlattı. Birkaç yüz yeni evin inşasını geçici olarak durdurduğunu açıklayamıyorsa ve açıklamayacaksa, Bibi’nin bir yıl içinde binlerce evi boşaltacağına kim inanır? Bu uğurda barış görüşmelerini yerle bir etmeye değer mi?

‘FKÖ bunu kabul edemez’

Hayır, Netanyahu yerleşimlerin dondurulmasıyla ilgili bir kriz yaratmak istemiyor. Filistinli mültecilerin Hayfa’ya geri dönme talebi üzerine bir kriz çıkarabiliyorsa, Yahudi yerleşimcilerin El Halil’e yerleşme talebi nedeniyle bir kriz yaşanmasını niye istesin ki? Bibi yerleşimlerin dondurulmasına dair sıkıntıyı aşar aşmaz, Abbas’ı ‘geri dönüş hakkı’ndan kaynaklı garantili tuzağa düşürecek. Peki Abbas daha ortada bir anlaşma yokken geri dönüş hakkından vazgeçmeyeceğini baştan ilan ettiğinde, muhalefet liderlerinden Tzipi Livni ve hatta kendilerine ‘Siyonist sol’ diyenler ne diyecek?

Bu plana dair yığınla ipucu, Netanyahu’nun bir hafta önceki Sderot ziyareti sırasında yaptığı açıklamalarda bulunabilir. “Bir isimden söz etmiyorum, özden söz ediyorum” diyordu, Filistinlilerin İsrail’i Yahudi halkının ulus-devleti olarak tanıması ısrarını açıklarken.
Özden kastını şöyle izah ediyordu: “Bu kadar basit bir şeyi söylemeyi reddettiklerinde, niye sorusunu sorarız. Artık Yahudi çoğunluklu bir ülke olmasın diye İsrail’i mültecilerle mi doldurmak istiyorsunuz? Celile ve Negev’den parça mı koparmak istiyorsunuz?” Netanyahu görüşmelerin ortaya çıkarmaya çalıştığı anlaşmanın (ona göre Filistin devletinin yanında ‘Yahudi halkının ulus-devletini’ kuracak olan anlaşma) vaktinden önce sağlanmasını isterken, Filistinlilerin mültecilerin geri dönüş hakkından vazgeçmesini istiyor. Ve esas mesele, unutmayın ki, ‘hiçbir ön şart olmaması’.

Yerleşim inşaatlarının etrafındaki tartışma dikkatleri, Netanyahu’nun Filistinlilerin ilk önce İsrail’i Yahudi halkının devleti olarak tanıması talebinin altında saklı olan bombadan başka yöne çeviriyor. Bizzat başbakanın da dediği gibi, bu sadece semantikle ilgili değil. İhtilafın hikâyesinin en hassas parçasından kaynaklanan temel mesele. Netanyahu’ya en yakın bakanlardan Dan Meridor, bunu 23 Ekim 2009’da Haaretz’le yaptığı bir söyleşide dile getirmişti: “Filistin Yönetimi’nin geri dönüş hakkından vazgeçtiği konusunda pek iyimser değilim. Bu 1964’te, Altı Gün Savaşı’ndan üç yıl önce kurulan ve ilk kurucuları arasında Mahmud Abbas’ın da bulunduğu Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) temel varoluş gerekçesinden ödün vermesi anlamına gelecektir.” Bu arada Meridor, bütün vatandaşların devleti olmayan bir devletin demokratik olmadığını söylemeyi de ihmal etmiyor.

Sözgelimi eski Başbakan Ehud Olmert gibi bazı insanlar geri dönüş engelinin, iyiniyetle, mültecilerin acısına duyarlılıkla ve uluslararası destekle aşılabileceğine inanıyor. Cenevre Girişimi liderliğinin konferansında konuşan Olmert, dinleyicilere FKÖ’nün 2002’deki Arap Barış Girişimi’ni kabul ettiğini hatırlattı, ki bu plan mülteci sorununun sadece 194 sayılı BM kararı temelinde adil bir biçimde değil, aynı zamanda bütün tarafların mutabakatıyla çözülmesi gerektiğini vurguluyor. Arap Barış Girişimi’ne göre mülteciler meselesi, ancak bütün temel sorunları, en başta da Kudüs’teki kutsal yerlere dair düzenlemeyi içerecek kapsamlı bir anlaşma çerçevesinde ele alınacak.

Filistinliler ya İsrail’i tanırsa?

Mülteciler sorunu, Filistinli hasmı (yoksa ortağı mı?) köşeye sıkıştırmayı ve Amerikalı dostun (yoksa hasım mı?) baskısını uzaklaştırmayı amaçlayan bir oyunda top değil. Bu İsrail’in hiçbir kazanma şansı olmayan bir oyun.
Filistinliler İsrail’i İsraillilerin devleti olarak gerçekten tanıdıklarını ilan edip ‘bundan sonrasını paşa gönlünüz bilir’ derse ne olacak? Netanyahu ne yapacak? Yerleşimlerdeki inşaat faaliyetlerine dair moratoryumu sona mı erdirecek, iki devletli çözüm müzakerelerini mi durduracak ve Yahudi devletinin sonuna giden gerisayımı mı başlatacak?

*Haaretz, 27 Eylül 2010

SON VİDEO HABER

Beşar Esed'ın kardeşi işkenceci Mahir Esed'ın evi

Haber Ara