Akşam bültenini gururla izlediniz mi?
Milli Gazete yazarı Ayhan Demir, "Bizi bir Hırvat'a rezil ettiniz" diyen Bosnalılardan, kendini haber bülteninde gururla izleyen saldırganlara kadar olaylı iftarı ele aldı
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-24 14:13:00
İŞTE O MAKALE
Yıktın Perdeyi Eyledin Viran
Milli Görüş Hareketi'nin, kırk yıllık tarihinde ilk ve en önemli slogan, "Önce ahlâk ve maneviyat" oldu. Ancak ahlâkın yanına nezaketi, maneviyatın yanına samimiyeti bir türlü koyamadık. Öyle ki, 'Ahlâk Nizamı' kurmak için yola çıkan insanlar, bugünlerde, kardeşlerini rencide etme yarışı içerisindeler. 'Manevi Kalkınma' hamlelerini hayata geçirme iddiasında olanlar, hiçbir manevi değer tanımaksızın, kardeşlerini bertaraf etme uğraşı içerisindeler. Netice, 'Kalın Türk' yerine, 'Kaba Türk.'
Mesela, 21 Ağustos Cumartesi akşamı davet edildiğimiz Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı'nın iftarına gittiğimizde, aklımızın ucundan bile geçmeyecek, rüyada görsek hayra yormayacağımız, inanılmaz şeyler yaşadık. Düşmana bile söylenmeyecek sözler, vazife şuuruyla, bir kardeşten diğerine söylendi. Düşmana saldırırcasına, itaat şuuruyla, bir kardeş diğerine saldırdı.
Bizler kırk yıl boyunca "Müslümanlar kardeştir" sözünün içini doldurmaya gayret ettik. Mısır'dan Bosna'ya, Pakistan'dan Makedonya'ya, Fas'tan Kosova'ya, Tunus'tan İran'a, Malezya'dan Çeçenistan'a, Sudan'dan Filistin'e uzanan geniş bir yelpazede, daima Müslümanlar lehine, projeler geliştirdik. İcraat ve söylemlerimizle, hesapları, oyunları, geleceğe yönelik planları bozmak için gayret gösterdik. Adil Düzen ve Yeniden Büyük Türkiye gibi projeler ile yerel, Yeni Bir Dünya ve D-8 gibi projeler ile dünya ölçekte akışı değiştirmeye talip olduk. Gerek düzenlenen kayda değer mitingler, gerekse yapılan yardımlar ve diğer girişimlerle; Çeçenistan direnişinde, 1992-95 Bosna Savaşı'nda, Cezayir, Karabağ, Keşmir, Sudan veya Etiyopya meselesinde, Afganistan, Filistin ve Irak'ın işgalinde en aktif siyasi duruşu sergiledik. Ancak geçtiğimiz hafta ülkesinde yaşanan sel felaketi hakkında bilgi vermek üzere kürsüye davet edilen, Pakistan İstanbul Başkonsolosu Yousof Juraid, bu iftarda atılan sloganlar sebebiyle konuşmasına başlayamadı. Başkonsolos kürsüde sloganların kesilmesini beklerken, masalar devrilmeye, tuzluk, kaşık, bıçak gibi bazı şeyler rastgele atılmaya başlandı. Atılan tuzluklardan bir tanesi D-8 üyesi ülkelerden biri olan Pakistan İstanbul Başkonsolosu Yousof Juraid'in kafasını sıyırarak yere düştü.
Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı'nın iftar davetine, D-8 üyesi bir diğer ülke İran'ın İstanbul Başkonsolosu Mahmoud Heidai, Irak İstanbul Başkonsolosu Ahmed Al Kamaly, Sudan İstanbul Konsolosu Adil Bashir Hassan, Filistin Başkonsolosu Abdülkerim Khatip de katılmıştı. Ancak atılan sloganlar ve darmadağın edilen iftar sofraları sebebiyle huzur içerisinde iftar edemeden salondan ayrılmak durumunda kaldılar.
O iftara katılan bir ülke daha vardı ki, onun konumu, hepsinden ayrı hepsinden özeldi. 1992-95 yılları arasında her gün gözyaşı döktüğümüz, hanımların kolundaki bileziği, kulağındaki küpeyi Müslüman kardeşlerine yardım için gönderdiği, şehit Selami Yurdan gibi her şeyini ardında bırakıp, insanlık onurunu kurtarmak üzere gittikleri Bosna-Hersek'in İstanbul Başkonsolosu Brane Pecanac da iftara davet edilmişti. Bir Hırvat olan Pecanac, o gün orada olup biten her şeyi gördü. İftar soframıza misafir ettiğimiz bir Hırvat'a rezil olduk. Kötü haber tez yayılır derler. Haberi internetten takip eden Bosnalı Müslüman kardeşlerimizden bazılarıyla, ertesi gün telefonda görüştüm. Utana sıkıla olan biteni izah ettiğimde, hepsi aynı tepkiyi verdiler: "Bizi bir Hırvat'a rezil ettiniz!"
Gerçekten merak ediyorum, o akşam oradaki iftar sofrasının dağıtılmasında şu veya bu şekilde parmağı olanlar, haber bültenlerinde kendilerini seyrederken ne hissettiler? O görüntüleri, evde kendilerini bekleyen, anne ve babalarına, eşlerine ya da çocuklarına gururla seyrettirebildiler mi? "Bak bu tuzluğu atan benim", "bu sofrayı ben dağıttım", "o elinde bıçak olan benim" diyebildiler mi? Kur'an-ı Kerim okunurken susmak yerine hafızı susturanlar, ezan okunurken düdük ötürenler, bize hurma ve su yerine kanla iftar ettirmek isteyenler, dua edilirken beddua edip slogan atanlar, kazandıkları zaferin verdiği huşu ile alınlarını secdeye götürüp, teravih namazlarını kılabildiler mi?
Peki, kardeşlerine bir Ramazan sofrasını dahi çok görenler, o akşam verilen iftara davet edilen misafirlerin ve basın mensuplarının önünde rezil etmeye çalıştıkları Saadet Lideri Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ile aralarında ne kadar büyük bir feraset ve ufuk farkı olduğunu biliyorlar mı? İşte tam bu kadar: "Kim ne yaparsa yapsın, ben ve arkadaşlarım kararlı tutumumuzu sürdüreceğiz. Asla üslubumuzu, tavrımızı, bize yakışan üslubun dışına çıkarmayacağız. Bizim bu anlamda üzüldüğümüz olay sadece şudur; çok nezih bir şekilde başlayan iftar sofrasında misafirlerimize de taciz oldu. Yerli ve yabancı misafirlerimizin üzüldüğü bir tatsız olaya dönüştü. Bunlar olur biter. Sabrımızı deniyorlar. Biz de sabrımızı, kararlılığımızı sonuna kadar koruyacağız ve yolumuza devam edeceğiz. Bu tür ufak olaylarla hiçbir şekilde yolumuzdan dönmeyiz. Hedefimiz, bu arkadaşlar da dâhil olmak üzere ülkede "Yeniden Büyük Türkiye" hedefine gönül vermiş herkesi toplayarak yolumuza devam etmek, bu ülkeyi dünyanın en büyük ülkesi haline getirmek."
Saadet Lideri Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'un bu sözlerine hak vermek için, şu veya bu taraftan olmak gerekmiyor. Kötü niyetin karşısında olmak ve doğruyu söylemekle mükellef olduğunu hissetmek; Milli Görüş fikriyatına hesapsız ve plansız gönül vermiş olmak yeterlidir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara