'İsrailli Eş ve Arap Cariyeler'
Moritanya asıllı Timeturk yazarı ünlü Müslüman düşünür Muhammed Muhtar eş-Şankitî “İsrailli Eş, Arap Cariyeler” adlı makalesiyle Müslümanları uzun uzadıya düşünmeye davet ediyor ve şu öğütlerde bulunuyor;
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-29 05:28:00
“Amerika’nın Arap müttefiklerini küçük görüp İsrail’i kutsamasının en önemli nedenlerinden biri, Arapların siyaset, ekonomi ve medyada ki düşük performansı, Yahudilerin ise bu alanlarda en iyilerden olmalarıdır.”
Ve ne yazık ki bu başlık, zihinlerin kurguladığı bir hayal değil, strateji ve siyasetimizin gerçeklerinden biri.
Sözün sahibi Amerika siyasetinde güçlü bir nüfuza sahip milyoner yahudi “Haim Saban”…
ABD’nin ünlü New Yorker dergisi, 10 Mayıs 2010 sayısında Haim Saban’nın Amerikalı ve İsrailli siyaset adamlarına şöyle dediğini aktarıyor ; “Amerikalı yöneticiler, İsrailli eşi ile ilişkisinin Arap cariyeleriyle olan geçici ilişkilerinden daha önemli olduğunu bilmelidir.”
Saban, bu açıklamayı mart ayında ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in evinde verilen bir davette, Biden’in İsrail ziyareti öncesinde yaptı. Gülümsemelerden sonra Saban, Biden’den İsrail Kanal 2 Televizyonunda Amerika ve İsrail ilişkilerinin hiçbir şekilde zedelenmeyeceğini açıklamasını istedi. Biden’in de ziyaret sonrasında tam olarak uyguladığı gibi.
Amerika-İsrail-Arap ilişkisi bundan daha iyi ortaya koyulamazdı herhalde. Saban’ın konuşması biraz daha ayrıntılı olsa, şunları söylemeden geçmezdi:
1. Amerika ve İsrail Yahudi veya Protestan evliliği değil Katolik evliliği yaşıyor, bu evlilik bozulamaz.
2. Amerika’nın Arap cariyeleriyle ilişkisi, çıkar ilişkisidir. Cariyeler efendilerine görüş bildiremez ya da sesini yükseltemez.
3. Amerika-İsrail evliliğinde erkek tarafı İsrail’dir, cariyelerini küçük görüp kullandığı gibi eşini de kendi menfaatleri için kullanabilir.
Amerika’nın Arap müttefiklerini hor görüşü, küçümsemesi –ki dostuna bunu yapan düşmanına ne yapar bilemiyoruz- ve İsrail’i kutsaması, ekonomi, siyaset ve medya da kimin sözünün geçtiğine bağlı.
Neredeyse her gün şikâyetlendiğimiz Amerika’nın bu tutumu, aslında bizim öz güvenimizi kaybetmiş olmamız ve inançlarımıza ve işlerimize sıkı bağlanmayışımızdan kaynaklanıyor. Oysaki Yahudiler isteklerini elde etmek için var güçleriyle çalışıp, işin arkasını bırakmıyorlar.
İbret alıp, belki sorumluluklarımızı üstleniriz ümidiyle iki örnek vermek istiyorum;
Birincisi; “Haim Saban” Newyork Dergisi’nde de yazılan uzun biyografisi başarıları ile dolu. Amerika toplumunda yavaş yavaş yükselip bugünkü mevkisine nasıl geldiğine yer verilmiş. Saban, Mısır-İskenderiye asıllı İsrailli Yahudi bir ailenin oğlu. İsrail’de doğdu. Fransa ve Amerika’ya gitmeden önce İsrail ordusunda çalıştı. Şu anda Amerikan ve İsrail vatandaşı.
Haim Saban
Saban iş dünyasında büyük başarılar elde etti ve bu başarısını ABD’nin Demokratik Partisi’nde siyasi nüfuz elde ederek tamamladı.
Birçok kere İsrail’i korumanın en önemli amacı olduğunu dile getiren Saban, Amerika siyasetini etkileyecek şeyleri şöyle özetliyor; “Siyasi partilere mali destek, medyayı ele geçirmek, eğitim merkezleri kurmak.”
Bu üç maddeyi uygulayan Saban, Amerika Demokratik Partisinin en büyük destekleyicilerinden biri. Parti Ulusal Komisyon Binasının yapımına yedi milyon dolar bağışladı.
Aynı zamanda birçok basın-yayın şirketinin sahibi, Yahudi diplomat Martin Indyk’in yönettiği “Saban Ortadoğu Araştırmaları Merkezi”nin kurucusu. Merkezin kuruluşu için de on milyon dolar bağışlamıştı.
Martin Indyk
Bill ve Hillary Clinton ailesi mali desteği nedeniyle Saban’ın devamlı müşterilerindendir. Saban Clinton şirketine beş milyon ve yine William J. Clinton Başkanlık Kütüphanesi’ne beş milyon dolar bağışlamıştı. Hillary Clinton seçim kampanyalarını Saban’ın evinden yürütmüştü. Tüm bunlar Saban’a güçlü bir nüfuz kazandırdı.
Saban’ın hayatını ve siyasi rolünü bazı Arap iş adamları ve politikacılarla karşılaştırınca, neden Amerika’nın cariyesi rolüne girdiğimizi anlamak zor olmasa gerek.
Araplara karşı en kötü sözlerin söylendiği ve oyunların oynandığı New York şehrinde en büyük tüketici unvanını alan kişinin bir Arap işadamı olduğunu bilmek okuyucuya yetecektir. Bu unvanı kazanmasına rağmen Amerika medyasında hiçbir nüfuzu olmadığı gibi, hiçbir yayında ismi bile geçmiyor.
İkinci örnek ise davasına bağlı Yahudi bir gazeteci olan “Thomas L. Friedman”.
Siyonistler ve Araplar arasında ekonomik alandaki farklılıklardan bahsettikten sonra bir de kelime yarışında Friedman’ın rolüne bakalım;
Friedman gazetecilik hayatına Kahire’de Arapça öğrenerek başladı. Önce Lübnan İç Savaşı’nda Beyrut’ta sonra da Kudüs’te The New York Times gazetesinin muhabirliğini yaptı. Araplarla ilgili konular ve özellikle Filistin davası üzerine yetiştirildi.
Thomas L. Friedman
Şu anda aynı gazetede dış ülke yazarlığı yapan Friedman, çalışmalarını “Ortadoğu” ve “Küreselleşme” üzerine yoğunlaştırıyor. “Beyrut’tan Kudüs’e”, “Lexus Araba ve Zeytin Ağacı”, “Düz Dünya” kitaplarından bazıları.
11 Eylül saldırıları ile ilgili birçok makalesi yayınlandı ve “11 Eylül’den Sonra Dünya’yı Yeniden Keşfetmek” başlığı altında kitaba çevrildi. Friedman, kitabına “11 Eylül saldırılarından önce The New York Times gazetesinde dış politika yazarlığının yapabileceğim en iyi iş olduğunu düşünüyordum ve söylüyordum. Bu iş, sizi mevki sahibi bir turist yapıyor ve size bunun karşılığında birde ödeme yapılıyor..” diyerek başlıyor.
İşi ile eğlenmesinin sırrını “Nereye, ne zaman gideceğime kararı ben veriyorum, istediğim konuyu seçme özgürlüğüne ve elimin altında dünyayı araştırmak için sınırsız para harcama şansına sahibim” diyerek anlatıyor. İşini iyi yapabilmek ve halkına hizmet etmek isteyen her gazetecinin sahip olması gereken özgürlükler tabi bunlar…
Friedman’ın sahip olduğu fakat Arap gazeteci ve yazarların eksikliğini çektiği bu silahlar, medyanın da kimin elinde olacağına karar veriyor.
“Beyrut’tan Kudüs’e” adlı kitabında kendisini “Tüm kötülüklerine rağmen İsrail’e aşık” , Siyonizmle iftihar eden bir Siyonist olarak tanıtan Friedman, gazetede ki yüksek mevkisi sayesinde Arap yöneticilerin gözdesi.
Öyle ki Kuveyt Kültür Bakanı kendisini arayarak makalelerini şahsen yerel gazetecilere yollayıp Arapça’ya tercüme ettirdiğini söylüyor. Ürdün kralı Abdullah da kendisini evine davet ederek Müslüman hayır kuruluşlarının tehlikelerinden ve terördeki rollerinden bahsediyor! Yine Suudi Arabistan Kültür Bakanı, Amerika’da ki Yahudi nüfuzuna dikkat çeken bir gazeteci adına özür telefonu açıyor!
Buradan alacağımız öğüt;
Arap hükümetlerinin ve fertlerinin sorumluluğu üstlenme vakti geldiğidir. Tüm dünyaya sesimizi duyuracak yayın organlarına, araştırma ve eğitim merkezlerine olan ihtiyacımız had safhada.
Para ve kalem sahipleri bir araya gelip bu davayı sırtlanırsa, kim gelişmemizi engelleyebilir, bizi durdurabilir?
Her ne yaparsak yapalım, faydası da zararı da bize. İşini kaliteli ve tam yapan her bir yazar, iş adamı ve politikacı hedeflerimizi gerçekleştirmek için bir tuğladır. Haim Saban’ın zenginliği, Indyk’in diplomasideki nüfuzu ve Friedman’ın kalemi nasıl birleşiyorsa biz de başarıya ulaşabilir ve ümmetimizi kurtarabiliriz.
Çeviren: Rukayye Serdar
Yazarın diğer makaleleri için tıklayın
Raşid Hilafet, Raşid Toplum
Taassubun Yoksulluğu ve Kuru Dindarlık
Mezhepçilik batağındaki Iraklılara Çağrı…
Darfur, İslam Devleti rüyasının sonu mu?
Araplar ve İran... Düşmanın Tarifi Sorunu
SON VİDEO HABER
Haber Ara