Türkiye'nin seçimini anlamak
Pazar günü Türkiye'de yapılan referandumda oy kullanmış olsaydım, AK Parti tarafından getirilen anayasal değişiklikler lehine mi yoksa aleyhine mi oy kullanacağım konusunda zorluk yaşardım.
15 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-18 12:04:00
Reform paketi bir yandan, anayasal olarak garanti altına alınan cinsiyet eşitliği gibi ilerici değişimler içeriyor, öte yandan AK Partiye, Türkiye'nin yüksek mahkeme hakimlerinin çoğunu herhangi bir onama süreci olmaksızın atama gücü veriyor. Pazar gününden önce laik mahkemeler, AK Partinin iktidarı üzerinde kalan son kontrol unsurlarıydı. Yargının kontrolü artık ortadan kalktı.
Bu değişikliklerin kabul edilmesiyle birlikte AK Parti, Türkiye için yeni bir anayasa hazırlama sözü verdi. Ancak Ankara'nın kabul ettiği yasalar ve değişikliklere rağmen AK Partinin gerçekten de ülkeyi liberal bir demokrasiye dönüştürüp dönüştürmeyeceği şüpheli.
AK Parti, 2002 yılında iktidara geldiğinden bu yana, Türkiye'deki mahkemeleri ve ülkenin laik ordusunu, girişimlerini demokrasi karşıtı yöntemlerle engellemekle ve böylece ülkenin liberal bir demokrasiye dönüşmesinin önünde durmakla suçladı. Parti şimdi bu her iki kurumu da üzerinden attı: Ordu mensuplarını da ilgilendiren darbe iddialarının ardından Türk ordusu kışlasına geri çekildi. Pazar günkü referandumdan sonra ise mahkemeler de muhafazakar-İslamcı AK Partinin imajında yeniden şekillendirilecek.
Parti ayrıca yavaş yavaş ülkenin güçlü ve çoğunlukla laik, medya ve iş çevrelerinde de nüfuzunu güçlendirdi. AK Parti, bağımsız medya kuruluşlarına siyasi nedenlerle vergi cezaları verdi ve bu kuruşları hükûmet politikaları hakkında daha ılımlı haberler yapmaya zorladı. Seçimlere yaklaşılırken AK Parti lideri ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, referandumda değişiklikleri desteklememeleri halinde laik iş lobilerini bertaraf etme tehdidinde bulundu. Sonuç ne oldu? Değişiklikler yüzde 58'lik bir oy oranıyla kabul edildi.
Dolayısıyla sekiz yıllık yoğun bir çalışmadan sonra sonunda şans AK Partiye güldü: Parti, devletin üç kolunun da kontrolünü eline aldı. 2002 yılından bu yana ilk kez AK Parti sadece yönetmekle kalmıyor, etkin bir şekilde kontrol edilmeden gücün dizginlerini de elinde tutuyor. Dahası AK Parti daha önceki seçimlerde diğerlerine göre oyların çoğunluğunu almasına rağmen 12 Eylül oylamasında ilk defa genel çoğunluğun desteğini aldı. Şimdi AK Partinin Türkiye'yi nereye götürmek istediğinin gerçek sınavı başlıyor.
AK Parti, hazırlamakta olduğu yeni anayasa konusunda pek çok iyimser vaatte bulunuyor. Açıklamaların ve hatta yasaların da ötesinde, dışarıdaki dünya için gerçek bir liberal toplumun yaratılıp yaratılmadığını tespit amacıyla Türkiye'deki gelişmeleri izlemek oldukça önemli.
Örneğin Türklerin yeni anayasaya dahil olması için onay verdikleri cinsiyet eşitliği maddesini ele alalım. Böylesine ilerici bir değişikliğin kabul edilmesi kesinlikle olumlu olsa da bu, kadınları her zaman iktidardan uzak tutan AK Partinin daha önceki eylemleri ile kesin bir tezat oluşturuyor.
Türkiye'de öğretmenlerin yüzde 40'ını kadınlar oluşturmasına rağmen Eğitim Bakanlığındaki üst düzey 27 bürokratın hepsi de erkek. Tarım, çevre, enerji, ulaşım, bayındırlık ve sağlık bakanlıklarında da 35'den fazla idari makamda kadın bulunmuyor. Bu durum, Türkiye'de mühendislerin yüzde 35'ini ve doktorların da yüzde 30'unu kadınların oluşturmasına rağmen yaşanıyor. Açıkçası liberal demokratik bir anayasa hazırlamak yeterli değil; dünyanın geri kalanı, AK Partinin, adını dilinden düşürmediği liberal demokrasiyi gerçekten de uygulayıp uygulamadığını görmek için bu ülkeyi izlemelidir.
Şimdi siyasi vasıtaların tümünün de kontrolünü eline almış durumda bulunan AK Parti, bir yandan hoşgörüsüz politikalar izlerken, bir yandan da demokrasiyi, azınlıkların fikirlerini göz önüne almamaya devam etme hakkına sahip olmak şeklinde değerlendirebilir, seçimleri, demir yumruk yönetimini periyodik olarak meşrulaştırmak üzere kullanmayı tercih edebilir. Referandumda oyların yüzde 42'sini toplayan ya da kabaca 32 milyon kişinin oyuna sahip olan muhalefeti görmezden gelmek, AK Parti için kolay yol olacaktır. Hükûmetin bağımsız medyayı susturma çabaları, sürekli telefon dinlemeleri ve partiye karşı çıkan herkesi hükûmete karşı darbe planlamakla suçlama eğilimi; bunların tamamı muhalefeti görmezden gelme eğilimine işaret ediyor.
Ancak muhalefete de yer açmak ve demokrasiyi çoğulcu, uzlaşma yaratan bir sistem olarak görmek, uzun vadede AK Partinin daha çok işine yarayacaktır. Çünkü bu, ülkenin de daha çok lehinedir. Laik Türkiye, AK Partinin görmezden gelemeyeceği veya bastıramayacağı kadar büyüktür. Kamuoyu araştırmaları, 30 milyonu aşkın Türk'ün AK Partiyi asla desteklemeyeceği ya da sadece değerleriyle şekillendirilen bir ülkede yaşamak istemeyeceğini ortaya koyuyor. AK Parti, uzlaşmanın olmadığı bir yönetimi tercih ederse Türkiye'yi bölme riski yaratır.
Bu durumda AK Parti zafer şenliklerini bitirdiğinde, herkes için geçerli olacak yeni bir Türkiye vizyonu geliştirmelidir. Bu vizyon, Müslüman, Müslüman olmayan, dindar, dindar olmayan, erkek ve kadın, İslamcı ve laikleri ve diğerlerini kapsamalıdır. AK Parti kendi iyiliği için, bir dereceye kadar uzlaşma temelinde gerçek bir liberal anayasa hazırlamalıdır. Bunun kötü alternatifi "demokrasi" açısından sadece Rusya gibi görünen değil, liderlik ile muhalefeti arasında tehlikeli bir şekilde bölünmüş bir Türkiye olacaktır. Türkiye'de seçimlerin genellikle sakin geçtiği göz önünde tutulduğunda AK Parti yandaşlarıyla muhalifleri arasında patlak veren şiddet olayları dikkat edilmesi gereken bir uyarı işaretidir.
Bu durum, ülke içindekiler kadar dışarıdaki liderleri de ilgilendiriyor. Türkiye, ABD'nin kilit müttefiki ve bu ilişkinin sürdürülmesi Washington'un, Türkiye'nin komşuları İran, Irak ve Suriye de dahil olmak üzere Müslüman ülkelere yönelik politikalarının başarısı açısından büyük öneme sahip. Bu arada Avrupa da nüfusunun çoğu Müslüman olan bu ülkeyi, İran ve Suriye'ye bırakmak yerine kendi bünyesine almak için elinden gelenin en iyisini yapacak. Ancak İslamcı mirasını reddetmesinin ardından 2002 yılında iktidara gelen AK Parti, demokratik ve liberal bir Türkiye sözünü yerine getirebilecek ve böylece Avrupalılar, Amerikalılar ve aynı şekilde Müslümanlar için ılımlılık örneği olabilecek mi? Bunu umalım. Daha da önemlisi bunu yapmak için çalışalım.
Kaynak: Soner Çağatay / The Wall Street Journal
Çeviri: byegm.gov.tr
SON VİDEO HABER
Haber Ara