Mazlum-Der: Kine ve kana hayır!
PKK''nın tek taraflı olarak ilan ettiği eylemsizlik kararının 20 Eylül''de bitecek olması nedeniyle MAZLUMDER Genel Yönetim Kurulu sivil itaatsizliği destekleyen bir basın açıklaması yaptı
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-20 18:26:00
Mazlum-Der Daha fazla kine ve kana 'hayır' dediğini bildiren basın açıklamasında siyasal çözüme 'evet' dediklerinin altını çizdi.
İşte Mazlum-Der'den yapılan basın açıklaması ve metni:
PKK’nın Ramazan ayı başında tek taraflı ilan ettiği eylemsizlik kararıyla sağlanan nisbi sükunet ortamı 20 Eylül tarihinin yaklaşması ile birlikte yerini endişeli bir bekleyişe bıraktı.
Başta bölgede yaşayan Kürt halkı olmak üzere, ülke genelinde herkes yeniden çatışmalı bir sürece girilmesi korkusunu derinden hissediyor.
Açıktır ki, PKK’nın yeniden silahlı eylemlere yönelmesi yaklaşık 30 yıldır devam eden çatışmaları daha da derinleştirecek, bu da ülkenin bir kez daha şiddet sarmalına teslim olması sonucunu doğuracaktır. Oysa ülkede cari sistemin dayatmacı, inkarcı, yasaklayıcı politikalarından kaynaklanan çok yönlü ve çok boyutlu sorunların altında on yıllardır ezilmiş toplum kesimlerinin ihtiyacı olan şey daha fazla çatışma değil, kardeşlik ve barışın tesisine yönelik çabaların artırılmasıdır. Silahların susması ve Kürt sorununa adalet temelinde çözüm çabalarının yoğunlaşması, toplum kesimlerinin milliyetçi körlüğe ve nefrete savrulmasının önüne geçecek ve daha eşit, daha özgür ve daha insanca yaşamı mümkün kılacaktır.
Sürecin hayli kırılgan bir niteliğe sahip olduğu gelinen bu noktada gereken dikkate uygun adımların atıldığını söylemek maalesef mümkün değildir. Nitekim bu zaman zarfında Hakkari ve Şırnak’ta imamların öldürülmesi ve Kuran kurslarının yakılması gibi sivillere dönük şiddet eylemleri, faili meçhuller zincirinde farklı bir eğilimin ortaya çıktığını göstermektedir. Ramazan Bayramı arifesinde Hakkari’de hiçbir eylem hazırlığı içinde olmadıkları halde PKK’lı bir grup hedef alınmış ve bu operasyonla 9 genç katledilerek bilhassa referandum sürecinde ortamın alabildiğine gerilmesi sağlanmıştır. İki gün önce yine Hakkari’de meydana gelen mayın patlamasında on sivil vatandaş hayatını kaybetmiştir. Gerekli adli tahkikat yapılmadan olayın failleri konusunda yapılan suçlayıcı açıklamalar ve buna dayalı olarak hükumet ve siyasi muhataplarla görüşmelerin kesilmesi kabul edilemez.
Böylesine derinleştirilmiş nefret ve karşılıklı güvensizlik ortamında 20 Eylül’e gidilmesi ateşkes sürecinin devamını imkanlı kılmamaktadır. Çatışmaların yeniden başlatılmaması için gereken sorumluluğa uygun davranılması herkesin zorunluluğudur. PKK eylemsizlik kararını kalıcılaştırmalı ve provokatif olaylara muhatap kalarak sürecin sabote edilmemesi için tüm silahlı unsurlarını ülke dışına çıkartmalıdır. TSK öncelikle siyasi erk ile olan konumunu doğru kurmalı ve kendi başına bir strateji sürdürmemelidir. Kürt sorununda TSK’nın Hükümetten ayrı ve hele ortak bir aktör görünümü Hükümetin sorumluluğunu azaltmaz. Hükumet, TSK’nın bölgedeki tüm faaliyetlerinin siyasi bedelini ödeyen taraf olduğu sorumluluğu ve bilinci içinde, kendi karar ve yetkilerini TSK ile paylaşmamalıdır. Sürecin yegane siyasi sahibi olan Hükumet, on yıllardır inkar edilerek, yok sayılarak görmezden gelinen Kürt sorununu operasyon mantığıyla ve şiddet araçlarıyla çözmenin mümkün olmadığını idrak ettiğine kendini ve herkesi ikna etmelidir. Açılım siyaseti gözden geçirilmeli, daha fazla vakit kaybetmeden ciddi ve gerçekçi bir zemine taşımalı ve sorun muhataplarıyla konuşulmalıdır.
Hükümet bu sorunu çözmek için atacağı; Anayasal, Yasal ve İdari adımları bir takvim eşliğinde kamuoyuna açıklamalıdır. Böylece sorunun çözümü konusunda inandırıcılığını arttırmalı ve topluma güven vermelidir.
Bu bağlamda, farklılıklarımızı zenginliğimiz görüp bunları yok etmeyen, halkın inanç ve ifade özgürlüklerini güvence altına alan, vatandaşını ve kimliğini tanımlamaya çalışmayan, ideoloji dayatmayan, adaleti tesis etmeyi devlete öncelikli görev kılan, değişmez maddelerle kendini yeniliğe kapatmayan, kaynakların paylaşımında adaleti gözeten,“Özgür ve Eşit yurttaşlardan oluşan Toplumun mutabakatını içeren bir sözleşme metni olarak Sivil ve Özgürlükçü bir Anayasa” asli talebimiz dır.
Ayrıca bir insan hakları kuruluşu olarak MAZLUMDER evrensel insan hakları beyannamesinde söz edilen bütün hakların vazgeçilmezliğini kabul eder. Okulların açılmasıyla, baş örtüsü, milli güvenlik dersleri, milli and ve anadilde eğitim gibi ideolojik dayatmalar ekseninde gelen sorunların devam ediyor olması toplumsal huzuru bozmaktadır. Bu günlerde anadilde eğitim talebi ekseninde yapılan okul boykotu çağrısını bir sivil itaatsizlik eylemi olarak değerlendiriyoruz. İktidar aygıtının valiler eliyle savcıları birer memur gibi kullanarak okul kapılarında suçlu avlamaya heveslenmesi uluslararası metinlerde yeri olan, şiddet içermeyen ve meşru bir hak talebinin ifadesi olan sivil itaatsizliği hazmedememesidir. Anadilde eğitim talebi, Kürt sorununun siyasal ve hukuki çözüm gerektiren bir parçasıdır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara