Dolar

34,8785

Euro

36,7961

Altın

3.045,64

Bist

10.123,08

Keşmir konferansında neler konuşuldu?

Washington, Capital Hill'de 29-30 Temmuz 2010 tarihinde yapılan 11. Uluslararası Keşmir Barış Konferansı'nda neler konuşuldu? Keşmir sorunu ne zamana kadar devam edecek?

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-08-12 15:17:00

Keşmir konferansında neler konuşuldu?
Dr. Raja Muhammad Khan* / TİMETURK

Keşmir: Uluslararası Bir Mesele

Washington, Capital Hill'de 29-30 Temmuz 2010 tarihinde yapılan 11. Uluslararası Keşmir Barış Konferansı arefesinde, katılımcılar Hindistan ve Pakistan’ın Keşmir anlaşmazlığına siyasi bir çözüm bulması gerektiğini vurguladılar. Konferansa Hindistan, Pakistan, Jammu ve Keşmir’in her iki kesimi, dünyanın her yerinden gelen Keşmir diasporası, Amerika Birleşik Devletleri’nin düşünce kuruluşları, delegeler, Washington DC’ye atanmış çeşitli ülkelerin diplomatları, önde gelen ABD köşe yazarları ve kanaat önderleri katıldı. Katılımcılar, “Keşmir ve Jammu halkının hiç bitmeyen acısına son vermek için ve Keşmir ve Jammu anlaşmazlığına ivedi bir çözüm getirilmesinin acil ve şart olduğunu” belirttiler.

Konferans, American Kashmir Council (Amerikan Keşmir Konseyi) ve Association of Humanitarian Lawyer’s Forum (İnsani Avukat Forumu Birliği) tarafından ortaklaşa organize edildi. Amerikan Keşmir Konseyi’nin Baş Yöneticisi Dr. Ghlum Nabi Fai, Açılış konuşmasında, "Birleşmiş Milletler Keşmir anlaşmazlığına adil ve kalıcı bir çözüm bulma çabalarına önayak olmalıdır" dedi. ABD Kongre Temsilcileri Hindistan yönetimindeki Keşmir’de devam eden insan hakları ihlallerine yüzünden derin bir acı duyduklarını vurguladılar. “Ülkedeki insanlara zulüm etmeye bir son vermesi ve insan haklarına saygı duyması için” Hindistan’a çağrı yaptılar. ABD düşünce kuruluşları ve milletvekilleri "Güney Asya'ya barışı getirmek için Keşmir sorununa çözüm bulunmasının şart olduğu” görüşünü savundular. Konferansa katılanlar meselelerin siyasi açıdan çözümlenmesine yönelik rol almaları bakımından Başkan Obama ve UNO’ya (Birleşmiş Milletler Ofisi) büyük umut besliyorlardı. Konferansın oturumları Washington'da devam ederken, Hint güvenlik güçleri masum Keşmir halkını öldürmekle meşguldü. Katılımcılar Hindistan’ın yaptıklarını kınadılar ve Hindistan güçlerinin elinde Keşmir’de şehit düşen herkes için dua ettiler.

Keşmirlilerin Hindistan devletinin işgal tarihi boyunca oynadığı rol hakkında ne düşündüklerini öğrenmek için eski Keşmir lideri Şeyh Abdullah’ın bir keresinde söylediği şu beyana kulak vermek gerek: “Hintli yetkililer bana ‘emir eri’(chaprasi) gibi davrandı." Bizzat Şeyh Muhammed Abdullah’ın Kasım 1974 Keşmir Anlaşması ile Hindistan’la resmi bir anlaşma imzalamış olmasına rağmen ona bu muamele yapılmıştı. Hint istihbarat teşkilatının ve güçlü Hint bürokrasinin elinde kendisinin tamamen zavallı bir rehine gibi muamele gördüğünü defalarca ifade etti. Bu, Şeyh Abdullah’ın en çok kullandığı ifadeydi. Birçok kez Pandit Jawaharlal Nehru gibi bir zamanlar yakın ilişki içindeki Hintli liderlerden Keşmirlilerin haklarını talep ettiği için defalarca mahkûm edilmişti. Aynı durum Şeyh Abdullah’ın oğlu ve mevcut Baş Bakan’ın babası Faruk Abdullah idaresinde de geçerli olmuştu. Otuz beş yıl sonra bu kez torunu Ömer Abdullah, Hindistan yönetimindeki Keşmir’in Başbakanı olduğunda durum daha da kötüleşti.

Peki, tüm bunların olmasının temel sebebi nedir? Gerçekçi bir değerlendirme şunu ortaya koyacaktır:


Keşmirli çaresiz bir kadın merhamet dilenmek için başörtüsünü polisin ayaklarının dibine atıyor..

Peşpeşe gelen Keşmir liderleri kendi şahsi çıkarlarını halkın kolektif ulusal çıkarlarının üstünde görmeyi tercih ettiler. Keşmir 1974 Anlaşması uyarınca Keşmirlilerin ezici çoğunluğunun Hint boyunduruğundan kurtulmayı talep etmeleri Keşmir eyaletinin yöneticileri tarafından onaylanmadı. Şeyh Abdullah’tan Ömer Abdullah’a kadar hepsi bunu onaylamadı. Aslında özgürlük, yöneticilerinin isteklerini hiçe sayan halkın sesidir. Yöneticilerin kendi öncelikleri vardır. Onların amaçları halka değil de Yeni Delhi’deki hükümetlere sadık kalmanın sağladığı tatmini yaşamaktır.

Sıradaki soru şudur: Neden Keşmir halkı bu çıkarcı liderleri seçiyor da alternatif bir lider seçmiyor? Keşmir eyaletinin geçmişi, Hindistan Hükümeti’nin, kendisine sadık birkaç Keşmirli aile seçtiğini ve onların zaman zaman Yeni Delhi’den gelen direktifler doğrultusunda eyaletin halkının geleceğini tayin ettiklerini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, Hint istihbarat kurumları ve bürokrasisi Keşmirliler için “böl ve yönet” şeklindeki altın prensibe uymuştur. Nitekim İngiliz Hükümeti de Yarımada üzerindeki uzun süreli hükümranlık döneminde tam da bunu uygulamıştır. Teamül pratikte şöyle yerine getiriliyordu: Hindistan Hükümeti’nin taleplerini kabul ettiğini taahhüt eden bir siyasi parti manipülasyon yoluyla iktidara getiriliyor ve süresiz yönetmesine izin veriliyordu. Ancak, ne zamanki o iktidar Keşmirliler için hak talep ederse sadece iktidardan indirilmekle kalınmıyor liderleri de hapse atılıyordu.

Nitekim Şeyh Abdullah Keşmirlilerin haklarını istediği zaman yıllarca hapiste kaldı. Daha sonra, Keşmirlilerin kolektif hakları için mücadele etmek yerine kendi çıkarlarını gözetmeye başladı. Oğlu; Faruk Abdullah ve torunu Ömer Abdullah aynı politika takip etmişlerdir.

Ünlü yazar ve İngiltere’de görev yapmış eski Hint Büyükelçisi Bay Kuldip Nayar, Keşmir yöneticisi ve halkı için bir strateji önerdi. Diğer türlü geleneksel olarak New Delhi’ye sadık kalan Keşmir’in yönetici sınıfının kamu tüketimi için Hindistan hükümetlerini sıkıştırmaya devam etmelerini ama pratikte Tahat-e-Delhi’ye sadık olmalarını önerdi. O, bu durumun herkesi memnun edeceğini öngörüyordu. Bay Kuldip Nayar, Şeyh Abdullah’ı kendine örnek alıyordu ve bu taktiği onun kavrayıp idaresi için başarılı şekilde uyguladığını ve daha sonra aynı taktiği oğlunun ve şimdi de torununun hayata geçirdiğini düşünüyordu. Büyükelçi’ye göre, Şeyh Abdullah "Keşmir’in Hindistan’da iltihakını sorgulamıyor ama Yeni Delhi’yi devletin özerkliğini aşındırmakla suçlayarak Keşmirlileri yatıştırıyordu. Örneğin, Hindistan'dan gelen otlar, bağımsız kalma haklarını çiğneme anlamı taşıyorsa Keşmirlilerin aç kalmayı tercih edeceklerini söyleyebilirdi. Bu söz blöf olabilir ama işe yaradı."

Sayın Kuldip Nayer 1990 öncesinde bu aldatıcı önlemin gayet işe yaradığını söylerken haklıdır ama söz konusu önlem artık geçerli değil. Halk uyandı ve artık aptal yerine konulamaz. 1990 sonrasında bile eyalette üç seçim oldu. Bu seçimlerde Hint Ordusu ve milis kuvvetleri göstermelik seçimlerde insanları oy kullanmaya zorladı. 2008 yılında başlayan yeni ayaklanma taze bir ivme kazandı. Keşmir halkı Hindistan'dan bağımsızlığa kavuşmanın daha azına razı olmayacaktır. Valilik İdaresi’nden çeşitli siyasi partilerin hükümetlerine varıncaya kadar Hindistan hükümeti 1990 Keşmir özgürlük hareketinden sonra kitleleri kontrol etmek için her yöntemi kullanmıştır. Sadbahwana (iyi niyet) Operasyonu ile kalpleri ve zihinleri kazanma tekniği bile başarılı olamadı.

Şimdi Hindistan Keşmirlilerin gayri meşru idarelerinden kurtulup bağımsızlığa kavuşmanın daha azına razı olmayacaklarını anlamalı. Hindistan 1947 yılından beri Keşmir halkını kontrol etmek için her yöntemi kullandığından artık bu hususu apaçık anlamalıdır. Aslında Hindistan baskın seçenek olarak askeri seçeneği kullandı.

Geçtiğimiz iki ay içinde Hindistan ordusu ve milis kuvvetleri çoğunluğunu okula giden genç delikanlıların oluşturduğu 150’dan fazla masum Keşmirliyi öldürdü. Bu Hindistan’ın bir soykırım eylemidir. Hindistan’ın Keşmir halkını kontrol altına almak için kullandığı tüm stratejilerin işe yaramadığını anladıktan sonra başvurduğu bir taktikti bu. Hint Ordusu 1990’da ayaklanmanın başlamasından itibaren 93.000 üzerinde Keşmirliyi öldürdü zaten. Keşmir halkının soykırıma uğratılmasına son vermek için Hindistan’a diplomatik baskı yapma sorumluluğu UNO (Birleşmiş Milletler Ofisi), büyük güçler, özellikle ABD ve uluslararası camiaya düşüyor.

*Dr Raja M. Khan, Karaçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora yaptı. Şimdi ise İslamabad’daki Milli Savunma Üniversitesi’nde yardımcı profesörlük yapmaktadır. Bu üniversite Pakistan Askeriyesinden çoğu görevlinin derse katıldığı ülkenin saygın bir kurumudur. İlgi alanı Güney Asya, Orta Asya, Orta Doğu ve Müslüman dünyanın geri kalan yerleridir. Keşmir, Afganistan ve Irak’ı yakından takip etmektedir. Dr. Khan ayrıca Opinion Maker sitesine düzenli olarak katkıda da bulunmaktadır.

Bu makale Orhan Düz tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara