Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Türkiye modeli

Türkiye'nin, siyasi ve ekonomik gelişme sürecini koruyabilmek ve AB'ye tam üyelik kriterlerine daha çok yaklaşabilmek için kötü geçmişe sahip askerler ile generalleri destekleyen yargının rolünü kısıtlamaya ihtiyacı vardı.

15 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-17 13:38:00

Türkiye modeli

İran'daki Şark gazetesinin 16 Eylül 2010 tarihli sayısında, Farzane Rustayi imzasıyla yayımlanan başmakalede şunlara yer verildi;

Diyarbakırlı Salih Sezgin, 30 yıl önce darbe yapıldığında onu cezaevine götürdüklerini, orada kendi etini yemeye mecbur ettiklerini ve defalarca copla tecavüz ettiklerini söyledi. Acı verici cezaevlerine düşenler sadece güneydoğuda yaşayan Kürtler değildi. Askerler ve aşırı Kemalistlerden farklı düşünen birçok genç ve aydın 1960, 1971 ve 1980 yıllarında her defasında cezaevi koğuşu tecrübesini yaşadı ve 10 yılda bir Türkiye'de kimin son sözü söylediği onlara hatırlatıldı.

Türkiye'de üç gün önce yapılan referandum, bu ülkeyi yaşlı generaller ile laik hâkimlerin sıkça bu ülkeye dayattıkları atmosferden biraz da olsa uzaklaştırdı. Son referandumda ülkenin önemli bir nüfusunu teşkil eden seçmenlerin yüzde 56,2'si "evet", yüzde 43'ü "hayır" demiş olsa da ülke nüfusunun hemen hemen iki yarısı arasında yaşanan tamamen barışçı ve demokratik iş birliği adına değerli bir sınav olarak Orta Doğu ülkeleri arasında kalıcı bir tecrübe olacak.

Türkiye son aylarda farklı sebeplerden dolayı bölgede haberlere konu olmuştur. Diplomatik bir kriz sebebiyle ilk kez İsrailliler Türklerden özür dilediler. Türkiye, Gazze halkını desteklediği için defalarca bu ülkeye itiraz etti. Türkiye-İsrail askerî ilişkilerinde tartışmalı iniş ve çıkışlar yaşandı. Gazze'ye insani yardım taşıyan filo kazan-kazan temeline dayalı bir siyasi manevra ile Gazze'ye doğru yola çıktı ve İsraillilerin haysiyetini zedeledi. İran'ın Batı ile yaşadığı anlaşmazlıklarda Türkiye bölgesel bir aracı ve ara bulucu olarak rol oynadı. Arap dünyasını, Orta Asya'yı ve Rusya'yı siyasi manevralarının merkezi olarak seçen ve birçok pazar ve büyük kâr elde eden Türkiye'nin izlediği tutumlardan bu ülkenin bölgesel bir güç olarak rol oynadığını anlayabiliriz.

Ancak bölgesel bir gücün ortaya çıkmasının başlangıcı dışında Türkiye'de yaşanan siyasi gelişmeler sebebiyle Orta Doğu'da özel bir gelişme sayılan şey, bölgede gelişmeyle ilgili siyasi bir modelin ortaya çıkmasıdır. Bu model, Orta Doğu'da toplumlar tarafından kabul edilme açısından iyi bir potansiyele sahiptir. Bugün Mısır halkı, Mübarek'in geçen 35 yıl içerisinde bıraktığı fazlasıyla kötü bir siyasi rejimle karşı karşıyadır. Üstelik Mübarek'in oğlunun babasının yerine geçmesi bekleniyor. Birçok kişi, Mübarek'in oğlunun babasının yerine geçmesini engelleyen mekanizmaların pek işlevsel olmadığına inanıyor. Suriye ve Ürdün reformları unutmuşlardır ve söz konusu iki ülkenin rejim yapısında bir reformun gerçekleştirilmesi için hemen hemen hiçbir iç veya dış plan bulunmuyor. Suudi Arabistan ise Kral Abdullah döneminde bazı konularda reformlar yapmaya başladı. Ancak şimdi, kadınlara araba kullanma hakkının verilmesi gibi en temel vatandaşlık hakkının verilmesi konusunda bile hâlâ yerinde sayıyor.

Irak, Saddam rejiminin devrilmesinin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen Saddam Hüseyin ve Baas Partisinin 30 yıllık iktidarından kaynaklanan krizlerden kurtulamadı. Fars Körfezi'ne kıyıdaş Arap ülkelerinde nüfusun az olması ve bu ülkelerin ekonomik faaliyetler üzerinde yoğunlaşması sebebiyle, bu ülkelerin bölgedeki siyasi denklemlerde önemli rolü yoktur. Oysaki Türkiye, Orta Doğu'daki krizde ülkelerin yaşadığı sorunların toplamından daha zor krizleri önce sakin bir şekilde şeffaflaştırıyor ve alenileştiriyor. Daha sonra halkın oyuna sunuyor. Ardından, millî sükûnet çerçevesinde başka bir krizi çözmeye yöneliyor. Türk toplumunda yaşanan sorunlarla Türklerin iç krizleri çözmeye yönelik çözüm yollarını Orta Doğu'daki diğer ülkelerle kıyasladığımızda, Türklerin gösterdiği çabaları, sabit süratle yüksek engelleri aşan ve hâlâ yarışın başındaki enerjisini koruyan engelli koşu yarışmacısının gösterdiği çabaya benzetebiliriz. Oysa ki Orta Doğu'daki diğer reform süreçleri, ya felç olmuş ya da kül altındaki kordur. Ukrayna ve Gürcistan'dan Kırgızistan'a kadar renkli ve kadife devrimler bile, otoritede ve siyasi iktidar ile halk arasındaki ilişkilerde temel değişikliklere sebep olup halkın yaşamını olumlu yönde etkileyeceğine, sadece halkın siyasi rejimi devirme ve tanınmış liderleri iktidardan düşürmeye yönelik isteğini tatmin etmiştir ve işleri temel bir şekilde düzeltememiştir.

Her hâlükârda Türk halkı nisbi bir mutabakat ile siyaset ve ekonomide reform yapılması, Türkiye'nin AB üyeliğinin kabul edilmesi ve ülkenin mali gücünü azaltan dönemsel krizlerin azaltılması için yaşlı generaller ve generallerin egemenliğini doğrulayıp onlara tekrar güç veren kurumların rolünün azaltılması gerektiği kanaatine vardı.

Tamamen özel bir istisna olarak Türkler, bu Amaçlarını, yani Anayasa kurumlarının güçlendirdiği askerlerin egemenliğini ortadan kaldırma amacını elde edebilmek için tamamen laik davranışlar sergileyen İslami bir partiye güvendi. 2002 yılından bu yana iktidarda bulunan AK Parti izlediği tüm tutumlarında Kemalizm ve laikliğin tüm ideallerine vurgu yapıyor ve sahip olduğu mantıkla komşu ülkelerden Türkiye'ye laiklerden daha çok kazanç ve menfaat sağlıyor.

Bu bağlamda ve yapılan son referanduma göre artık askerler ne kendilerini Kemal Atatürk'ün ilkelerine yapıştırarak masum olacaklar ne de yasalara aykırı davrandıklarında dokunulmazlıkları olacak. Hatta askerler özel mahkemelerde değil, –askerî suçlar dışında– sivil mahkemelerde yargılanacaklar. Generaller için korkunç bir kâbus ancak gerçekleşti. Son referanduma göre 1980 darbecilerini bile yargılamak mümkün. Bu bağlamda, tüm siyasi ve sosyal sorunlarda askerleri destekleyen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üye sayısı 22'ye yükseltildi. Ülkedeki hassas görevlerin 70-80'lik yaşlı adamlar arasında el değiştirmesini engellemek için Kurul üyelerini seçen merciler de çeşitlendirildi. Siyasi krizlerin son başvuru yeri olan Anayasa Mahkemesinin üye sayısı 11'den 17'ye çıkarıldı. Bütün bu kişilerle ilgili atamaların Cumhurbaşkanı tarafından imzalanması gerekiyor. Üç üye de Meclis tarafından seçilecek ve bu yine generallerin etkinliğini azaltmış olacak. Vatandaşlık hakkının artırılması yolunda atılan bir adım olarak memurlar ve işçiler grev hakkına sahip oldular.

Türkiye'nin, siyasi ve ekonomik gelişme sürecini koruyabilmek ve AB'ye tam üyelik kriterlerine daha çok yaklaşabilmek için kötü geçmişe sahip askerler ile generalleri destekleyen yargının rolünü kısıtlamaya ihtiyacı vardı. Görülen şu ki, diğer reformlar yoldadır ve gelecek genel seçimler bunu tamamlayacaktır. En önemlisi, Türklerin, son 30 yılda meydana gelen en köklü siyasi krizleri yasal ve demokratik bir şekilde çözmesidir.

BYEGM
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara