Michael Rubin savaşa mı çark etti?
Michael Rubin'in makalesi İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek için kuvvet kullanma çağrısını açıktan dile getirmiyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-21 05:05:00
Tatildeyim, bu yüzden konuyu kısa keseceğim. Bugün AEI’nin (Amerikan Girişim Enstitüsü) web sitesinde Michael Rubin’in bir makalesine rastladım. Michael Rubin, Richard Perle’in himayesindeki bir kişidir. Ve eğer yanlış hatırlamıyorsam (Michael geçmişte yaptığın gibi, yanılıp yanılmadığımı lütfen bana bildir) oradaki muhalefetin kökünü kazır diye ABD veya İsrail tarafından İran’a askeri saldırı düzenlenmesine karşı çıkan az sayıdaki katı Neo-muhafazakârlar arasında yer alıyor. Fakat New York Daily News gazetesinde yayımladığı bu yazısında eski fikrinden çark edip bir ABD saldırısını son kertede destekleyebileceğini öne sürüyor.
Nükleer Silahlar İran’ı Nasıl Dönüştürecek? Güçlü Silahlara Sahip Olmak Devrim Muhafızlarını Niçin Güçlendirecek?
Michael Rubin* | New York Daily News
Başkan Obama İran'ın nükleer silahlar edinmesinin "kabul edilemez" olduğunu söylese de İslam Cumhuriyeti'nin bir bomba yapma olasılığına boyun eğmiş gibi görünmektedir. İranlı liderler yaptırımlar karşısında meydan okuyorlar. Örneğin, 8 Ağustos günü, Dini Lider Ali Hamaney’in sözcüsü olan Kayhan gazetesi şunu ilan etti: "İran Batı'ya teslim olmanın yol açacağı itibar kaybından daha büyük bir zarar düşünemiyor ve nükleer güç olmayı da kendine en büyük kâr sayıyor."
Arap ve İsrail gazeteleri, resmi ziyarette bulunan Amerikalı yetkililerin İran’ın bomba yapması durumunda ona karşı bir nükleer savunma şemsiyesi açabileceklerini söylediklerini, bunun da Obama’nın askeri gücü engellemeyi desteklediğinin fiilen kabulü anlamına geldiğini kaydediyorlar.
Bugün, nükleer bir İran’ın nasıl davranacağına dair stratejik tartışmalar yürütülmekte: İsrail’i bombalar mı acaba? Terörist grupları destekler mi? İran bölgede daha fazla saldırganlaşır mı? Ancak, pek tartışılmayan konu, nükleer silahların bizzat İran’ı nasıl değiştireceğidir. Hepsinden daha köklü dönüşüm bu olabilir.
Öte yandan en kötü durum senaryosu şudur: Tartışmalı bir noktada ayakta duran bu rejimde, hakiki inananlar, son anlarında, İsrail’i yıkma veya Amerika’ya hasar verme amacını gerçekleştirmek için bombayı fırlatabilirler.
İran nükleer silahlar geliştirdiği zaman onların komuta ve kontrolü Amerika'nın öncelikli istihbarat hedefi olacaktır.
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın soykırım söylemi Batı’yı şoke ediyor. Bombayı o mu kontrol edecek? Pek sanmıyorum. İslam Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanı dini lidere bağlıdır. Hamaney İran'daki nihai siyasi otorite olabilir, ancak emir subaylarını taşıyan bir savaş gemisi filikası gece ve gündüz onu gölgede bırakabilir mi? Bu da pek mümkün değil. Ayetullah buna izin vermez.
Mülkiyet, hukukun % 90'dır. Ve bu anlamda, gün be gün İslam Devrim Muhafızları Kolordusu -ki cephaneliğin “sahibi” olacaklar- onu kontrol edecek. Bu bir teselli değil: Devrim Muhafızları, İran'ın en radikal ideologlarını içermekle kalmayıp, aynı zamanda Batılı analistlerin nazarında büyük kara bir kutu olarak kalmaya devam ediyor.
Profesörler İslam cumhuriyetinin siyasi yelpazesindeki radikaller, reformcular ve pragmatistlerden bilgiççe söz etseler de, hiç kimse İran'ın ideolojik ordusunun içindeki hizipler hakkında fazla bir şey bilmiyor. Hiçbir Amerikalı yetkili, bombayı kontrol edecek İranlı generalin sadece İran’ı savunma derdindeki bir pragmasit mi yoksa Gizli İmam’ın dönüşünün anahtarının tek bir tuşluk uzaklıkta olduğuna inanan biri mi olacağını kesinkes bilmiyor.
