Dolar

34,8780

Euro

36,7935

Altın

3.045,45

Bist

10.143,48

İsrail'de yüz binlerce Lieberman var

İsrail halkı, çalınan toprakların bizim olduğunda hemfikirken Filistinlileri kim takar ki? Kimilerimiz artık tıpkı Lieberman gibi ikiyüzlü davranma gereğini bile hissetmiyor, bağlayıcı değerler sistemini açıkça çiğniyor.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-19 16:23:00

İsrail'de yüz binlerce Lieberman var
Amira Hass

1970’lerin sonunda veya 80’lerin başında Profesör Asa Kaşer katıldığı bir konferansta İşçi Partisi ve Likud hükümetleri arasındaki farklılıklara dair konuşmuştu. Kaşer’e göre İşçi Partisi hükümetleri ikiyüzlüydü ve bu ikiyüzlülükte olumlu bir yan vardı. İkiyüzlü kişiler en azından, bağlayıcı bir değerler sistemi olduğunu ve kendisinin buna uygun davranmadığını bilirdi. Bunun sonucunda da yaptıklarından rahatsız olurdu.

Kaşer’in yorumundan çıkan anlam şuydu: İşçi Partisi hükümetleri başka bir halka, onun iradesi hilafına hükmetmenin gayrimeşru bir durum olduğunu biliyordu. 30 yıl sonra hatırlayabildiğim kadarıyla, Kaşer Likud Partisi’ninse bu değerlere zerre kadar bağlı hissetmediğini söylemişti. Gayrimeşru meşru hale gelmişti.

Kaşer’in kavramları üzerinden bakıldığında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ikiyüzlülerin oyununu oynayan bir İşçi Partili haline gelmiş durumda; Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ise Likudçuların 2010 versiyonu. Lieberman bu durumu açıkça dile getiriyor; başbakansa işi bulandırıyor ve örtbas ediyor, amacı Amerikalı müttefiklerinin ilerleme sağlandığı palavrası sıkmasını kolaylaştırmak. Bu arada biz de bir deja vu diyarında zaman geçiriyoruz.

Madalyonun öbür yüzü önemsiz
İkiyüzlü olmayan Lieberman, gelecek nesilde bile barış anlaşması falan imzalanmayacağını söylerken ne dediğini gayet iyi biliyor. Bir barış anlaşması bir iş akdi değil. Barış anlaşması, çifte standartlar sistemini ustalık düzeyine çıkarmış durumdaki Demokratik Yahudi devletinin lügatinde var olmayan türde bir değerler değişimini gerektiriyor. Bu devletin insanları söz konusu sistemin sunduğu imtiyazlardan vazgeçmeyi tahayyül edemiyor. Ve bu imtiyazların bulunduğu madalyonun diğer yüzünün, yerinden yurdundan edilme, özgürlüklerin bastırıl-ması ve bölgesel savaş riskinden müteşekkil olması kimsenin umurunda değil.
Geçen gün Bilim ve Teknoloji Bakanı Daniel Hershkowitz Ordu Radyosu’nun sabah programına bir mülakat verdi ve Filistinliler durmaksızın inşaat yaparken Batı Şeria’daki yerleşim inşaatı moratoryumuna devam etmenin imkânsız olduğunu savundu.

Ordu Radyosu veya İsrail Radyosu’ndaki bir röportajcının sürpriz yapıp sözgelimi şöyle bir soru sormasını kimse beklemez elbet: “Eşitlik ilkesi yerleşim lobisi için aniden bu kadar önem kazandıysa, o zaman Hayfa ve Hazorea kibbutzunun sakinlerine Nablus Tepeleri’nde veya Doğu Kudüs’teki Filistin mahallesi Silvan’da inşaat yapma izni verilirken, Nablus ve Doğu Kudüs sakinleri niye Hayfa’da bir konut projesi yapmasın veya Aşkelon’da ya da Celile’deki manzaralı bir mahallede yaşamasın?”
Fakat röportajcı olguların çarpıtılmasını düzeltme gereği duymadı ve dinleyicilere Filistinlilerin istedikleri gibi inşaat yapamadıklarını söylemedi. Batı Şeria’nın İsrail’in tam kontrolü altındaki yüzde 62’sinde (yani C Bölgesi) İsrail son 40 yıldır Filistinlilerin inşaatlarını dondurmuş durumda. Sayısız habere rağmen röportajcı-nın inşaat moratoryumunun yerleşimlere değil Filistinlilere uygulandığından bihaber olduğu varsayılabilir. Doğal büyüme sadece Yahudiler için geçerli. C Bölgesi’nde okullar, anaokulları ve su sadece Yahudiler için. Mekorot Su Şirketi’nin Ürdün Vadisi’ndeki kuyuları, yerleşimlere ve onların meyve bahçelerine bol bol su sağlıyor. Su Filistinlilerin topraklarından geçiyor ve boru hatlarının etrafı çevrilmiş durumda. Ve toprak susuzluktan kavruluyor, çünkü Filistinlilerin bu boru hatlarından kendilerine ait olan suyu almasına izin verilmiyor; zira İsrail insanların ihtiyaçlarını karşılamayan bir kota uyguluyor. Demokratik Yahudi devletinin fiili sınırları dahilinde bu gün gibi açık bir durum bu.

Evanjelik Hıristiyanları unutmamalı
Eğer Amerikalı ortak istemiş olsaydı, sadece inşaatların dondurulması değil, yerleşimlerin tahliyesine başlanması gerekecekti. Fakat tecrit duvarıyla çalınan toprakların (Ariel, Givat Ze’ev, Ma’aleh Adumim, Efrat ve Doğu Kudüs) hepsi konsensüs dahilinde. Kimin konsensüsü? Demokratik Yahudi devletinin halkıyla evanjelik Hıristiyanların elbette.

Yerleşimlerin üzerinde inşa edildiği Filistin kentleri ve köylerinin sakinleri arasındaki konsensüsü kimse sormayı düşünmüyor. Milyonlarca Filistinli zerre kadar hesaba katılmıyor. Ve yüz binlerce Lieberman, belki daha da fazlası, ikiyüzlü olma gereği bile hissetmiyor.

(İsrail gazetesi Haaretz, 15 Eylül 2010)

Radikal

Haber Ara