Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Araplar ve İran... Düşmanın Tarifi Sorunu

Amerika'ya taparcasına bir bağla bağlı olan bazı Arap liderler, İran’ın Arap bölgesinde temel tehlike olduğu hususunda ısrar etmektedir.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-08-24 03:39:00

Araplar ve İran... Düşmanın Tarifi Sorunu
Muhammed bin el-Muhtar eş-ŞANKITİ / TİMETURK

Mantıkçılar “asıl” kavramını şöyle tanımlarlar; aşikâr bir şeyi açıklamak sorunu/problemi artırır. Ancak değerlerin değişiminde ve denge unsurlarının kırılma anlarında bilinenin tanımlanmasına ve aşikâr olanın açıklanmasına ihtiyaç duyulur. Bugün Arapların ve Müslümanların gerçeğinde İsrail’in düşman, Amerika’nın da bu düşmanın destekçisi olduğundan daha net bir şey yoktur. İran ve Arap Dünyasını çevreleyen diğer ülkeler, her ne kadar Araplarla durum çıkarları uyuşmasa, mezhebi kökenleri farklılık gösterse de düşman değildir.

Ancak Amerika’ya taparcasına bir bağla bağlı olan bazı Arap liderler, İran’ın Arap bölgesinde temel tehlike olduğu hususunda ısrar etmektedir. Bu konuda Arapların ve Farsların birbirleri hakkında taşıdıkları olumsuz önyargı mirası, Arap halkının büyük kesiminde görülen aşırı siyasi bilinçsizlik ve propaganda, ritim tutma mesleğini yürüten İsraillilerin teşvikleri de kendilerine yardımcı olmaktadır.

Netanyahu, Washington’u son ziyaretinde Amerikan İsrail Halk İlişkileri Komitesi (AIPAC) önünde yaptığı açıklamada şöyle dedi; “Hayatımda ilk defa şunu söyleyebilirim ki, Araplar ve İsrailliler bugün ortak düşmanlarıyla karşı karşıyadır”. (İran’ı kastediyor)

Eliot Abram da eklemede bulunarak The Wall Street Journal Gazetesi’nde kışkırtıcı ve belirleyici mahiyette şunları yazdı; “Ortadoğu’da tehlikeli bir çatışma bulunmaktadır. Ancak bu çatışma İsrailliler ve Filistin arasında değil, aralarında Mısır, Suudi Arabistan, Filistin yönetimi, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri bulunan müttefiklerimiz ile İran, Katar, Suriye, Hizbullah ve Filistinli bölücü gruplar arasındadır.

Burada şunu da belirtmek gerekir ki Eliot Abram yeni muhafazakârlar (Neo-conlar) olarak bilinen Yahudi aktivist aydınlardan biridir.

Yukardan Bakma Anlayışı

Arap-İran ilişkilerindeki gerginlik sadece siyasi değildir. Aksine bu gerginlik derin kültürel ve ırksal boyutlardadır. Arap ve Farslardan her iki tarafın kültürleri de, iki halk arasındaki ilişkilerin temeli olması gereken İslami kardeşlikten uzak; karşı tarafa yönelik bazı olumsuz önyargılar kapsamaktadır.

Araplardan çoğu Farslara yukardan bakmaktadır. Arapça sözlükte Farsların “acem” diye isimlendirilmesi hor görme manasını kapsamaktadır. Kelimenin türev anlamı ise hayvanlık ve bitkinlik arasındadır. “Acum” kelimesinin manası dilde tutukluktur. Ucema ise hayvan demektir. Farslar da kendilerini “Beni Ahrar” olarak isimlendirirken –Beşşar bin Berd’in şiirinde gördüğümüz gibi- Arapları, eski Araplarda köle manasında kullanılan ‘mevali’ kelimesiyle isimlendirmektedir.

Arap Edebiyatı ve haberleri, Farslar hakkında olumsuz önyargı ve onlara karşı üstten bakış içeren hikâyelerle dolmuştur. Bunun örneklerini mesela Müberred’in “Kamil” isimli, İbn Kuteybe’nin “Uyunu’l Ahbar” ve diğer kitaplarda bulmaktayız. İlginçtir, Kureyşten Nafi bin Cubeyr, bir cenaze gördüğünde ya da yanından geçtiğinde, cenazenin bir Kureyşliye ait olduğu söylendiğinde; “Allah’ım o benim kavmimden”, Arap derlerse; “Allah’ım o yiğittir”, mevali ya da acem geçiyor denirse; “Allah’ım onlar senin kulun, istediğini alır, istediğini bırakırsın” derdi.

Beni el-Hecim kabilesinin zahitlerinden biri; “Allah’ım Araplara mağfiret et, Acem’e gelince onlar senin kulların, işleri sana kalmıştır” derdi. El- Asmai, bir Arabın bir diğer Araba şöyle dediğini aktarır; “Bu acemlerin cennette bizim kadınlarımızla evleneceklerini düşünebiliyor musun? Diğeri şöyle der; “Sanırım öyle olacak, vallahi bu Salih bir ameldir”. Arap şöyle der; “vallahi bunu yapmadan önce boyunlarımızı ezmeleri lazım”. El Asmai kendisi şöyle der; “üç kişi hakkında gerçek ortaya çıkıncaya kadar alçaklıkla hükmedilir: “Birincisi, bir toplantıda kendisinden şarap kokusu gelen adam, ikincisi Mısır’da bir Arabın Farsça konuştuğunu işittiğinde ve son olarak da yol üzerinden kaderi tartışandan.” Irki üstünlüğün bir insanı sırf kendi dilini konuşuyor diye alçaklıkla suçlamanın ne boyutlara vardığına bir bakın!

Farslara karşı bugün bile bazı Araplarda gördüğümüz bu üstün görme zihniyetinin yanında bazı Farslarda da Araplara karşı intikamcı bir anlayış bulmaktayız. Fars Edebiyatı’nda en büyük epik şiir sayılan Şahname’nin yazarı Firdevsi, Araplara karşı derin bir hor görmeyi ifade etmekte, İran’daki İslami Fetih için de şöyle demektedir; “Araplar işi, deve sütü içip ve kertenkele eti yemekten Pers krallarının taçlarına tamah etmeye kadar vardırdılar. Yazıklar olsun sana dönen zaman”.

Arapça yazan bazı Fars şairleri de Farsça yazan Firdevsi’den farklı değildir. Aksine kullanılan kalıplar arasında müthiş benzerlik görülmektedir. Abbasiler döneminde yaşamış Fars Şu’ubi şairlerinden Ebû İshâk el-Mutvikilî’nin Araplara hitaben şu sözünü okuyun:

Cem’in soyundan gelen şerefli kimselerin oğluyum
ve Acem hükümdarlarının mirasına sahibim…
Sularını ve topraklarını derhal geri istiyorum
Kim hakkında vazgeçerse geçsin ben geçmeyeceğim
Koyunlarınızı gütmek ve kertele yemek için
Artık Hicaz’daki topraklarınıza geri dönün…


Yine Fars asıllı şair Beşşar bin Burd ise;

Ey çoban annenin ve çoban babanın oğlu,
Hür insanların çocuklarıyla övünme yarışına giriyorsun? Zarar ve yenilme bakımından bu sana yeter...
Sen, temiz suya susadığın zaman, havuzda köpekle ortaklaşa su içmekteydin.
Sen, kızartılmış pislik böceğinin başını diş ucuyla kırarak yersin.
Yemeye alışkın olmadığın için bu beldelerin kekliğine önem vermezsin.


Fars edebiyatında Araplar hakkındaki olumsuz önyargı, Amerikalı araştırmacı Joya Blondel’in “Yeni Fars Edebiyatı’nda Arapların İmajı” isimli kitabında ayrıntılarıyla açıkladığı gibi hala mevcut. Buna mukabil bazı Arap milliyetçiler ve Selefi İslamcılar bugün, Farslıları korkaklık, iki yüzlülük, pornografi ve hatta Mecusilikle suçlamaktadır.

Görünen o ki fotoğraf siyah-beyaz değil aksine karma ve renkli bir resim. Buna rağmen bazı Arabların kitaplarında İranlılar yönünde ve bazı İranlıların kitaplarında da Araplar yönünde oldukça olumlu bir imaj bulunmaktadır. Örneğin ünlü seyyah İbn Batuta bir gezisinde İran’ın Şiraz Şehri sakinlerini “güzel görüntülü ve temiz elbiseli” diye vasfetmektedir. Ayrıca şöyle demektedir ; “Şiraz ehli; özellikle de kadınları saliha, din ve iffet ehlidir. Onlar çarşaf giyerler, her tarafları örtülüdür, yüzlerine de peçe takarlar ve hiçbir yerleri görünmez. Ayrıca sadaka verir, diğer ihtiyaç sahiplerini kendilerinden önde tutarlar. Yeryüzünde Kur’an’ı Şiraz ehlinden daha güzel okuyan kimse yoktur.”

Diğer yandan Ömer el-Hayyam, Sadi eş-Şirazi, Hafız eş-Şirazi, Celaleddin er-Rumi gibi İran’ın en büyük şairlerinden bazılarının Araplara tutkun olduklarını ve onlardan aşırı bahsettiklerini görmekteyiz.

20. yüzyılın başında ve ortasında iki taraf arasında derin bir ihtimam ve zengin kültür değişimi söz konusuydu. Bunu Mısır edebiyatındaki önemli isimlerden Abdulvahhab Azam, Ahmet Rami, İbrahim Dasuki Şeta ve diğerlerinin Fars şiiri eksenindeki çalışmaları inceleme ve tercümelerinde bulmaktayız. Aynı şekilde İranlı İslamcıların Arapça yayınlanan İslami düşünceye önem verdiklerini de görmekteyiz. Şu anki İran Cumhuriyeti mürşidi Ayetullah Ali Hameney’in Seyyid Kutub’un “Kur’an’ın Gölgesinde” isimli kitabını Farsça’ya çevirdiğini bilmemiz bile yeterlidir. Ayrıca İran eski Devlet Başkanı Muhammed Hatemi’nin danışmanı Dr. Ali Nuri Zade de çağdaş Arap şairlerinin en önemli çalışmalarını Farsça’ya çevirmiştir. Ancak bu iletişim Irak-İran savaşının başlangıcı ve tekfirci akımların tırmanışı ve Amerika’nın bölgeye nüfuzunun artmasıyla başlayan yabancılaşma sonucunda ölmüştür.

Düşman Oluşturma ve Felaketi Çağırma Mantığı

Bu arada son zamanlarda yayınlanan bazı stratejik incelemelerde İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırma ihtimalinden, İran-Amerika ve İran-Arap ilişkilerinden bahsedildi. Burada önemine binaen 4 önemli araştırmayı aktarıyorum;

- “Study on a Possible Israeli Strike on Iran’s Nuclear Development Facilities / İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini vurma ihtimali hakkında bir inceleme”. Bu araştırma 114 sayfadan oluşup Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi tarafından hazırlanmıştır.
- “Israel and a Nuclear Iran / İsrail ve Nükleer İran”. Bu çalışma da 96 sayfa olup Tel Aviv’deki Stratejik İncelemeler Merkezi Jaffee’den Ephraim Kam editörlüğünde İsrailli bir grup yazar tarafından hazırlanmıştır.

- “Saudi-Iranian Relations since the Fall of Saddam / Saddam’ın Düşüşünden Bugüne Suudi Arabistan-İran İlişkileri”. 158 sayfalık bu incelemeyi Amerikan Rand Kurumu hazırlamıştır.

- “Dangerous but not Omnipotent: Exploring the Reach and Limitations of Iranian Power in the Middle East / Tehlikeli Ancak Güç Yetiremez: Ortadoğu’da İran Gücünün Boyutlarının ve Sınırlarının Ortaya Konması”. 233 sayfalık bu inceleme de Rand Kurumu tarafından hazırlanmıştır.

Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi “Center for Strategic and International Studies” (CSIS)’nin araştırması bunlar içinde en önemlisi olarak görülmekte. Çünkü bu araştırma, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini vurma ihtimali üzerinde duran resimler ve haritalarla desteklenmiş ayrıntılı bir askeri çalışmadır. Bu araştırmada, Arap-İran ilişkileri açısından en önemli ve tehlikeli nokta, kitabın iki yazarının, İsrail’in İran Buşehr nükleer reaktörünü vurmasının etkilerinden bahsetmeleridir.

İki araştırmacı, Buşehr reaktörünün vurulmasının, reaktöre yakın oturan binlerce kişinin hemen öleceğini, sonra da radyoaktif sızıntı sınırı dâhilinde yaşayan yüz binlercesinin kansere yakalanacağını açıkladı. Bu ölümcül daire de kesin olarak Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsamaktadır.

Okuyucu bu araştırmadan ve ortaya çıkardığı korkunç felaket sonuçlardan şaşkınlık içinde kalmaktadır; bazı Arap liderler, İsrail ve Amerika’nın İran’ı vurmasını teşvik ederken nasıl da insani duygularını, siyasi basiretlerini kaybetmiştir! Bu liderler yüz binlerce İranlı masuma karşı İslami ya da insani bir duygu beslemiyorsa bile radyoaktif sızıntının etkisi altında kalacak İran’a komşu Arap halkına karşı da mı milliyetçi-ulusal duygu beslememektedirler?

Son dönemde yayınlanan bu stratejik araştırma “Ilımlı Arap Kampı” ismi verilen liderlerde geri kafalılık bulunduğuna ve stratejik hislerinin zayıf olduğuna işaret etmektedir. Bu dört inceleme, İran’ın nükleer programının şişenin dar boğazından çıktığı ve artık durdurulamaz olduğu, artık Amerika ve İsrail için İran’ı şu andan itibaren nükleer bir devlet olarak kabul etmenin en doğru karar olacağı sonucuna vardı. İsrailli araştırma da hem vaktin hem de uluslararası koşulların İran’ın lehine olduğunu ortaya koydu.

Rand kurumunun araştırmalarına gelince, Amerika’nın İran’ı bastırmak için Arap müttefik halkası oluşturmaya çalışmasının bir işe yaramayacağını ortaya koydu. Belki de bu Arap siyasetinden bazılarının paniğe kapılmalarının ardındaki sırdı. Bu şahıslar, zaten kendilerinin başka bir değeri olmadığını düşünmekte iken Amerikan stratejisine hizmette vazifelerinin kıymetinin iyice azaldığını hissetti.

Amerikalı Liderlere Nasihatler

Rand ve Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi (CSIS)’nin olmak üzere iki Amerikan kurumundan yayınlanan 3 araştırma Amerikalı liderlere şu nasihatlerde bulunmaktadır:

• İranla şu andan itibaren pervasızca saldırı mantığıyla değil caydırıcı ve kontrol mantığıyla muamele edin. Aksi takdirde çatışmanın sonucu aralarında Amerika ve İsrail de olmak üzere her taraf için bir felaket olacaktır.

• Bölgede İran’ı da kapsar şekilde bölgesel sistemin geliştirilmesi. Bu da Arap devletlerini istese de istemese de İran’ı körfez bölgesi sisteminin kurallarının bir parçası olduğunu kabul etmeye itmektedir.

• İran’ın bölgedeki çıkarlarının ve beklentilerinin gözetilmesi. Bunların arasında da stratejik olarak şu anda etkileyen değil etkilenen konumda olan Arap bölgesinde kendisine nüfuzdan pay verilmesi gelmektedir.

Öte yandan, İsrail’de yapılan araştırmada ise şu andaki İbrani devletinde ipleri ellerinde bulunduran radikal sağcı liderlere, İsrail’e ulaşması mümkün nükleer silah donanımlı İran’la anlaşmak için aklen ve pratik olarak kendilerini şimdiden hazırlama tavsiyesinde bulunmaktadır. Ayrıca İran tehlikesi varlığı çerçevesinde propaganda yapmak ve tırmanışa sebep olacak bir dil kullanmaktan kaçınmasını, onunla beraber yaşamanın yollarını aramasını, nükleer karşılaşmanın önünde bir set oluşturacak vasıta olarak Filistin meselesini hemen çözmesini tavsiye ediyor.

İran’ın Nükleer Gücü Araplar İçin Avantaj Olabilir

Arap-İran ilişkileri, Dr. Ali Nurizade’nin de betimlediği gibi “sevgi ve nefret”in karışık olduğu garip bir ilişkidir. Körfez’de yaşayan Araplar, İran’a coğrafi olarak en yakın insanlar olsalar da kültürel açıdan en uzak olanlarıdır. Bunu hala bazı Arap Körfez ülkelerinde İranlıları tanımlamak için kullanılan Acem manasındaki “Aymi” (İranlı olduğu halde Körfez ülkeleri vatandaşlığı taşıyan kimseler için kullanılan özel kelime) kelimesinden de anlamak mümkündür.

Şüphesiz tüm kültürlerde olumsuz önyargı görüntüleri mevcuttur. Ancak bilinçli ülkeler bu kötü imajları parçalamakta ve önyargıları kaldırarak bir toplumun gelecekte zalim ya da mazlum geçmişe bağımlı kalmasını engellemeye çalışmaktadır. Bugün bir Afrikalı bir zencinin Amerika’yı yönetiyor olması bize örnek olarak yeter artar bile… Halbuki, Amerikalılar, geçmiş yüzyıllarda zencilerin evrim sürecini tamamlayıp tamamlamadıklarını ya da insan ve maymun karışımı bir nesilden geldiklerini tartışmaktaydı.

İran’ın elinde nükleer silah bulunması, İsrail-Amerika perdesinin Arap karar yapıcıların gözlerinin üzerinden kalkması şartıyla tüm Müslümanlar için övünç, Araplar için izzet kaynağı, stratejik konumlarının bekçisi ve Siyonist güç tarafından haklarının ihlaline karşı koruyucusu, uluslar arası destekçisi olabilir.

Araplar için İran’ın nükleer silah sahibi olmasının önemine delil olarak, Tel Aviv Üniversitesi’ndeki İran Araştırmalar Merkezi’nin yaptığı ve sonuçlarını 01.01.2009 tarihinde İsrail’in Ha’aretz gazetesi’nin yayınladığı anket yeterlidir. Bu ankete göre, İran nükleer silah sahibi olduğunu ilan ettiği takdirde İsraillilerin dörtte biri İsrail’den göç etmeyi düşünmekte…

Suriye İran’la müttefik görünmektedir. Katar da İran’a karşı olumlu tarafsızlığını sürdürmektedir. Sadece bu iki Arap ülkesinin liderleri bölgedeki yeni siyasi ölçüleri kavramış durumdadır. Ancak diğer Arap liderler, halklarının gidişatı için bir plan kurmak yerine kendi nefisleri için düşünmekten dahi aciz görünmektedir.

Netanyahu’dan dost ve düşman tarifi için ders bekleyenlere yazıklar olsun!

*Moritanya asıllı Müslüman düşünür ve yazar.

Bu makale Defne Bayrak tarafından www.timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara