'JİTEM'den Selahattin Demirtaş'a Yüklü Para'
Eski PKK'lı ve JİTEM itirafçısı Aygan, Nasname'ye verdiği röportajda çok çarpıcı iddaalarda bulundu. İşte Ayagan'la yapılan o ropörtaj:
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-08-12 14:20:00
Anayasa değişikliklerinin görüşülmesi ile birlikte başlayan ve Referandum kararıyla tırmanışa geçen PKK eylemlerinin yanı sıra, PKK-JİTEM VE MHP’nin Dörtyol’da aynı olayda buluşmaları ve aynı eylemin farklı aşamalarında yer alarak, birbirlerinin eksikliklerini tamamlamaları bizler için şaşırtıcı olmasa da, çoğu insanda şaşkınlık yarattı. Hem PKK, hem de JİTEM içinde yer alarak; karanlık, şaşırtıcı ilişkilere bizzat tanıklık eden A.Kadir Aygan, Nasname’nin güncele ilişkin sorularını yanıtlarken, aynı zamanda PKK’nin bugünlere evirilmesi sürecinin geçmişe dayandığına dair birçok veri sunuyor. Dörtyol buluşmasına(!) şaşıranlar bu röportajı okuduktan sonra bugünkü şaşkınlığın anlamsızlığını göreceklerdir. Çünkü bu çirkin ilişkiler hep vardı ama bu kadar ele ayağa düşmemişti…
Nasname: Abdulkadir, Türkiye’de askeri vesayet rejimine biraz dokunuldu mu, farklı farklı yerlerde duran güçlerin statükoyu koruma refleksiyle aynı cephede birleştiklerini görüyoruz. Örneğin; eskiden çalıştığın ve birbirlerine düşmanmış gibi kabul gören PKK ve JİTEM türü yapılanmaların kısmi anayasa değişiklikleri için yapılacak olan Referandumda aynı cephede yer almış olmaları sence bir çelişki değil mi?
Aygan: Bu durum, insanlarımıza acayip veya inanılmaz gelebilir. Ancak, PKK/Devlet ilişki ve etkileşiminin tarihi arka planını biraz bilenler açısından bu durum hiç de şaşırtıcı değildir.
Nasname: Nasıl yani?
Aygan: Bakın, ben PKK ile başlayan ve JİTEM ile devam eden trajik serüvenimi her fırsatta kamuoyu ile paylaştım. Bunun tekrarına girmeyeceğim. Ancak, PKK’nin ilk yıllarında farklı güç odakları ile kurduğu maddi işbirliği/bağlılık ilişkileri geliştikçe siyasi ve eylemsel işbirliğini de zorunlu kıldı. Düne kadar birbirlerine düşmanmış gibi topluma yutturulan MHP-CHP-DİSK-PKK-BDP ve Ergenekon benzeri yüzlerce paravan yapılanmalar mevcut hükümetin kısmi değişim ve demokratikleşme hamlelerine karşı ortak tavır alabilecekleri kimin aklına gelirdi? Bu alt-üst oluşun bir maddi dayanağı olmalıdır. Öyle değil mi?
Nasname: Öyle de, sence bu süreç nasıl işletildi veya işliyor?
Aygan: Sağcı veya Solcu, Kürd veya Türk, adına ne deseniz deyin bugün hepsini bir araya toplayan veya toplanmalarını zorunlu kılan temel olgu; Türkiye’nin demokratik değişim ve dönüşüm sürecine karşı direnmek, mevcut Kemalist/Militarist sistemi ilelebet yaşatmak amaçlanmaktadır, gerisi teferruattır.
Nasname: Kemalizm’in birer türevleri olan Türk Sol Örgütleri/Partileri ile ırkçılık/faşist MHP gibi güdümlü güçlerin bir araya gelmiş olmaları anlaşılır. Ancak, Kürdler adına siyaset yaptığını iddia eden PKK’nin de bunlarla ayna saflarda ve demokrasiye karşı ortak bir direnç odağı oluşturmuş olması bir çelişki değil mi?
Aygan: Hayır. Bakın, halk arasında çokça kullanılan bir deyim vardır; Kimin Eli, Kimin Cebinde diye... Bu çok anlamlı bir deyimdir. Örneğin; bugünlere gelene kadar kimin eli kimin cebindeydi? Bu konuda uzun uzadıya sosyolojik ve siyasi tahlillere girmek benim kârım değildir. Ancak, geçmişte tanık olduğum bazı kirli maddi ilişkileri burada bilgilerinize sunacağım:
Henüz adı PKK değil iken, halk arasında ve Perinçek'in Aydınlık Dergisinde adımız 'APOCULAR' iken, Antep bölgesinde CHP fedaileri gibi hareket ettik. Bu fedailik karşılığında ise karakola düşen Apocuları kurtarmak görevi, CHP'li vekil ve başkanlara düşüyordu. Güneydoğu Birlik ve benzeri devletin ekonomik kurum ve kuruluşlarında 'Alım Experti' olan CHP’liler, Apocuların halktan topladığı kuru üzümleri ve fıstıkları değerinin üzerinden alıyor ve ödeme yaptırıyordu. (Apocuların getirdiği mallar isterse çürük ve küflü olsun, fark etmezdi) Ayrıca; o bölgede Apoculuk dışında gelişebilecek tüm devrimci, ilerici ve demokrat kesimlere karşı şiddet uygulanıyordu. Böylece her şey Apoculuğun tekeline geçti. Bu konuda da CHP'liler gereken işbirliğini yani Apoculara desteklerini esirgemiyorlardı. Urfa ve Siverek yörelerinde planlı ve bilinçli olarak geliştirilen aşiret çatışmalarına bir göz atalım. APOCULAR(PKK)'ın desteklediği aşiretler CHP’li olarak bilinir. Geçmişinde Kürd milliyetçiliği ve yurtseverliği olan aşiretler ise bilinçli olarak hedeflendi ve Derin Devlet'in safına itildi.
Nasname: PKK daha grup aşamasında iken de CHP’den destek mi alıyordu? Bu duruma bir örnek verebilir misin?
Aygan: Yukarıdaki cevabımda bahsettiğim gibi… Bölgede CHP'nin rahatça örgütlenebilmesi için sağcı kesim hedeflendi. Bu Eylemler aynı zamanda, 12 Eylül Askeri darbesinin şartlarını da olgunlaştırıyordu. Güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınan PKK'liler, CHP milletvekilleri ve İl-İlçe başkanlarının devreye girmesiyle serbest bırakılıyorlardı. CHP yandaşı aşiretler desteklendi ve diğer partilere mensup aşiretlere saldırıldı. Bu durum; Kürdlerin sosyal, siyasal ve kültürel yapısında onarılmaz yaralar açtı. Taktik; tam da 'Böl Yönet' veya 'İti, ite Kırdır' taktiğiydi. PKK'nin yanlış politikaları sonucu birçok aşiret, Kürd kimliğini inkâr eden Kemalist sistemle işbirliğine girmek zorunda kaldı. (Bucak, Süleymanlar, Jirki, Goyan, Tatar, Tayan v.b.)
Nasname: Basına yansıdığı kadarıyla da olsa, PKK/Devlet ilişkisi artık konuşulmaya başlandı. PKK/Devlet ilişkilerine sen hiç tanık oldun mu?
Aygan: Henüz PKK saflarında iken tanık olduğum bir olayı anlatayım: Sınır boyundaki bazı karakol komutanları, köylülerin/kaçakçıların Haftanin bölgesindeki PKK kamplarına erzak göndermelerine göz yumuyorlardı. PKK militanlarının bölgelerinden geçiş yapmalarına müdahale etmiyor, ancak söz konusu bölgede eylem koymamalarını istiyorlardı. Sizce, bu durumda bir tuhaflık yok mu? Bahsettiğim olaylar, 1980-1990 yılları arasıdır. Ve Kuzey Kürdistan’da birçok yerde PKK tarafından köy katliamlarının yapıldığı yıllardır. Durum açıktır; TSK mensubu subaylar PKK'ye erzak gönderiyor ve 'Güney’den Kuzey'e geçebilirsiniz, fakat geçişinize göz yumduğumuzu çaktırmayın' diyor. PKK sorumlularından Selahattin Çelik'in, bizlere; 'İsveç TIR’larını yakın, şoförlerini öldürün' dediği yıllara denk düşüyor. Şu meşhur, 'Eruh ve Şemdinli Baskınları'na denk düşüyor...
Nasname: Abdulkadir, bu konuda daha net bilgi verebilir misin? Örneğin; PKK/Devlet tarafında kimler o zaman o alanlarda görevliydiler? Ayrıca, Selahattin Çelik’i sık sık gündeme taşıyorsun, onun dışında PKK adına ilişkileri yürüten başka kişiler yok muydu? Neden hep Selahattin Çelik?
Aygan: Selahattin Çelik veya bir başkasıyla kişisel sorunum olamaz. Şahsi sorununu, kinini toplumsal meselelerin önüne koyan insanlar dürüst olamazlar.
Bahsettiğim yer ve zamanda; Öcalan Şam'da idi. Pratik Yürütmeyi Abbas’a (Duran Kalkan) devretmişti. Zaten hiçbir zaman Öcalan'ın kendisi pratik yürütmenin başında bulunmadı. Hep; örgütü uzaktan kumandayla yönetti. Duran Kalkan'la birlikte, Cemil Bayık, Ali haydar Kaytan, Halil Ataç ve Selahattin Çelik sınırdaki örgütü idare ediyorlardı. Örgüt içi tasfiyeler, infazlar, sınır boyunca uzanan 30 kilometrelik (İran-Irak-Türkiye) bir sahanın sadece PKK denetimine geçirilmesi (aslında, tampon bölge) için IKP ile girilen silahlı çatışmalar bu döneme tekabül eder.
Nasname: Abdulkadir, yukarıda; “PKK’nin ilk yıllarında farklı güç odakları ile kurduğu maddi işbirliği/bağlılık ilişkileri geliştikçe, siyasi ve eylemsel işbirliğini de zorunlu kıldı.” Dedin. Bundan ne anlamak lazım?
Aygan: Bahsetmek istediğim 'maddi' konu şudur: Kavgasız/çatışmasız bir ortamda haksız kazanç sağlamak pek mümkün değildir. Mesela; silah kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, haraç toplama, bir takım insanlardan şantaj yoluyla veya 'şu kadar miktar verirsen, şu işini halederiz' gibi yöntemler ancak kargaşa ortamında uygulanabilir. Mevcut ortam; kirli işlerden rant elde edenlerin işine yarıyor. Hatırlarsınız; YEŞİL lakaplı kontracı Van'da PKK yandaşı olarak bilinen ve uyuşturucu ticareti yaptığı iddia edilen “Tilki Selim” lakaplı Selim Işık denen şahsa telefon açıyor ve 'beni iyi dinle, yalnız yedirmezler, yalnız yemeye kalkarsan kustururlar' diye uyarıda bulunuyor. YEŞİL'in bu konuşması aslında var olan bir gerçeği dile getiriyor. Yani; 'PKK'li de olsan, yasadışı işini yürüt, fakat devlet içerisine çöreklenmiş çetelere de payı ver'... Özel Harp Dairesi’nin birer taşeron örgütleri olan Ergenekon/JİTEM/PKK gibi odakların insanları pervasızca 'Faili Meçhul' ettiği yıllarda da kirli maddi ilişki devam etti.
Örneğin: 1990’lı yıllarda, PKK tarafından 'Amed Eyaleti' olarak adlandırılan; Diyarbakır-Muş-Bitlis-Elazığ çevresinde bir ara PKK kontrolü ele almış gibi görünüyordu. Hiçbir iş adamı veya Devlet, o bölgeye yatırım yapmak, hizmet götürmek, (yol v.s.) gibi girişimlere cesaret edemiyordu. Fakat bu işin tezgâhı Diyarbakır merkezde kurulmuştu:
Üç-dört inşaat şirketi ihaleleri alıyor, fakat JİTEM ve Cemal Temizöz'ün has adamı olan Abdulhekim Güven'e devrediyorlardı. A.Hekim Güven ise, işi hem Ankara'daki bazı MHP'lilere (bir keresinde birlikte gittik ve MHP’den Cumhur… diye biriyle görüştük) hem de ANAP içindeki bazı milletvekillerine yüzdelikler vererek halediyordu. (partililere verilen pay%11 idi) Ankara'da iş bağlandıktan sonra sıra 'bölgeye hâkim olan' PKK'ye geliyordu. PKK'nin JİTEM'e olan minnettarlığından mıdır veya paraya olan düşkünlüğünden midir bilinmez ama yüzdeliklerini alınca her türlü yol ve inşaat makinesi o bölgede (Lice-Kulp) korkusuzca çalışmaya başlardı. Bu ortamda yapılan işin kalite kontrolü yapılamadığından en ucuz malzeme ile iş bitiriliyor ve büyük kazançlar elde ediliyordu. JİTEM'ci Abdulhekim Güven'in aracılığı ile yol yapılan bölgede PKK'li grupların gündüz gözüyle futbol ve voleybol oynadıklarını duymayan yoktu. Halkın deyimiyle; Kuş uçurtmuyorlardı, fakat bir JİTEM'ci-İtirafçı kişi maddi menfaat karşılığı orada iş yapma izni alabiliyordu...
Nasname: Abdulkadir, Abdulhekim Güven bu işi yaparken PKK ile ilişkide olduğu kimseyi biliyor veya hatırlıyor musun?
Aygan: Aradan çok zaman geçti, hatırladıklarımı sayayım: A.Güven; Kaya inşaat'ın sahibi Ali İhsan Kaya, Emniyet Müdürlüğü bitişiğindeki bir mühendislik bürosunun sahibi Yılmaz...... Zaza Ramazan, ......inşat firması sahipleri Dicleli Abdurrahman ve Fethi kardeşler (Bunlar Ensarioğlu'nun aşiretindendirler), Cizreli Özalp İnşaat sahiplerinden Hasan Özalp, Diyarbakır'daki bazı Kürdçe Kurs Dershanelerinin öğretmenleri, Akdeniz İnşaat firmasının sahibi Şırnaklı İsmail Tuluk, Avukatlardan; Ersin Toy, Selahattin Demirtaş'ın kardeşi, Nizip’te; MHP’li Enver....., Antep'te; Cizreli zenginlerinden ...Otelinin sahibi...... Kulp'tan hem JİTEM elemanı hem de PKK milisi ve aynı zamanda İstanbul’daki uyuşturucu trafiğini iyi bilen Kulplu Memet ve şu an ismini hatırlayamadığım birçok kişiyle irtibatta idi. Aklıma gelmişken söyleyeyim; Hürriyet Gazetesinden Naci Sapan'la da iyi anlaşırdı. Bakın, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi-Anıt Park yapım ve onarım işinde de yine aynı kişi aracı olmuştur. İhale Şırnaklı İ.Tuluk'a devredilmiştir. Bu şahıs da JİTEM komutanlarından Cemal Temizöz'ün ahbaplarındandır. Diyarbakır gibi bir yerde DTP’nin yönettiği Belediye, JİTEM'ci ve İtirafçı Abdulhekim Güven'e ihale veriyor. Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum... Vermiş olduğum bu kısa örneklerin dışında; Kürd coğrafyasında süregelen çatışmalı durumdan faydalanarak, servet sahibi olan TSK mensupları, Emniyet mensupları ve Korucu başları da vardır.
Nasname: Bunlara örnek verebilir misin?
Aygan: Hem JİTEM komutanları hem de Güney’deki PKK sorumluları arasında mekik dokuyan, bu arada işini (silah ve uyuşturucu ticareti) yürüten bazı kişiler de bilgim ve duyumlarım arasındadır.(Silopi deki Çimen lokantasının sahibi Hasan Barkın'ın babası Keko lakaplı Abdullah Barkın) Yine; kirli savaşın leş kargalarından olan YEŞİL lakaplı Mahmut Yıldırım'ın defalarca Muş'taki Andok Oteli'ne konuk olduğu, otel sahipleri Sakık kardeşler tarafından kıymetli misafir gibi karşılandığı, 'hoş geldin Tim Ahmet abi' diye kendisine hitap edildiği kamuoyunun malumudur…
Şu an BDP başkanı olan şahsın, evlilik safhasında kardeşi vasıtasıyla JİTEM'ci Abdulhekim Güven'den yüklü miktarda para yardımı aldığı bilgim dâhilindedir.
Nasname: Abdulkadir, yani sen JİTEM elemanı Abdulhekim Güven’in BDP’nin şimdiki eş başkanı Selahattin Demirtaş’a yüklü miktarda para verdiğini mi iddia ediyorsun?
Aygan: Bu olayı bizzat kendisinin ağzından duydum. D.Bakır Ordu evi bitişiğindeki Sinemanın teras katındaki içkili restaurantta bana anlattı. Yanımızda Selahattin Demirtaş'ın kardeşi olarak tanıttığı bir şahıs da vardı. Şahıs lavaboya gidince Abdulhekim bunları bana anlattı. Hepsi yaşıyor, yalan ise çıkıp söylesinler…
Nasname: Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Aygan: Yukarıda saydığım kirli ilişkiler gözümün önüne gelince referandumda dışa vuran şer cephesinde yer alanların işbirliğini normal karşılıyorum. Çünkü Onlar; geçmişten beri birbirlerini besleyen, birbirlerine göbekten bağlı olan, karşıtmış gibi görünmeye çalışsalar da aslında aynı amaca hizmet eden 'üçüzler'dir'. Temel gıdaları da halkların kanıdır. Yaşam alanları ise kavga, kargaşa ve kaos ortamıdır... Sivrisinekler nasıl ki bataklık ortamlarda ürüyorlarsa, bunlarda varlıklarını kargaşa ortamına borçludurlar. Bu yüzden, demokratikleşme, şeffaflaşma yönünde atılacak her adıma köstek olurlar.
Bence; Öcalan ve PKK’si başından beri bir derin devlet projesi idi. Biz bunu göremedik. Kürdlerin ulusal taleplerini dile getirebilecek oluşumlara karşı kurulmuş bir TRUVA ATI olduğunu deneyimlere dayanarak rahatlıkla söyleyebilirim. Ve ne yazık ki, Kürd halkının meşru davasını uluslararası alanda terörize etmeyi, Kürd coğrafyasını insansızlaştırmayı ve Kürdistani tüm dinamikleri tarumar etmeyi başarmıştır…
Nasname: Bu söyleşinizden dolayı teşekkürler, umarız hafızaların tazelenmesine bir katkısı olmuştur.
Aygan: Ben teşekkür ederim ve bu kirli tezgahın bozulması için üzerime düşeni esirgemeyeceğim…
Haber Ara