Irak’a yeni ambalaj
Irak’taki görevini sonlandıran 2. Piyade Tümeni 4. Tugayı’na bağlı ABD’li askerler Irak’tan Kuveyt’e çekilirken “Biz kazandık. Nihayet bitti.” diye bağrıştılar. Peki bu askerlerin kazandıkları tam olarak nedir? Ya nihayet biten şey?
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-30 01:35:00
Basının büyük kısmı 19 Ağustos’ta son muharip birliklerin Irak’ı terk edişine aldanıp çekilmenin lojistik yönlerine odaklanırken ve hatta bazı basın organları çekilmenin öngörülen tarih niteliğindeki 31 Ağustos’tan iki hafta önce gerçekleştirildiğine dikkat çekmeye çabalarken, pek çoğumuz Irak’ı ve Irak halkını unutma gafletine düşüyoruz. Ekonominin ön plana çıkmasıyla birlikte, savaştan dem vurmayı bir kenara bırakıyoruz.
Fakat bu durumun hafızayla ya da hayatını kaybedenlerin yâd edilmesi ve geride kalanlara acınmasıyla bir ilgisi yok. Bilakis savaşların unutulması söylemlerin tamamen kutuplaşmasına yol açıp; savaş mimarlarının kendi çıkar hesapları doğrultusunda savaşları halka pazarlayabilmelerini mümkün kılar.
22 Ağustos’ta Washington Post gazetesinde yayımlanan “Birliklerin Irak’tan Çekilmesine Dair Beş Mit” başlıklı yazısında Kenneth M. Pollack bu beş “mit”i şu şekilde sıralıyor: “Bu ay itibariyle ABD Irak’taki tüm muharip birliklerini geri çekti.” Pollack bu iddianın gerçekle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını; zira takriben ABD’li 50 bin askeri personelin Irak’ta bırakıldığı ve üstelik bu personelin büyük bir kısmının da muharip asker olup sadece isim değişikliğine uğradığını ifade ediyor. Irak’ta bırakılan birliklerin büyük çoğunluğu bundan böyle “muharip birlikler” olarak değil de “danışma ve yardım tümenleri” olarak adlandırılacak. Fakat bir güle başka bir isim verseniz gül yine güldür ve üstelik tümen ve personelin yapısındaki değişiklikler en alt düzeyle sınırlandırılmış vaziyette.
Durum buyken ABD ordusunun Irak’taki varlığını azaltıp geriden bıraktığı 50 binden fazla askere başka bir isim vermesi neye yarar ki? Bundan sonra ABD’li askerler terörist tehdit olarak algıladıkları unsurların peşine düşmeyecekler mi sanki? Ya da Amerikan ordusu Irak semalarındaki tam denetiminden bir gram olsun taviz vermeye yanaşacak mı? Irak’ta artık özerk yapıdaki Kürt bölgesinden tutun da, sevinçten ağzı kulaklarına varan askerlerin zafer çığlıklarıyla geçtikleri güneydeki Kuveyt sınırına kadar Irak’taki yaşamın tüm kesimlerinde etkisini gösteren ABD ordusu, bu etkisinden vazgeçmeyi kabul edecek mi?
Irak savaşı, savaşa dair kullanılan dil ve söylem bakımından ABD’nin en iyi idare ettiği savaşlar arasına girmeyi başardı. Savaşa karşı çıkanlar bile ortaya koydukları gerekçeler yönünden aldatıldılar: “Iraklıların ülke kontrolünü kendi ellerine alması gerekir.”, “Irak mezhepçi bir ülke ve ABD’nin bunu ıslah etmesi mümkün değildir.”, “Irak’ta batı tarzı demokrasinin tesis edilebilmesi imkânsızdır.”, “Saddam Hüseyin’in devrilmesi sevindirici bir gelişme olsa da, Saddam devrildikten sonra ABD’nin hemen çekilmesi gerekirdi.”… Bu tür fikirler “savaş karşıtı” olarak tanımlansa bile esasında bu iddiaların kökeninde, bize resmi medyada servis edilen safsatalar yatıyor.
Savaş karşıtı olarak adlandırılan oluşumların Barack Obama’nın başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından seslerini azaltmalarına şaşmamak gerek. Zira yeni başkan askeri öncelikleri Irak’tan Afganistan’a kaydırdı. Şimdi ise Obama yönetimi müdahaleci zihniyeti muhafaza etse de Irak savaşına yeni bir ambalaj giydiriyor. Bu minvalde Irak’taki yeni misyonun sorumluluğunu Dışişleri Bakanlığı’nın üstlenecek olması son derece manidar. Irak işgali daha pek çok şiddet ve ölüme gebe olsa da, bundan böyle askeri değil siyasi bir programın parçasıdır ve iyi bir halkla ilişkiler çalışmasına ihtiyaç vardır.
