Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

AB ve ABD, Türkiye'yi nasıl kaybetti?

İslamcı AKP Türkiye’yi başarıyla ABD’yle İsrail’in güvenilir müttefiki olan bir NATO üyesinden İran’ın güvenilir müttefiki olan bir NATO üyesine dönüştürdü.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-22 08:37:00

AB ve ABD, Türkiye'yi nasıl kaybetti?
CAROLINE B. GLICK*

Türkiye’nin İslamcı liderlerinin hakkını vermeli. İşlerini iyi bildikleri kesin. İslamcı AKP Türkiye’yi
başarıyla ABD’yle İsrail’in güvenilir müttefiki olan bir NATO üyesinden İran’ın güvenilir müttefiki olan bir NATO üyesine dönüştürdü. Türkiye’nin İslamcı liderleri Batılı demokrasi ve özgürlük söylemini Batı’dan uzaklaşmak için kullanmakla da kalmadı. Bu söylemi, Türkiye’nin Batı tarzı laik demokrasisinin temellerine zarar vermek ve NATO’nun tek Müslüman üyesinin yönetim sistemini, Putinci otokrasiyle İran teokrasisi arasında kırma bir sisteme dönüştürmek için de kullandılar.

AKP 12 Eylül’de, kazanımlarını pekiştirmek ve gücünü genişletmek yönünde muazzam bir adım attı. İslamcı rejim, mutlak gücünün önündeki son engelleri kaldıracak anayasal değişiklikler üzerine yapılan referandumu kazandı. Oylama demokrasiyle dalga geçiyordu. AKP’nin, kilit önemdeki oy bölgelerinde seçmenlere artarda 30 bedava iftar yemeği verdiği Ramazan ayının sonunda düzenlenmişti.

Mutlak iktidara bir seçim kaldı

Başbakan Tayyip Erdoğan ve partisi göreve geldikleri günden bu yana, yavaş yavaş meydana gelen İslami devrimlerine karşı laik muhalefetin bütün önemli organlarına gözdağı vermek, onları bastırmak ve susturmak için hem yasal hem yasadışı araçları kullandı. Medya, memurlar, polis ve iş dünyasına gözdağı verildi.

Kemalist anayasaya göre, ordu laik Türkiye’nin anayasal koruyucusuydu. Anayasa, orduyu Türkiye’nin laik rejimine karşı bütün tehditlerle savaşmakla yükümlü kılıyordu. AKP’yse ordunun liderliğinin moralini bozup onları suçlu durumuna düşürmenin yanı sıra ordunun anayasal güçlerinin ve kurumsal bağımsızlığının içini boşaltmak için elinden geleni yaptı.

Anayasa değişiklikleri, daha da zayıflattığı orduyu AKP kontrolündeki sivil mahkemelere tabi kılıyor. Ordu 1980’de anayasal sorumluluğu çerçevesinde, Batı tarafından hatalı biçimde darbe olarak nitelenen bir müdahaleyle AKP’nin öncüllerinden birini iktidardan indirmişti. Yeni değişiklikler İslamcıları deviren komutanların bu hareketleri nedeniyle kovuşturulmasına olanak tanıyor. Erdoğan’ı ve meslektaşlarını devirmeye niyetlenen herhangi bir generale verilen mesaj açık.

Türkiye’de laik gücün ayakta kalan kalelerinden biri de yargıydı. Yargı geçmişte, hükümetin attığı birçok adımı anayasaya aykırı bularak iptal etti. Yeni değişiklikler, hükümete yargı atamalarında kontrol vererek yargının bağımsızlığına son verme işlevi görecek. Şimdi anayasal değişiklikleri cebe atmışken, Erdoğan’la mutlak iktidar arasına mesafe koyan tek şey genel seçim. O ve partisi kazanırsa, yeni anayasal güçleri sayesinde sonsuza dek iktidarda kalmalarının önünde engel olmayacak. Bu durumda Türkiye, yöneticilerinin istediklerini yapma gücü üzerinde etkili iç kontrol bulunmayan İslamcı bir devlet haline gelecek.

Erdoğan yeni değişikliklerin AB üyeliğini kolaylaştıracağına da söz vermişti. Ve AB’nin oylamaya verdiği ilk tepkilere bakılırsa haklı olabilir. AB, AKP’nin işini kolaylaştıran öncelikli güçlerden biri. Çokkültürlülük yönündeki ideolojilerinin gölgesinde, Avrupalı liderler Türk ordusunun laik rejimi garanti alkına almakta oynadığı benzersiz rolü tanımayı reddetti.
ABD’ye gelince; Başkan Barack Obama referandumu ‘Türk demokrasisinin canlılığının’ kanıtı olarak övdü. Obama ayrıca Türkiye’ye 100 tane F-35 savaş uçağının satılmasını onaylamakla kalmadı, Savunma Bakanlığı da Türkiye’nin İran’la filizlenen bağlarının ışığında satışın ABD’nin çıkarlarını tehdit edip etmeyeceğini belirlemek üzere araştırma yapılmasına karşı çıktı. Obama yönetiminin F-22 projesini iptal etmesinin ardından, F-35 ABD’nin tek gelişmiş savaş uçağı olacak. İran’la ittifakının gölgesinde, Türkiye’nin bu jetlere sahip olması ABD’nin bölge hava sahasındaki hâkimiyetini tehdit edebilir.
NATO’ya gelince, ABD’nin en önemli askeri ittifakı Türkiye’nin yavaş yavaş yaşanan İslami devrimiyle ilgili yorum yapmadı. Bu hiç şaşırtıcı da değildi.

İran’sa kendi adına, Türkiye’deki olayların önemini teslim etmekte ve bunları övmekte hiç tereddüt etmiyor. İddiaya göre İran Erdoğan’ın bir sonraki seçimi kazanmasına yardım etmek için AKP’ye 25 milyon dolar bağış yapmayı kabul etti.
Ve Batı hâlâ uyuyor. İsrail de, AKP Türkiye’yi güvenilir müttefikten güvenilir düşmana dönüştürürken, yedi yıl boyunca yaşananları önemsememeye çalıştı. İsrail’in stratejik kopuşu inkâr etme kararı, Türkiye’ye en gelişmiş askeri teçhizatı satmaya devam etmesine yol açtı. İsrail ordusu artık, Türkiye’nin bu teçhizatı Suriye ve Hizbullah gibileriyle paylaştığını teslim ediyor. İsrail umudu şuydu: Türkiye askeri ilişkiye o kadar bağımlı hale gelecekti ki, ittifakı çöpe atma niyetinden vazgeçecekti. Bu aptalca umut nihayetinde, Türkiye 31 Mayıs’ta Gazze’ye giden terör filosuyla açık denizde bir savaş eylemi gerçekleştirdiğinde yerle bir oldu.

Batı, değerlerini unuttu

O günden bu yana Türkiye’nin adımlarını önemsememek yönündeki her adım bir diğer Türk hakaretiyle karşılık buldu. Son saygısızlık, Gül’ün New York’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le görüşmeye vakti olmadığının durduk yere ve gürültülü bir biçimde açıklanmasıydı.
ABD ve Avrupa’nın Türkiye’nin İran için Batı’yı terk etmesinin etkilerini gözden geçirmeyi reddetmesi, liberalizm davasını terk etmeleriyle bağlantılı. Bu tehlikeli davranışları, başka şeylerin yanı sıra katıksız bir seçkinciliği simgeliyor. Obama ve Avrupalı liderler, halklarını sadece baş belaları gibi görüyor. Obama için, ekonomik reformlarına karşı muhalefet, yaptıklarında yanlışlık olduğunun işareti değil. Ona göre destek kaybetmesi sadece halkın cahilliğinin kanıtı. AB’nin de, Avrupalıların iradesine karşı sağlamlaştırılan seçkinci bir proje olduğunu söylemek abartılı değil. Kendi halklarını küçümsemeleri Batılı liderlerin Çin’den Suriye’ye dek insan hakları ihlallerini önemsiz görmesine yol açıyor. Otoriter liderlerle anlaşmalar yapmak, Batı’nın halklara verdiği değeri teşvik etmekten daha kolay.

Ne yazık ki, Erdoğan’ın devrimini başarılı kılan şey, Batı’nın, Türkiye’nin, İran’ın, Çin’in ve diğer halkların bu şekilde küçümsenmesi. Türkiye’de muhalefetin önümüzdeki yıl seçimi kazanabilmesinin tek yolu, Batı’dan muazzam destek almak. Muhalefet mücadele için gereken ivmeyi ancak, ABD, AB ve NATO İslamcılığa dönüşü kendi çıkarları ve Türkiye’yle ilişkileri açısından tehlikeli bulduklarını açıkça dile getirirse bulabilir. Bugüne dek durdurulamayan İslamcı dönüşümün kontrol altına alınmasının tek şansı, Batı’nın, İran’ın cömertliğini dengeleyecek şekilde AKP’nin siyasi muhaliflerine cömert maddi destek vermesidir.
Obama ve Avrupalı meslektaşları, Türkiye’nin kaybedilmesinden dolayı suçlanmayacaklarına inanıyor olabilir.

Fakat hatalılar. Eğer hiçbir şey yapmamaya devam ederlerse, Türkiye göz göre göre kaybedilecek ve halkları onları, zamanında harekete geçemedikleri için affetmeyecek.

*Jeruselam Post yazarı, 20 Eylül 2010

Çeviri: Radikal

SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara