Dolar

34,8723

Euro

36,7491

Altın

3.044,49

Bist

10.058,47

Her dört evden birinde astımlı var!

Türkiye'de sıkça görülen astıma her 4 evden birinde rastlanıyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-08-19 09:55:00

Her dört evden birinde astımlı var!
Astım, çoğu zaman alerjik zeminde gelişen bir hastalık olarak bilinmekte. Hisar Intercontinental Göğüs Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Dr. Orhan Dalkılıç, nefes alma sırasında havanın naklini sağlayan iletici hava yollarında daralma, tıkanıklık ve buna bağlı olarak hava akımında zorlukla karakterize olan kronik iltihabi bir hastalık olduğunu belirtiyor. Dalkılıç; astımlı kişinin havayolları, astımı olmayanlara göre daha duyarlıdır. Bilhassa çocuklukta başlayan astım için bu daha belirgindir. Ancak kişinin alerjik tabiatlı (atopik) olması astım olmasından ayrı bir durumdur diyor.

Astımda genetik faktörler, çevresel faktörler, mevsimsel ısı ve nem oranı değişiklikleri büyük ölçüde etken. Öyle ki, bazı dönemlerde yakınmalar şiddetli bir şekilde artarken bazı dönemlerde de tamamen normale dönebiliyor.

Genetikten sonra ev tozu ve evde beslenen hayvanlar en sık rastlanan astım nedeni!

Anne veya babadan ilgili genetik kodu alan kişilerde çevresel değişkenler ne olursa olsun hastalık mutlaka ortaya çıkar. Hastalığın ortaya çıkmasında hem genetik yatkınlık hem de çevresel faktörler birlikte rol oynar. Tüm dünyada, ev tozu akarları ile evde beslenen kedi gibi hayvanlar; hamamböceği, kalorifer böceği gibi haşereler ve küf mantarları en sık rastlanan astım nedenleridir. Polenler (ağaç, ot, çimen), aspirin gibi ilaçlar ve bazı iş yerlerinde maruz kalınan mesleki uyarıcılar da astımla sonuçlanan alerjik duyarlılığın gelişimine yol açar. Ayrıca sigara dumanıyla temas, solunum yolu enfeksiyonları, hava kirliliği, bazı gıdalar ile bunlara ilave edilen katkı maddeleri de bilhassa erken çocukluk döneminde astım gelişimine katkıda bulunur. Bu nedensel ilişki gösteren faktörlerin tümüne ilaveten iklim değişiklikleri (sisli, yağışlı, kapalı havalar), psikojenik stresler, egzersiz gibi değişkenler ise astımlılarda nöbetleri tetikleyebilirken, astımı olmayanlarda bu yönde etkileri yoktur. Yine sinüzit, burunda polipler, yemek borusuna mide asidinin geri kaçak yapması gibi bazı durumlar astımlılarda sık görülmekte ve hastalığın tedavi ve kontrolünü güçleştirmektedir. Mevsimsel alerjenler daha çok polenlerdir. Ancak değişen nem ve ısı gibi iklim koşullarından etkilendikleri için ev tozu ve küf mantarı gibi diğer alerjenlerin yoğunluğu da mevsimlere göre dalgalanmalar gösterir. Buna bağlı olarak alerjik astımlıların bazılarında belirli mevsimlerde yakınmalar artabilir, hatta sadece bu dönemde hastalık ortaya çıkıp daha sonra tamamen normale dönebilir.

Astımı tetikleyen riskli meslek grupları!

Hastalığı tetikleyen faktörleri bilip bunlardan kaçınmak tedavi için son derece önemli.

Hisar Intercontinental Göğüs Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Dr. Orhan Dalkılıç, astımı tetikleyen riskli meslek gruplarını şöyle sıraladı; fırıncılar, kuaförler, boyacılar, çiftçiler, kereste, mobilya ve gıda sektöründe çalışanlar olmak üzere birçok iş kolunda işyeri ortamında karşılaşılan bazı maddelere bağlı olarak astım gelişir. Böyle hastaların meslek değiştirmesi veya aynı işte başka bir alanda çalışması veya maske kullanması gerekebilir. Bunun yanı sıra hastalığı tetikleyen faktörlere de dikkat etmek gerebilir. Tüm hastalarda olmasa bile büyük oranda bu faktörler bellidir. Örneğin; çoğu astımlı koşma, merdiven çıkma gibi eforlar sırasında tıkanmaktadır. Sigara, çeşitli toz kimyasal dumanlar, kokuların solunması, kalp-tansiyon ve romatizma ilaçlarından bazılarının kullanılması, grip vb. viral hastalıklara yakalanmak, ağlama-gülme gibi emosyonel davranışlar, yağışlı şimşekli iklim koşulları gibi birçok durum astımlılarda nöbetleri tetikleyebilir. Astımı olanların kendileri için geçerli olan tetik faktörleri tespit edip bunlardan kaçınmaları hastalıklarının tedavisinde çok önemlidir.



Astım çoğu kez nefes darlığı ile kendini belli eder. Göğüste tıkanma, öksürük, hırıltılı solunum diğer rastlanan şikâyetlerdir. Bazen sadece öksürükle veya nefes alıp verirken hırıltı, hışırtı gibi bir ses şeklinde belirti verebilir. Bu yakınmaların geceleyin, bilhassa sabaha doğru uykudan uyandıracak şekilde görülmesi astımın karakteristik özelliğidir. Yukarıda bahsedilen tetik faktörlerle nöbetlerin başladığının öğrenilmesi teşhise çok yardımcı olur.

Astım şüphesi yaşayanlar bu konuda uzman bir hekime başvurulmalıdır. Ancak, bazı durumlarda astım teşhisi koymak biraz zaman alabilir ve bir süre hekim takibinde kalmak gerekebilir. Hekim hasta ile konuşarak, muayene ederek, solunum fonksiyon testleri yaparak tanı koyabilir.

Gerekirse alerji testleri ve balgam incelemeleri de yapılabilir. Geri dönüşü olmayan patolojilerin ortaya çıkmaması için astımın zamanında teşhis edilip, uygun şekilde tedavi edilmesi önemlidir. Ayrıca tedavi edilebilir bir hastalıktan dolayı kişilerin yaşamının sınırlanmaması, verim ve performansının düşmemesi ve bazen öldürücü olabilen nöbetlere girmemesi için hastalığın biran önce teşhis edilip tedaviye başlanması en doğrusudur.

Astım tedavisinde hekim, hasta ve hasta yakınlarının işbirliği tedavinin sağlıklı sonuçlar vermesine önemli katkılar sağlıyor..

Özellikle çocuklukta şikâyetleri başlayan astımlıların bir kısmında, hastalık erişkin yaşlarda tamamen iyileşebilmektedir. Ancak daha sıklıkla, hastalar hastalıkları ile birlikte yaşamakta; kendilerine önerilen tedavi ve tavsiyelere uydukları oranda önemli bir yakınmaları olmamakla birlikte tedaviyi kestiklerinde bir süre sonra daha hafif olarak yeniden şikâyetleri başlamaktadır. Astım, hasta hekim ve hasta yakınlarının (anne, baba, eş ve öğretmen gibi) işbirliği ile tedavi edilebilir. Bu işbirliği olmaksızın sadece doğru ilaçların reçete edilmesiyle hastalık tedavi edilemez. Tedavi uzun sürelidir. Hasta hekimine güven duymalı, tavsiyelerine uymalı, ilaçlarını usulüne uygun şekilde kullanmalı, düzenli olarak kontrollerini yaptırmalı, sorunu olduğunda hekimine kolayca ulaşabilmelidir.

Sprey türü ilaçlar astım tedavisinde tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Nefes yoluyla hap, şurup veya enjeksiyon şeklindeki uygulamalara göre daha az miktarda ilaç kullanarak daha güçlü etki elde edilebilir ve aynı zamanda ilaçların istenmeyen yan etkilerinden kaçınmak mümkündür. Çünkü, sprey şeklinde kullanılan ilaç sadece hastalığın yerleştiği solunum yollarına ulaşır ve etkisini burada gösterir iken; ağızdan veya enjeksiyon şeklinde verilen ilaç, tüm vücuda dağılıp her yerde ve dolayısıyla etkili olması istenmeyen organlarda da (kalp, böbrek vb) etkileri görülebilir. Üstelik sprey türü ilaçların etkileri alındıktan sonra dakikalar içinde hemen başlamakta iken ağızdan veya enjeksiyonla verilen ilaçların etkilerinin gözlenmesi için saatler geçmesi gerekir.


SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara