Türkiye büyük bir sınavla karşı karşıya
BAE'de yayımlanan el Halic gazetesinin 18 Ağustos 2010 tarihli internet sayfasında, Saad Mehyo imzasıyla yayımlanan yorumda şunlara yer verildi:
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-20 16:50:00
Financial Times gazetesi, Bayaz Saray'ın (yalanladığını duyurmasına rağmen) Türkiye'ye, İsrail ve İran'a yönelik politikalarını değiştirmediği takdirde pilotsuz uçak satışlarını durdurma tehdidinde bulunduğunu bildirdi.
Üst düzey bir Amerikalı yetkilinin gazeteye verdiği bilgilere göre bu tehdit, Obama ve Erdoğan arasında gerçekleşen en son zirve toplantısı sırasında yapılmış.
Bu adım, alışılmadık bir adımdı. Zira Türkiye, 70 yıldan fazla bir süredir ABD'nin Orta Doğu'daki bölgesel sisteminin temel dayanaklarından biriydi. Anadolu ülkesi İslami liberalizm kisvesini giydiğinde ve yüzünü Doğu'ya yönelttiğinde bile Washington'dan sıkıntı veya rahatsızlık belirtileri görülmedi. Bunun tam tersi yaşandı.
Bu tehdit ayrıca dikkatli bir şekilde çalışılmıştı. Çünkü Türkiye'de en hassas tele dokunmuştu; yani İslami eğilimli Erdoğan hükûmeti ile aşırı laik Türk ordusu arasındaki ilişkiye dokunmuştu. Zira pilotsuz uçak satış anlaşmasının durdurulacağı iması, orduda, ABD'nin silah desteğini kaybetmekle ilgili derin endişeler uyandırabilir.
Peki Washington, hükûmetle ordu arasındaki bu çatlağı kasten körüklemek mi istedi? Eğer bu doğru ise Silahlı Kuvvetler bu durumu nasıl ele alacak? Bu iki soruyu yanıtlamak, Türkiye'nin bugünlerde üzerinde durduğu zeminin yapısını açıklığa kavuşturacak. ABD'nin bu adımı sivillerle askerler arasındaki çekişmenin yeniden başlamasına neden olursa, bu durum, yeni Osmanlıcılık deneyimine sınır getirecek ve Türkiye'yi birbiriyle çatışan iki Türkiye'ye bölecektir.
Eğer askerî kışlada her şey sakin kalırsa bu durum, Türkiye'nin yeni dış politikasının Türk milletinin her kesimi tarafından oy birliğiyle kabul gördüğünün kanıtı olacaktır. Bu da bölgede yeni bir tarihî dönemin başlangıcı demektir. Bu yeni dönemin yapısı nasıl olacak? Orta Doğu düzenindeki dengelerin derin bir şekilde değişeceği bir dönem olacaktır. Yani bu düzenin ilk ve "tek" dayanağı olan İsrail'e münhasıran ve tamamen dayanmak yerine, yeni bölgesel güçlerin beklentilerini göz önünde bulunduran yeni düzenlemelere dayanılacak.
Şu ana kadar olan deneyimler, Amerikan politikasının hâlâ "İsrailleşmeye" devam ettiğini gösteriyor. Bu durum, ABD'nin İran karşıtı kampanyalarında İsrail'in arkasından gittiğini somut hâle getiriyor. Belki de gelecek sonbaharda İran ile askerî çatışmaya bile girebilir.
Bu gerginliğin Türkiye'ye ulaşması hâlinde rüzgârlar Obama yönetiminin verdiği değişim vaatlerinin kalıntılarını da götürecektir. Bu durumda 50'li ve 60'lı yıllarda Arap milliyetçiliği ile Amerika arasında büyük çatışmaya neden olan koşulların yeniden doğmasına neden olan nesnel denklemler ortaya çıkabilir. O dönemdeki çatışmanın en temel nedeni, Amerika'nın, modern Arap güçlerinin meşru taleplerini tanımayı reddetmesiydi.
Ancak burada büyük bir fark olacaktır. Zira ABD, o güçlü süper güç değildir artık ve İsrail de tükenmek bilmeyen stratejik hazine değildir. Türkiye ve İran da Araplar gibi ülke arayışında olan milletler değildir. Bu iki ülke yükselmekte olan iki güçtür. Bu nedenle her ikisiyle birden savaşmak, Araplarla yapılan Altı Gün Savaşı gibi olmayacaktır.
Washington, zımni olsa da Türkiye'nin yüzüne eldiveni attı. Geriye Türkiye'nin tepkisini beklemek kaldı. Ancak biz bunu beklerken Amerika ve İsrail ikilisinin yeni Osmanlıları içeriden parçalama konusunda başarılı olmaları endişesiyle elimiz yüreğimizde olacak.
byegm
SON VİDEO HABER
Haber Ara