Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Yüksek yargı eliti'nin hegemonyası...

Radikal gazetesi yazarı Oral Çalışlar bugünkü köşesinde, 12 Eylül Anayasında yapılacak değişikleri değerlendirdi. 'Köklü bir değişikliğin ‘birileri’ni rahatsız etmesi doğal' diyen Çalışlar, yazısında çarpıcı tespitlerde bulundu..

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-07 13:56:00

Yüksek yargı eliti'nin hegemonyası...
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısının değiştirilmesi, 12 Eylül Anayasası’nın köklü bir değişimden geçmesi anlamına geliyor. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile ilgili değişikliklerin koparttığı gürültü, sebepsiz değil.

Muhalefete göre bu değişiklik siyasete (siyaset derken kastedilen hükümet olmalı) yargı üzerinde bir hegemonya sağlayacak. İddiaya göre; bu maddedeki değişiklerle birlikte yargının bağımsızlığı sona erecek, yargı siyasetin egemenliği altına düşecek.

Muhalefet ve yüksek yargı elitinin bu noktada gösterdiği şiddetli direncin nedeni açık: 12 Eylül askeri darbesinin yarattığı kurumların ve ‘felsefi çerçeve’nin egemenliğini sürdürmesi isteniyor. Bu kurumlar sayesinde imtiyazlar elde etmiş bir grup ve bu grubun dayandığı bir ideoloji var.
Yüksek yargı mensupları ve onlara destek veren elit kesimler kendilerine ‘Kemalist’ adını veriyorlar. Bakış açılarını “Türkiye’de yönetim, seçilmiş meclislere ve hükümetlere terk edilmeyecek kadar önemlidir” cümlesiyle özetlemek mümkün. Bu ‘elitler’in halkın tercihlerine hiçbir zaman güvenmemiş, halkın doğru yönde seçimler yapacağına hiçbir zaman inanmamış olduklarını, her geçen gün daha net bir şekilde fark ediyoruz.

Halkın asla doğru seçim yapamayacağından ‘kesin olarak’ eminseniz, halkın seçtikleri üzerindeki vesayetin kalıcılığını sağlamak için elinizden geleni yapmanız, mümkün olan bütün yöntemleri kullanmanız normaldir. 12 Eylül Anayasası’nın askerlerin siyaset üzerindeki egemenliğini sürekli hale getiren bir sistem kurmuş olması da, bu anlayış içinde gerçekleştirilmiş bir ‘performans’tır. ‘Sistem’in en önemli ayaklarından birini de yargı üzerinde kurulan hegemonya oluşturuyor.

Yargıdaki sacayağı şöyle kuruldu: Yargıtay ve Danıştay üyeleri HSYK’nın 5 üyesini seçiyor. Diğer iki üye ise Adalet Bakanı ve Müsteşarıydı. Bu 7 kişilik heyet çoğunlukla karar alarak, Danıştay’a ve Yargıtay’a kimin üye olacağını belirliyor. Yani sonuçta yargı eliti kendi içinde kooptasyon yoluyla üye seçen bir dar çevre hegemonyası ortayı çıkıyor.

Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay ve Danıştay üyeleri aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini seçiyorlar. Bu sistem, siyasi partilerin denetim altına alınması açısından ‘son derece başarılı’ sonuçlar verdi. Milli Güvenlik Kurulu’ndaki askerlerin gücünü arttıran sistemle, çember tamamlanıyordu.

Bu yolla, hükümetler yıkıldı, partiler kapatıldı, statükocu elitin ‘hoşuna gitmeyen’ kanun ve anayasa değişiklikleri ‘mükemmel bir şekilde’ engellendi. Sistem bir makine düzeniyle işledi.

Bir askeri darbe rejimini 30 sene koruyabilmek, büyük bir ‘başarı öyküsü’dür. Halkın ve demokrasinin aleyhine işleyen bu başarı öyküsünün temelini, küçük bir azınlığın toplum, Meclis ve hükümet üzerinde kurduğu hegemonya oluşturuyor.

Bu anayasa değişikliği paketi, bu hegemonyanın kırılmasına ‘izin veren’ girişimlerin en köklü ve en geniş çaplı olanı. Daha önce de bazı anayasa değişiklikleri gerçekleşti, ama yargı üzerindeki hegemonyanın ciddi oranda kırılmasına yol açacak olan bu paket, diğer girişimlerden çok farklı bir önem taşıyor.

Eskiden yalnızca Yargıtay ve Danıştay üyeleri tarafından seçilen 5 kişi yerine şimdi büyük çoğunluğu yargıçlar ve savcılar tarafından seçilen 20 kişilik bir yargıçlar kurulu oluşuyor. Bu 20 kişinin 7’sini Türkiye’deki tüm adli yargı mensubu hâkimler ve savcılar, 3 tanesini Türkiye’deki tüm idari yargı mensubu savcılar ve hâkimler, 1’ini Adalet Akademisi üyeleri, 3’ünü daha önce olduğu gibi Yargıtay üyeleri, 2’sini Danıştay üyeleri, 4’ünü de hukukçular arasından Cumhurbaşkanı seçiyor.

Bu rakamları yeniden okursak: Hükümetin şimdiki sistemde 7 üyeli eski HSYK’daki gücü 2/7 idi. Yeni değişiklik kabul edilirse hükümetin gücü 2/22 olacak. Hükümet kendi istediği doğrultuda bir karar aldırabilmek için üyelerin en az 10 tanesini kendi görüşü doğrultusunda ikna etmesi gerekecek. Bu 22 üyenin 15’ini hâkimler, savcılar, yüksek yargı mensupları kendi aralarından demokratik yöntemlerle seçecekler. Burada siyasetin ağırlığının artması değil azalması söz konusu.

Eskiden Yargıtay ve Danıştay’ın seçkin üyeleri HSYK’yı kendileri belirliyorlardı, yeni pakete göre bu yetki büyük oranda tüm hâkimlerin ve savcıların inisiyatifine geçiyor. Seçim tabana yayılmış oluyor.Yani eğer referandumdan evet sonucu çıkarsa, Türkiye’nin genel demokratikleşmesinin yanı sıra HSYK da kendi içinde bir demokratikleşme yaşayacak.
Eğer 13 Eylül sabahı bu madde değişmiş olursa, 12 Eylülcü sistemin en temel dayanaklarından biri kırılmış olacak. Gösterilen tepkiler,bu bağlamda şaşırtıcı değil. Böylesine köklü bir değişiklik adımının ‘birileri’ni rahatsız etmesi son derece doğal.

Haber Ara