En kritik soru şu: Hakkında daha önce bir çok kere ciddi bir rahatsızlık geçirdiği yönünde söylentiler çıkan 71 yaşındaki Hamaney ölürse ne olur? Teoride, 86 din adamından oluşan bir müzakere kurumu olan Uzmanlar Konseyi yeni dini lideri seçer. Fakat İslam Cumhuriyeti nükleer bir cephaneliğe sahip olduğunda, bu ileri gelenler komisyonu belirleyici konumda olmayacak; İran'ın nükleer silahlarını kontrol eden kimse o, belirleyici konumda olacak. Bu demektir ki, Konsey ona karşı cephaneliğin muhafızının sadakatinin belirsiz olduğu bir lideri seçmeyecek, çünkü bu, kralı çıplak bırakma riskini taşımaktadır.
Bu nedenle nükleer bir bomba, Devrim Muhafızlarını belirleyici konuma getirir. İlk İran nükleer bombası montaj bandından çıkar çıkmaz iktidar köklü bir şekilde sonsuz bir döngüye kayar. İran toplumundandaki en radikal unsurlar liderleri belirler ve kafalarındaki kişileri sonraki kuşağın liderleri olarak atar.
Son olarak, derin bir endişe var: İran’daki demokrasiye ve gençlik hareketine ne olur? Geçen yaz, İranlıların seçim dolandırıcılığını protesto etmek için sokaklara sel gibi akın etmeleri Batı’nın hayal gücünü ateşledi. Yeşil Hareketin içindeki bazı kişiler mevcut rejim gibi nükleer silahlara sımsıkı sarılacak olsa da, dini lidere ağır laflarda bulunan sloganlar köklü bir değişimi ima etti.
Öte yandan Amerikan halkının coşkuyla karşılayacağı şey ise kendi rejimlerinin nükleer silah edinmesinin ardından ayaklanacak İranlılardır.
Böyle bir durumda, eğer yeni nükleer Devrim Muhafızları varlıklarının ülke içinden gelen bir tehditle karşı karşıya olduğunu aniden hissederlerse olası üç senaryo söz konusu olur. Rejimin intihara eğilimli olmadığını düşünenler caydırıcılığa başvurup ortalığa korku salacaklar. Devrim Muhafızları kendi yaşamlarını sağlama almak için dünyaya şantaj yapabilirler. Ayrıca kaçışlarını finanse etmek için silahları satıp sıvışabilirler.
Öte yandan en kötü durum senaryosu şudur: Tartışmalı bir noktada ayakta duran bu rejimde, hakiki inananlar, son anlarında, İsrail’i yıkma veya Amerika’ya hasar verme amacını gerçekleştirmek için bombayı fırlatabilirler. Herşeyden önce onlar, suçlu rejim yıkıldığı takdirde dünyanın yeni İran’a karşı misilleme yapmayacağını biliyorlar.
İran’ın nükleer kapasitesini inkâr etmek zor seçimler gerektirir. Obama yönetimi o seçimlerden kaçınmak için engellemeyi ve caydırmayı kabul etmeye hevesli görünmektedir. Ne var ki kaçamak karar almak liderlik değildir ve ölümcül sonuçlar doğurabilir.
*Michael Rubin AEI’nin (Amerikan Girişim Enstitüsü) Ortadoğu uzmanıdır.
Ben Rubin’in bir hava saldırısını destekleyeceğine ve Haziran 2009’dan sonra hava saldırısna karşı çıkışının esasen taktiksel olduğuna her zaman inandığımı itiraf etmeliyim. Besbelli ki seçimlerden öncesine denk gelen ve yazarlarından biri olduğu Eylül 2008 İki Partili Politika Komisyonu Raporu onu, benim o zamanlar “Savaşın Yol Haritası” dediğim şeyin mimari olarak göstermektedir. Savaşa çark etmesinin zamanlaması dikkatimi çekmişti.
Şunu da vurgulamalıyım ki kendi başına onun bu makalesi İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek için kuvvet kullanma çağrısını açıktan dile getirmiyor. Fakat üstü örtük savı bizi kuşkusuz bu noktaya getiriyor.
*Jim Lobe: Amerikalı gazeteci-yazar. Dış politika uzmanı.
Bu makale Orhan Düz tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara