Türkiye'ye yetişkin gibi davranmalıyız
Filo olayını geride bıraktığımızı ve Türkiye’yle ilişkilerimizin yavaş yavaş ve sessiz sedasız eski haline geleceğini sananlar, Türkiye Cumhurbaşkanı’ndan metaforik bir şamar yedi.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-26 17:13:00
Son aylarda bir anda Türkiye uzmanı haline gelen İsrailliler 'Türkiye'ye tatile gitmemek' gibi çocukça önerilerde bulunuyor. Evet, Türkiye bugün daha dindar ama İslam'la İsrail karşıtı his arasında bağ yok. İsrail'in yapması gereken, Türkiye'nin kâr-zarar hesabı yapmasını sağlamak.
Filo olayını geride bıraktığımızı ve Türkiye’yle ilişkilerimizin yavaş yavaş ve sessiz sedasız eski haline geleceğini sananlar, Türkiye Cumhurbaşkanı’ndan metaforik bir şamar yedi. Abdullah Gül, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le, filo olayından dolayı özür dilemeyi haklı olarak kabul etmemesinin ardından bir araya gelmeyi reddetmekle kalmadı, geçmiş de olsa İsrail’in davranışının savaş nedeni sayılacağını savunarak hırçın bir açıklama da yaptı.
Bu arada Gül, Peres’ten esirgediği vakti bir başka muadiline, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’a ayırdı. Bu bariz bir işaret olduğu gibi, bizim açımızdan da “Bu anti-Semitik Türkler ne istiyor, bir daha oraya tatile gitmeyelim” türünden bir tavrı ortaya koyan ateşli ve küskün açıklamaların da fitilini ateşledi.
Sünni İslam dersi hukuka aykırı
Birçok İsrailli Türkiye’de yapılan referandumun sonuçlarından dolayı da hayal kırıklığına uğradı ve Türk halkının, ‘laik demokrasinin bekçisi’ sayılan ordunun gücünü budayan bir süreci desteklediği gerçeğiyle yüzleşti. Aniden hepimiz bu dev ülkeyi sarsan dahili süreçlerin uzmanı haline geliverdik ve bunları, bağlarımızın vazgeçilmez öneminin bir başka işareti belledik.
Fakat benim önerim, gözyaşlarını biraz daha tutmak yönünde. Türkiye gerçekten de son 10 yılda giderek daha dindar hale geldi. Bugün ülkede 85 bin faal cami var, yani 830 kişiye bir cami düşüyor (bu, dünyadaki en yüksek sayı). Sünni İslam öğretileri okullarda zorunlu ders olarak okutuluyor; bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve bizzat Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına aykırı. Peki Türkiye’nin İslamileşmesi, illaki radikalleşmesi anlamına mı geliyor?
Türkiye kamuoyunun, ordunun ve Anayasa Mahkemesi’nin koruduğu varsayılan laik yönetime tepkisi bizi yanlış yerlere götürmemeli. Türkiye’de İslam her zamankinden daha popüler ve güçlü, fakat ülkedeki din adamları yeri geldiğinde siyasi liderlerden çok daha ılımlı. Türkiye’nin en etkili dini lideri İmam Fethullah Gülen (Başbakan Erdoğan’ın da ruhani babası), filoyu örgütleyenler aleyhinde konuşmaya cesaret edebilen birkaç kişiden biriydi. Gülen, “İsrail hükümetine meydan okudular ve bu işin kötü bir yere varacağı belliydi” ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın yardımcısı Bülent Arınç’a (İsrail’e sert eleştiriler yönelten isimlerden biri de o) bu açıklama sorulduğunda, gururunu bastıraramak ve “Gülen her zamanki gibi hakikati söylüyor” demek zorunda kaldı.
Her halükârda, önemli soru Türkiye’nin daha Müslüman olup olmadığı değil. Gerçekten de daha Müslüman, fakat önemli soru şu: Bu ne tür bir İslam ve İsrail’e nasıl yaklaşıyor? “Laik bir Türkiye İsrail”in dostudur, İslami bir Türkiye’yse düşmanı’ gibi iki kutuplu dünya görüşlerinin etkisinde kalmayı bırakmalıyız. Şu an Türk İslam’ıyla İsrail karşıtı hissiyat arasında hiçbir bağlantı yok. Kendi kafamızdan böyle bir bağ kurmamalı, bunları dillendirmemeliyiz.
Bu sorunun cevabı, bu tür basitleştirilmiş formüllerden çok daha karmaşık. Son yıllarda Türkiye’yle ilişkimiz hakikaten daha sorunlu hale geldi, fakat tamamen koptuğuna dair iddialar için erken; bu iddiaların düşüncesizce ve alelacele sarf edildikleri muhakkak.
Türk tarafının en sert ve keskin açıklamaları yaptığı sırada bile Erdoğan hükümeti İsrail’le Suriye arasında arabuluculuk yapma önerisini geri çekmedi. Bağları tamamen koparmak isteyen biri böyle davranmaz.
Türkiye İsrail’e sürekli fırça atmakla hakikaten de radikal Arap devletlerine ve İran’a daha yakın bir noktaya geldi, ancak bu yüzden gelişmiş ülkeler arasındaki merkezi yerini kaybedebilir, ABD’yle ittifakını tehlikeye atabilir ve belki de AB üyeliği hayaline zarar verebilir. Türkiye şu an ince bir ipte yürüyor ve onu yanlış tarafa itmememiz son derece önemli.
Vermemiz gereken mesaj karmaşık ve epey bir diplomatik akıl gerektiriyor, ki bu her zaman becerdiğimiz bir şey değil. İlişkileri koparmakla ilgili histerik açıklamaları ve Türkiye tatillerini boykot etmekle ilgili çocukça lafları bırakmalıyız. Diğer yandaysa, Türkiye’nin gözüne girmeye çalışmamalı ve mevcut Türk liderlerinin kaba davranış ve açıklamaları karşısında itidal sergilememeliyiz.
Peres sus pus oturmamalı
Peres, Türkiye başbakanı Davos’ta küfürler yağdırırken sus pus oturmamalı veya Gül’ün hakaretleri karşısında itidalli olmamalı. Bulunduğumuz bölgede ancak kendine saygı duyanlar başkalarının saygısını da kazanır.
Peki ne yapmamız lazım? Her iki ülke liderlerinin, Türklere ilişkilerin derinliğini ve sağlamlığını hatırlatacak açıklamalar yapmasının vakti gelmiştir. Fakat aynı zamanda onlara bizim için neyin kabul edilemez olduğunu ve Türkiye’nin bu kaba, kışkırtıcı davranışının sonucunda uluslararası arenada neleri kaybedebileceğini açıkça anlatmamızın da vaktidir. Türkler ele avuca sığmaz olmaya mı karar verdi? O zaman sorumlu yetişkin olmak bize kalıyor.
(*İsrail gazetesi, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın eski yetkililerinden, Akıllı Ortadoğu Forumu’nun Başkanı, 22 Eylül 2010)
Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara