Kanlı darbenin 30.yılına girdik Netekim(!)
Antidemokratik uygulamalarıyla Türkiye'ye uzun yıllar unutulması güç acılar yaşatan 12 Eylül 1980 darbesinin bugün 30'uncu yıldönümü.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-12 06:53:00
O günden sonra kendini bir daha toparlayamadığını anlatan Öner'in sözleri, yaşanan karanlığı özetliyor: "Bu yüzden ideallerimle birlikte okulumu da bırakmak zorunda kaldım. Her gün ölüm korkusuyla okulun kapısından içeri giriyorduk. Güvenlik söz konusu değildi. Her gün ölümler oluyordu. Biliyordum ki ya burada öldürüleceğim ya da dışarıda."
Müge Hanım, fotoğrafta yer alan arkadaşlarını lakaplarıyla teker teker sayarken duygularına hâkim olamıyor ve kaybettiği arkadaşları için gözleri doluyor. Fotoğrafa bakarak, "Dağ gibi arkadaşlarımızı yok yere vurdular. Yaşları daha 16-17'ydi. Duygusuzca, insanlıktan uzak bir tutumla üstümüze geldiler. Bu kare, onların vahşetinin belgesidir." diye konuşuyor. Müge Öner'e göre bu fotoğraf, zulüm yıllarının özeti. Okulun önünden her geçtiğinde, fotoğraflara yansıyan baskın halini anımsadığını ifade ederek o günü şöyle anlatıyor: "Türkiye genelinde bütün liselerde boykot kararı alınmıştı. Sabah okula geldim. Saçlarımı toparlamak için lavaboya gitmiştim. Bir anda kıyamet koptu. Yüzleri maskeli solcu öğrenciler herkesi üst katlara çıkardı. Sıralardan barikatlar oluşturuldu. Önceden hazırlanan molotofkokteylleri yukarıdan bahçeye atıldı. Kısa bir süre sonra polis, jandarma geldi. Barikatları aşıp bizleri coplayarak bahçeye çıkardılar. Elimiz başımızda yerlere serildik. Erkekleri de diğer tarafa topladılar. Selimiye Kışlası'na götürülmek için sıraya koydular. Arabalara binerken, 'Kışlalar dolu, kimseyi getirmeyin' anonsu telsizden geçildi. Eğer o anons olmasaydı akıbeti bilinmez bir yola gidecektik. Bir nevi ölümden kurtulmuştuk. Akşama kadar beklettiler. İfadelerimiz, hakaret ve coplar eşliğinde alındı. Sonra bizi götürecek yer olmadığı için gece bırakmak zorunda kaldılar."
O gün kendisini almak için gelen annesi ve ağabeyinin saatlerce feryat etmesine rağmen onlarla görüştürülmemiş. Ağabeyi Ahmet Özsoy, gözaltına alınıp kışlalara götürülenlerden bir daha haber alınamadığını bildiği için annesiyle saatlerce ağlamış. O da yıllar sonra yerlere serilen öğrenci fotoğraflarına bakarak şunları söylüyor: "O günler korkunçtu. Allah bir daha göstermesin; kardeşiniz gözünüzün önünde silahların gölgesinde yerlere serilmiş. Bir şey yapamıyorsunuz. Daha önce çok kişi götürüldü, ancak kimseden haber alınmadı. 'Ya benim kardeşim de böyle olursa?' endişesi sardı beni. Annemle birlikte kaygı dolu, saatlerce bekledik. Kimse ne benim ne de annemin gözyaşlarına aldırmadı. İnsanları sağ-sol diye kamplara bölenler, kendileri için küçük bedenler üzerinde darbeye zemin oluşturmuşlardı."
Müge Öner, olayların yoğun yaşandığı o günlerde bazı arkadaşlarının ölümüne de şahitlik etmiş. Örneğin, soyadını hatırlayamadığı ama Trabzonlu olduğunu bildiği Temel isimli bir arkadaşından bahsediyor: "O gün arkadaşlarla birlikte hepimiz dışarıdaydık. Bir anda gelen kurşun sesine yöneldik ki, Temel'in kanlar içinde yere serildiğini gördük. Daha 17'sindeydi. Hayat doluydu."
Kaynak: Zaman
SON VİDEO HABER
Haber Ara