Irak’ta mevcut siyasi çıkmaz ve giderek şiddetlenen mezhep ayrılıklarından ötürü önümüzdeki aylarda atmasından endişe edilen şiddeti bundan böyle Dışişleri Bakanlığı takip edecek. Irak’taki bir askerlik şubesinde 17 Ağustos’ta El-Kaide tarafından düzenlendiği iddia edilen bir saldırıda 61 kişi yaşamını yitirmiş ve pek çok vatandaş da yaralanmıştı. Bu kapsamda Robert Tait Radio Free Europe’taki haberinde Iraklı yetkililerin, “Irak’ta Temmuz ayında 396’sı sivil 500 kişinin hayatını kaybetmesiyle Temmuz ayı son iki yıldaki en kanlı ay oldu.” şeklinde konuştuğunu belirtmişti.
Geçen Mart ayındaki seçimlerden buyana Irak’ta hükümet kurulamıyor. İktidardaki Şii gruplar arasında dahi etkisini gösteren siyasi kutuplaşma giderek daha keskin bir hal alıyor. Ülkedeki Sünniler ise, Saddam’a destek verdikleri şeklindeki asılsız iddialar nedeniyle toplu olarak aşağılanıyor ve kötü muameleye maruz bırakılıyorlar. Irak’ta ortalığa nefret tohumları serpiliyor ve ülkenin iç işleri dünyanın daha önce şahit olmadığı derecede yozlaşmış siyasiler tarafından idare ediliyor.
Washington, Obama’nın seçim kampanyasındaki vaatlerinden bir kısmının Kasım seçimleri öncesinde yerine getirilmesi gerektiğinin farkında. Bu nedenle ABD’nin Irak’ın askeri ve siyasi arenasından çekilme niyetinde olmadığı gerçeğini gizlemeye dönük bir yeniden ambalajlama kampanyası başlatıldı. Ayrıca Irak’ta giderek artan güvenlik endişesinin kontrol altına alınabilmesi için Dışişleri Bakanlığı’ndaki yeni sorumlular rakamlarla oynuyorlar.
Mesela Reuters, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü P. J. Crowley’in 2003 Irak işgalinden buyana özel güvenlik şirketlerinin pek çok kez yasaları hiçe saymakla suçlandığı Irak’ta “hükümet 7 bin özel güvenlik elemanı istihdam etmeyi planlıyor” şeklindeki sözlerine yer verdi.
Sayılarla oynamanın, sadece bir oyun olduğunu ve bunun ötesine geçemeyeceğini anlamamız önem arz ediyor. Tarihteki pek çok sömürgeci güç sömürgelerini doğrudan müdahalelerini minimum seviyede tutarak yerel güçlerin vasıtasıyla kontrol etmişlerdir. Irak savaşına karşı çıkan bizler, bu karşıt duruşumuzu egemen ülkelerin içişlerine yönelik müdahalelerin, dış istilaların ve işgallerin doğrudan doğruya uluslararası hukukun doğrudan ihlali anlamına geldiği ilkesine dayandırmalıyız. Zira asıl itiraz etmemiz, karşı çıkmamız ve meydan okumamız gereken unsur bu müdahaleci zihniyettir.
Binlerce Amerikalı babanın evlerine dönmesi güzel bir gelişme olsa da, yüz binlerce Iraklı anne ve babanın hiçbir zaman evlerine dönemeyeceğini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Aynı şekilde ABD liderliğindeki işgal nedeniyle mülteci durumuna düşen milyonlarca Iraklı hâlâ ülke içinde ve Ortadoğu’da dolanmaya devam ediyor.
Savaş, rakamları ve tarihleri ilgilendirmez; insanları, insanların hak, hürriyet ve geleceklerini ilgilendirir. Savaşı ve orduyu yeniden ambalajlayıp pazarlamak tarifsiz acılara mahkûm edilen savunmasız Iraklıların hak, hürriyet ve geleceklerini geri getirmeyecektir.
Gerçek şu ki bu savaşın bir galibi yok. Ve bu işgal için her şeyi diyebilirsiniz ama asla “bitti” diyemezsiniz.
(ramzybaroud.net, 26 Ağustos 2010, Ramzy Baroud)
SON VİDEO HABER
Haber Ara