Laikleştirme ve Müslümanlaştırma...
Londra'da yayımlanan Şark'ul Ewsat gazetesinin internet sayfasında, Thaer Abbas'ın Suat Kınıklıoğlu ile yaptığı bir mülakata yer verildi. İşte o çok ses getirecek röportaj..
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-09-01 18:28:00
ABBAS: Türkiye'nin şu anda bölgede yaptığı nedir?
KINIKLIOĞLU: Türkiye yeniden bölgeyle bütünleşiyor. Bunu söylüyorum, çünkü unutkan olan bazı insanlar, Türkiye'nin bölgeye yeni geldiğini düşünüyor. Tarihi bilen biri Türkiye'nin asırlardan beri bu bölgede olduğunu görür. Zaten rolü de Orta Doğu'da büyük bir destek ve memnuniyetle karşılanıyor. Ancak bu rol aynı zamanda ağır sorumlulukları da beraberinde getiriyor zira biz, arkasından hayal kırıklığı getiren kısa vadeli bir mutluluk kaynağı olmak istemiyoruz. Biz, Suriye, Irak, Lübnan ve Ürdün gibi komşularla yeniden bütünleşmek için sebatla ve gerçekçi bir şekilde çalışıyoruz. Geliştirilmesi mümkün ortak anlayışlar olduğuna inanıyorum. Buna karşılık Orta Doğu'daki dostlarımla konuştuğumda bize karşı çok hevesli olduklarını hissediyorum, özellikle de Özgürlük Konvoyu olayının ardından. Ancak sabırlı ve gerçekçi olmalıyız. Zira pek çok dostumuz bizden İsrail ile ilişkilerimizi koparmamızı istedi ancak Türkiye bu konuyu gerçekçi bir biçimde ele aldı ve İsrail ile ilişkilerini koparmaya kalkışmadı. Biz, Türkiye'nin Orta Doğu'da bütün taraflarla ilişkisi olan yapıcı bir oyuncu olmasını istiyoruz. Burada "bütün taraflar" sözlerine vurgu yapıyoruz, çünkü bazı ülkelerin bazı liderlerinin, Türkiye'nin rolüne karşı kuşkuları var. Her yerde söylediğimi size de söylüyorum, biz kimseyle rekabet hâlinde değiliz. Kimsenin rolünü almaya niyetimiz yok. Bizim kendi rolümüz var. Aynı zamanda da bölgedeki bütün ülkelerle iş birliği yapmak istiyoruz, zaten yaptığımız da bu. Sizlerin aracılığıyla Arap dostlarıma şunu söylemek istiyorum: İçiniz rahat olsun, birlikte çalışabiliriz. Bu role karşı tedirgin olmanıza gerek yok. Dış ilişkilerde Başbakanla, partiyle ve Parlamento ile çalışan biri olarak ben, bölgede yeniden rol almanın oldukça normal olduğunu düşünüyorum. Bizler Beyrut'u, Amman'ı, Şam'ı, Riyad'ı ziyaret ettiğimizde tam bir rahatlık ve yakınlık hissediyoruz. Orada bulunmamızın çok doğal olduğunu hissediyoruz, tıpkı büyük bir ailenin üyeleriymişiz gibi.
ABBAS: Büyük aile nedir?
KINIKIOĞLU: Orta Doğu veya İslam ailesi olarak niteleyebilirsiniz. Yakın olduğumuz bir aile. Tabii ki ihtilaflar var, zira Türkiye siyasi rejim olarak daha laik ve etkin bir demokrasiye sahip bir ülke. Türkiye'nin kuşkusuz Batı'da da bir ayağı var. Rejimimizde güçlü olduğumuz asıl noktalardan birinin, Müslümanların egemen olduğu bir toplumda etkin bir demokrasi inşa edebilmemiz olduğuna inanıyorum. Tabii ki demokrasimiz tamamlanmış bir demokrasi değil, bazı meseleler var ancak demokratik ilerlemeyi kitaplardan öğrenemeyiz. Rejimlerimizi deneyimle, birlikte yaşayarak ve uygulayarak düzeltebiliriz.
ABBAS: Orta Doğu'daki bu yeni role yaklaşımınız nedir?
KINIKLIOĞLU: Dizilerimizin, futbol takımlarımızın bölgede popüler olduğunu gördükçe gurur duyuyoruz. Buna karşılık biz de aynı şeyi yapıyoruz. Mesela ben Feyruz ve Um Kelsum dinliyorum. Etki tek taraflı değil, karşılıklı. Şunu da vurgulamak gerekir ki bölgeye yaptığımız dönüş, bizim bölgeyle ilgili büyük bir stratejimizin bir parçası. Biz sadece Orta Doğu'ya dönmüyoruz, aynı zamanda Balkanlar'a, Karadeniz'e, Kafkasya'ya ve Akdeniz'in doğusuna da dönüyoruz. Bu, Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu'nun hazırladığı, kitabında açıkladığı ve Başbakanımız ile uyguladığı bir strateji.
ABBAS: Bu ilke ne diyor?
KINIKLIOĞLU: Türkiye'yi Avrupa'nın bir tarafı veya NATO'nun güneydoğu köşesi olarak düşünmek yerine yedi bölgenin merkezi olarak düşünmeye dayanıyor. Türkiye Balkanlar'ın, Karadeniz'in, Kafkasya'nın, Doğu Akdeniz'in ve Avrupa'nın ortasında bulunuyor. Biz şu anda komşularımızla diyaloğumuzu derinleştiriyor, ekonomik ilişkilerimizi artırıyor ve doğrudan etkileşimi yüreklendiriyoruz. Vize uygulamasının kaldırılmasıyla beraber bu alışveriş hareketini artırıyor ve hem insanlara hem ürünlere hem de düşüncelere hareket özgürlüğü tanıyoruz. Biz, iş adamlarımızın Amman'a veya Beyrut'a vizesiz, doğrudan uçmalarını istiyoruz. Aynı şekilde tam tersini de yani iş adamlarının İstanbul'a vizesiz gelmelerini de istiyoruz. Geçen ay Beyrut'taydım. İki ülke arasında günde sadece bir sefer olduğunu sanıyordum ancak günde beş sefer olduğunu gördüm. Bu da Orta Doğu'daki bütünleşmenin büyük bir kanıtı. Şu anda 62 ülkeyle vize uygulaması kaldırılmış bulunuyor. Bu sadece Orta Doğu'ya değil, her tarafa yönelik bir strateji ve devam edeceğine de inanıyorum.
ABBAS: Bu politikalardan ne bekliyorsunuz?
KINIKLIOĞLU: Komşularımızla aramızda bir bağ yaratmak istiyoruz. Tıpkı AB'nin durumunda olduğu gibi Fransa ile Almanya arasında da başlangıçta böyle bir bağ kurulmuştu. Türkiye, Suriye, Irak ve İran arasında da benzer bir bağ var. Öyle ki aramızdaki ihtilaflar bu bağ sayesinde neredeyse yok olabilir, çünkü diyalogla çözülebilir. AB'nin özü de bu. Onlar da bir çeşit bağ kurdular, böylece aralarındaki savaşlar ve kavgalar eridi gitti. İş yapmak, komşularımızla ekonomik ve kültürel ilişkiler kurmak için de benzer bir ortam oluşturabilirsek bölgede işler değişir. Geçen hafta Avrupa Parlamentosuna gittim ve orada bu ilkelerden söz ettim. Hitap ettiklerimin gözlerinde buna inanmadıklarını gördüm. Onlar düş gördüğümüzü sanıyorlar ancak ben onlarla aynı görüşü paylaşmıyorum, çünkü bu bölgenin sonsuza kadar savaşlarla ve istikrarsızlıkla lanetli kalmaması gerektiğine inanıyoruz. Birileri bu hususta bir şeyler yapmalı, biz de kendi payımıza düşeni yapıyoruz. Bunun başarılı olup olmayacağını bilmiyoruz ancak hükûmet olarak gerçek bir çaba göstermekte kararlıyız. Gelecekte bölgede entegrasyonlar; Türkiye, Suriye, Irak, Lübnan arasında ortak ticari bölgeler göreceğimize inanıyoruz. Belki de Körfez petrolü, Irak üzerinden bize gelip buradan dünya pazarlarına gider. Ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerde de bir artış göreceğiz ve bu, sadece Türkiye için değil, herkes için iyi bir durum.
ABBAS: Burada AB'ye katılmak yerine bölgede başlatmaya çalıştığınız yeni bir tür birlikten söz edebilir miyiz?
KINIKLIOĞLU: Durum böyle değil.
ABBAS: Kendi birliğinizi mi kurmaya çalışıyorsunuz?
KINIKLIOĞLU: Hayır, Türkiye hâlâ AB'ye girmek istiyor. Ancak Türkiye'nin, Avrupalıların nihai tutumlarını belirlemelerini bekleyecek siyasi ve coğrafi sabrı yok. Türkiye'de "fazla naz âşık usandırır" diye bir söz vardır. Bir genç, güzel bir kıza serenat yapar ancak kız pencereye çıkmaz. Genç, kızı pencereye çıkmaya zorlayamaz ancak sonsuza kadar da bekleyemez ve başka bir pencereye gider.
ABBAS: Peki başka bir pencereye gidecek misiniz?
KINIKLIOĞLU: Düşünüyoruz.
ABBAS: Peki hâlâ Avrupa'nın penceresinin altında mı serenat yapıyorsunuz?
KINIKLIOĞLU: Evet, hâlâ öyle yapıyoruz. Yaptıklarımızın AB ile ilgili çabalarımızla çeliştiğini düşünmüyorum. Komşularıyla iyi siyasi ve ticari ilişkilerini koruyan bir Türkiye, AB için çevresiyle sorunları olan bir Türkiye'den daha değerli bir unsurdur. Bildiğimiz üzere Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan kimi AB ülkeleri, bu üyeliğin, Birliğin sınırlarını Suriye, Irak ve İran gibi "sorun yaratan" bazı ülkelere yakınlaştıracağını düşünerek itiraz ediyor. Ancak bu görüşlerinde onlara katılmıyoruz. Katılım çabalarımız nereye kadar gider bilmiyoruz ancak henüz teslim olmadık. Türkiye'nin bölgedeki cazibesinin bir kısmının, bir ayağının Batı'da olmasından ileri geldiğinin de farkındayız. Ayrıca Türkiye'nin içindeki kimi değişimler de Avrupa kriterlerine uyma çabasından kaynaklandı. Türkiye'de şu anda türünün tek örneği olan bir hükûmet var. Halk adamı olan, Müslüman bir Başbakanı var. Başbakan, başta Orta Doğu ile olmak üzere komşuluk ilişkilerinin kıymetini bildiği gibi Türkiye'nin Batı ile bağlarının önemini de biliyor. Kendisi Başbakanımız olduğu için çok şanslıyız. Zaten bu nedenle burada da Orta Doğu'da da geniş bir popülarite kazandı. Bir arkadaşım bana, Erdoğan'ın Orta Doğu'da herhangi bir ülkede başkanlığa adaylığını koyduğu takdirde kesinlikle kazanacağını söylemişti.
ABBAS: İran ile ilişkileriniz için ne diyeceksiniz? İran ile iş birliği yapıp rolleri ve nüfuzu mu paylaşıyorsunuz, yoksa çekişiyor musunuz?
KINIKLIOĞLU: İran komşumuz. Doğal gazın yüzde 11'ini ondan temin ediyoruz. Ancak uluslararası ilişkilerde üzerinde anlaştığınız veya anlaşamadığınız konular vardır. Biz şu anda İranlıları, Şii kimliğini veya Irak'taki Şiileri öncelikleri hâline getirmemeleri için uğraşıyoruz. Bizim için önemli olan Irak'ın istikrarlı olması ve Amerikalıların ülkeyi terk etmelerinin ardından normal bir ülke hâline gelmesi. Şiilerin veya Sünnilerin yönetimi ele almaları bizim için önemli değil. Daha önce de İranlılara, Irak'ta önceliğin istikrarlı bir hükûmet kurulması olduğunu söylemiştik. Ancak İran'da bizimle aynı fikirde olmayan taraflar var sanırım. Nükleer dosyaya gelince, diplomatik çabaların bu konuda esaslı olduğuna inanıyoruz. Uluslararası toplumla iş birliği yapma kararı almak İran yönetimine kalmış ancak bizim için asıl önemli olan istikrar. Türkiye, Irak işgalinin bir parçası olmadı. Bölgedeki meşruiyetimizin bir kısmı da bu işgale katılmayı reddetmemizden kaynaklandı. Türkiye olarak İran konusunu büyük bir dikkatle ele alıyoruz. Soruya dönecek olursak İran, Suudi Arabistan ve Mısır bölgenin esas devletleri ve biz, hiçbiriyle rekabet hâlinde değiliz. Ancak aynı zamanda bunların hiçbiriyle söz konusu dosyalarda tam ittifak hâlinde de değiliz ve bu çok normal, çünkü burası çok karmaşık bir bölge ve pek çok oyuncusu var.
ABBAS: AK Parti Türkiye'nin çehresini değiştirmeye çalışmakla suçlanıyor. Siz gerçekten de Türkiye'yi bir İslam devletine dönüştürmek için mi uğraşıyorsunuz? Şu anda Anayasa'yı değiştiriyorsunuz ve kimi zaman Osmanlı iktidarına dönmek istiyor gibi görünüyorsunuz?
KINIKLIOĞLU: Gündemimizde yeni bir Osmanlı İmparatorluğu yaratmak yok. "Yeni Osmanlıcılık" ifadesini kullanmadık ve onaylamıyoruz da. Bunun Arapların zihninde nasıl bir yansıması olduğunu biliyoruz, bu nedenle de bu konuda hassasiyet gösteriyoruz. Biz komşuluk politikası izliyoruz. İmparatorlukların artık yıkıldığı bir dönemde yaşıyoruz ve Türkiye de imparatorluk yaratmak gibi bir vehme kapılmış değil. İkincisi, Türkiye'nin çehresini değiştirmiyoruz, aksine Türkiye'nin kendisini yenilediğini düşünüyorum. Türkiye uzunca bir süre kimliğinden uzak yaşadı. Şimdiyse kimliğini yeniden keşfediyor ve kurumlarını dengeliyor. Ülkenin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu söyleyen sadece biz değildik, diğer partiler de bunu talep etti. Devleti ilk sıraya, halkıysa ikinci sıraya koyan bu Anayasa, 1982'nin ürünü bir Anayasa. Bizse demokratik bir hareket olarak halkı ilk sıraya, devleti de onun hizmetine koymak istiyoruz. Ne tesadüf ki bu ülkenin Müslüman bir halkı var ve biz, halkı kimliğiyle uyumlu bir devlette yaşatmaya çalışıyoruz ki bu çok doğal. Ancak yanılgıya düşmeyin, Türkiye laik bir Cumhuriyet. Ne AK Parti, ne de bir başkası ülkenin laik doğasını değiştirmek istiyor. Bizce Türkiye için ideal olan rejim, askerî darbelerin yıllar boyunca zorunlu kıldığı laikliğin o türü değil, modern laik rejim.
Bazıları 12 Eylül'de yapılacak referandumu, rejimi değiştirme çabası olarak yorumluyor. Bu doğru değil. Biz, siyasi hayata egemen bir partiyiz, Parlamentoda açık ve net bir çoğunluğa sahibiz, Başbakan Erdoğan halk tarafından sevilen bir isim ve Cumhurbaşkanı da partimizden gelen bir isim. Sorun, Türk muhalefetinin denge sağlayacak kadar güçlü olmaması. Bu nedenle de kimileri, bu dengesizliği bize rejimi değiştirmeye çalıştığımıza dair ithamlar yönelterek gerekçelendirmeye çalışıyor. Biz rejimi değiştirmeye çalışmıyoruz, aksine bundan mutluyuz. Partimiz rejimi değiştirmekle ilgilenmiyor, biz Anayasa'yı iyileştirmek istiyoruz ki bu demokratik hakkımız.
ABBAS: Ancak ordu ve Anayasa Mahkemesi ile aranızda siyasetteki nüfuzu azaltmakla ilgili bir çeşit çekişme var gibi görünüyor?
KINIKLIOĞLU: Bu doğru. Çünkü biz seçilmemiş insanların ülkeyi yönetmemesi gerektiğine inanıyoruz. Ben dört yılda bir sandığa gidiyorum. Yaptığım şey insanların hoşuna gitmezse bana oy vermezler. Ancak ordu ve Anayasa Mahkemesi kendileri için Anayasa'da belirlenmiş rolün dışında bir şey yapacak olurlarsa onlarla ihtilafa düşerim. Türkiye'de olan da bu. Ordunun da Anayasa Mahkemesinin de Meclis ile hükûmetin egemen güç olduğunu anlamaları gerekiyor ki sanırım şu anda bunu anlıyorlar. Türkiye şu anda doğal bir demokrasi olma yolunda ilerliyor. Türkiye değişti ve tarih bunu, AK Partinin iktidara gelmesinden on yıl sonra Türkiye'nin doğal bir demokrasiye doğru dönüştüğünü yazacak.
ABBAS: Referandumdan "evet" çıkacağını düşünüyor musunuz?
KINIKLIOĞLU: Tabii, kesinlikle.
ABBAS: Ne kadar oranla?
KINIKLIOĞLU: Tahminimce yüzde 57 olur. Kampanyamız çok iyi gidiyor ve Başbakan bu konuya uygun mesajlar veriyor, bunun için de her gün bir şehre gidiyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara