Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Laura Stuart nasıl müslüman olduğunu anlattı

10 yıl kadar önce müslüman olan İngiliz vatandaşı Laura Stuart, TİMETURK muhabiri Turgut Alp Boyraz'a İslama giriş serüveninden Mavi Marmara anılarına kadar bir çok konuda özel açıklamalarda bulundu. İşte o röportaj:

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-08-11 02:33:00

Laura Stuart nasıl müslüman olduğunu anlattı
Röportaj: Turgut Alp Boyraz /TİMETURK

Öncelikle sizi biraz tanıyalım isterseniz. Bize Müslüman olmadan önceki hayatınızdan biraz bahseder misiniz?

Bütün hayatım boyunca iyi bir Hıristiyan olmuştum. Her zaman kiliseye gider, dini pratikleri uygulamaya çalışırdım. Sıkı aile bağlarımız vardı. Ailemde çok dindar bir Hıristiyan ailesiydi. Ama içimde her zaman Hıristiyanlıkla ilgili bazı sorular vardı. Bunları kilisede sorduğumda cevap alamıyordum.

Ne gibi sorulardı bunlar?

Günah çıkarma gibi mesela. Nasıl oluyordu da bir insan beni tanrının yerine affediyor veya etmiyordu. Kilisede ayin esnasında papaz bize burada kendisi olarak, yani bir insan olarak bulunmadığını, tanrıyı temsil ettiğini söylüyordu. Onun yetkisi ile yetkilendiğini söylüyordu. Bunlar kafamda hiçbir zaman cevabını bulamadığım sorular olarak vardı. Yine Hz. Meryem’e, yani bir insana tapınmalarıda aynı şekilde.

İslamla ilk tanışmanız nasıl oldu?

İslam hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Bir müddet için Avusturya’da yaşıyordum. Bir vakıfa gönüllü olarak yardım ediyordum. Orada geceleri telefona bakan iki kişiydik. Bu kişi Malezyalı bir Müslüman erkekti. Ona İslam hakkında bazı sorular sordum. Bana kendisinin çok iyi bir Müslüman olmadığını ama benim sorularıma cevap verebilecek birisini bildiğini söyleyerek bir telefon numarası verdi. O numarayı aradım. Cevap veren kişi bir Türkt’ü. Kafe tarzı bir yerde buluştuk. Birkaç buluşmadan sonra iki hafta içerisinde Müslüman oldum.

Sizi en çok etkileyen, İslam’ı bu kadar çabuk kabul etmenizi sağlayan şey neydi?

Sanırım beni etkileyen şey hal ve tavırlar olmuştu. Tam olarakta hatırlamıyorum neyden etkilendiğimi. Hidayet Allah’tandır. Her şey çok hızlı oldu. İslam’ı çok net ve mantıklı bir din olarak buldum. Her şey yerli yerine oturuyordu hiçbir soru işareti kalmıyordu kafamda. Sanırım ikinci buluşmamızdı, bana bir başörtüsü verdi. Çok sinirlendim, bunu asla takmayacağımı söyledim. Ama 3 gün sonra başımı örttüm. Sanki, bütün hayatım boyunca beklediğim bir şeydi bu. O güne kadar derin bir uykuda olduğumu anladım. Her şey çok doğal ve fıtri idi.

Ailenizin çok dindar Hıristiyanlar olduğunu söylediniz. Onlar Müslüman olmanızı nasıl karşıladı?

Erkek kardeşim çok kızdı. Beni görmek istemediğini söyledi. O zamandan beri hiç görüşmedik. Bir gün onunla telefonda konuştuğumda, o anda Harrow’da (Londra’nın kuzeyinde bir semt) yürüdüğünü ve yakınlarında bazı başörtülü Müslümanların geçmekte olduğunu söyleyerek bana “üzerinde bu kıyafetler varken seninle sokakta dolaşamam” dedi.

Peki ya anne babanız?

Annem ve babam da Müslüman olmama çok kızdı. Buna karşı olduklarını söylediler. Ama en azından benimle görüşüyorlar.

Müslüman olduğunuzda Avusturya’da bir bankada çalışıyordunuz sanırım. Müslüman olmanızı iş arkadaşlarınız nasıl karşıladı?

Evet Avusturya’da bir bankada çalışıyordum. Müdürüme Müslüman olduğumu, bundan sonra başörtüsü takacağımı söyledim. Bana kendisinin İslam hakkında hiç bir şey beilmediğini ve bunun, onun için bir problem olmadığını ama bu hususu merkez ofise sorması gerektiğini söyledi. Bir saat kadar sonra bana gelerek bir problem olamdığını işime devam edebileceğimi bildirdi. Ama çalışanların içerisinde orduda akrabası olanların bulunduğunu ve bunlardan bir kısmının Irak ve Afganistan’da savaştmakta olduğunu söyleyerek, “Müslüman olduğunu duyarlarsa belki bundan incine bilirler. Bu konuda dikkatli ol” uyarısında bulundu..

Ve işinizde çalışmaya devam ettiniz?

Evet çalışmaya devam ettim. Bir problem olmadı. Daha sonra Londra’ya geldim. İslam ile ilgili hiçbir kaynağa sahip değildim. İlk kitabı birisinin tavsiyesi üzerine oradan satın aldığımı hatırlıyorum.

Batıda Müslüman olmak nasıl bir şeydi. Ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Ya da bir zorlukla karşılaştınız mı?

Hayır, pek bir zorluk yaşadığımı söyleyemem.

Batıda özellikle son zamanlarda Müslümanlara karşı bazı kısıtlamalara gidiliyor. Fransa’daki peçe yasağı mesela. Bunlar Müslümanlar için hayatı zorlaştırıyor mu sizce?

İngiltere’de böyle bir problem yok şimdi. Türkiye’de başörtülü olarak üniversiteye gitmek ya da devlet dairelerinde çalışmak yasak. Ama bizde böyle yasaklar yok. Bir Müslüman olarak batıda yaşamak daha kolay bence. Bazen Londra’da sokakta yürürken, beni başörtülü olarak görünce ‘ülkene geri dön, pis yabancı’ dedikleri oluyor. Ama bu çok sık olan bir şey değil. Bunun dışında pek problem yaşamıyorum. Geçenlerde İstanbul, İstinye’de bir restorantta oturuyorduk. Yan masalarda da başka müşteriler vardı. Hemen yan masamızda oturanlardan bir kaçı kadındı ve Türkçe olarak bir şeyler konuşuyorlardı. Sürekli bana doğru kızgın bir şekilde bakarak bir şeyler mırıldanıyorlardı. Bizim masada oturan arkadaşlardan biriside Türk’tü. Yani ne konuştuklarını anlayabiliyordu. Onun söylediğine göre yan masada oturan kadınlar şöyle konuşuyorlardı. “Neden bu kadın siyah başörtüsü takmış! Ne işi var bu kadının burada böyle kapkara bir başörtüsüyle." Ve konuşurken çok kızmış görünüyorlardı. Ben bizim hakkımızda olumsuz bir şeyler konuştuklarını anlamıştım. Yani burada Müslüman olmak daha zor bence. Tunus’ta aynı böyle Türkiye gibi.

Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisi ve ondan önce Mısır üzerinden karadan giden iki konvoyda da gönüllü olarak bulundunuz. Bize biraz Mavi Marmara gemisinde yaşadıklarınızdan bahseder misiniz?

Evet Mavi Marmara gemisinde ve ondan önce karadan giden iki konvoyda bende vardım. Amacımız Gazze’ye yardım götürmek ve İsrail’in uyguladığı ablukanın kanunsuz olduğuna dikkat çekmekti.

İsrail gemiye saldırdığında siz nerdeydiniz?

Geminin en alt kısmındaydım. Saldırıyı pek görmedim. Sonra yaralılar gelmeye başladığında onlara ilk yardımda bulunmaya başladım. Çok ağır yaralılar geliyordu. Daha sonra İsrail askerleride yaralıların arasında geldi. Kardeşlerimi orada o halde yaralı olarak görünce o Siyonist askerlerini tekmelemek istedim. Ama bunu yapmadım, kendimi tuttum.

İsrail askerleri sizin olduğunuz bölgeye ne zaman geldi?

Aradan ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum. Kendimi yaralılara yardım etmeye o kadar kaptırmışım ki, İsrail askerlerin geldiğini bile duymadım. Bana silahlarını doğrultmuş olarak kendilerine doğru gelmemi yoksa beni vuracaklarını bağırdıklarında onları fark ettim. Etrafıma baktığımda kimse kalmamıştı. Ne kadar süredir orada olduklarını bilmiyordum. Onlara burada çok ağır yaralılar olduğunu, onları bırakıp gelemiyeceğimi söyledim. Bana yaralılar için doktor getirdiklerini, benim ellerimi kaldırıp gelmemi söylediler. Bir sürü asker kapıda bekliyordu. Çok korkmuş bir halleri vardı. Bende bana söyleneni yaptım.

İsrail askerleri size nasıl davrandı?

Kötü bir muamele görmedim. Önce ellerimi kelepçeleyip yukarı götürdüler. Bir kadın asker üzerimi aradı. Daha sonra ellerimi çözdüler. Orada bulunan diğerlerine yardım etme şansı bulabildim.

İsrail, Mavi Marmara ve İHH hakkında bazı suçlamalarda bulundu. Bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunu?

İsrail’in Mavi Marmara ve İHH hakkında iddialarını konuşmaya değmez. Onlar yalancı ve zalimler. Yani ne söylediklerinin bir kıymeti yok.

Siz Gazze’ye, daha önce Mısır üzerinden giden konvoylarda da vardınız. Mısırlı ve İrailli yetkililerin size karşı olan tutumunu karşılaştırabilir misiniz?

Mısırlılar çok aptal, İsraillilerse akıllı ve zalimdi diyebilirim. Sanırım Mısır hükümeti bu genç polisleri çolden toplamış. Hepsi eğitimsiz insanlar ve kendilerine söylenenleri birebir uyguluyorlar.

Mısır yönetimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Umarım Hüsnü Mubarek ve onun gibi İslam ülkelerinin başına çöreklenmiş diktatörler yakında ölür giderler.

Peki ya bu olay karşısında İngiliz hükümetinin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mavi Marmara’dan sonra bizim hükümetimiz bizimle parlamentoda bir buçuk saat süren bir görüşme yaptı. Bizi Gazze’ye gitmemiz konusunda uyardılar. Bizde onlara bu Gazze ablukasının legal mi illegal mi olduğunu sorduk. Çünkü burası anahtar noktaydı. Eğer legal değilse – ki değil- o zaman bizim Gazze’ye gitmemizde, oraya insani yardım götürmemizde suç değildi. Ama o zaman İsrail’in yaptığı suçtu. Bu sorumuza cevap vermediler. Sadece bizi Gazze’ye gitmememiz için tekrar uyararak bunun güvenli olmadığını söylediler. Bende onlara Gazze’ye daha önce de gittiğimi, hiçbir problemin olmadığını, tek problemin İsrail olduğunu söyledim. Bundan sonra hükümet uluslar arası bir komisyon talebini dillendirmeye başladı. Ama bir müddet sonra bundan vazgeçtiler. İsrail'in baskısına dayanamadılar. İngiltere’deki Muhafazakarların çoğunluğu Siyonistlerin sadık birer dostuduş. İngiliz politikacıların ezici çoğunluğu Siyonistlere çok sadıktır. Adeta onların hizmetkarlarıdır. Yani İsrail’in nüfuzu burada çok fazla. Aslında bu her yerde böyle.

Peki ya İngiliz halkı?


İngilizler kötü insanlar değil. Ama gerçekleri bilmiyorlar. Medya tamamen Siyonistlerin kontrolü altında. Ve kamuoyunun siyasileri etkileme gücüde yok. Irak savaşından önce yüz binlerce insan savaşa karşı sokaklarda yürüdü. Ama biz yine Irak’a girdik. Bunun siyasi karar alıcılar üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Burada sadece iki parti parti var. Üçüncü bir seçenek yok yani. Bu demokrasi falan değil.

İngiliz kamuoyunu bu konuda aydınlatmak için neler yapılabilir?

Bu pek kolay değil. Fikirlerini değiştiremezsin. Çok şartlanmışlar. Tek çıkış yolu fiili cihat.

Peki ya Müslümanların durumunu nasıl görüyorsunuz?


Müslümanların ve İslam dünyasının hali felaket. Mısır’a eski eşimin akrabalarını ziyarete gittiğimde acı bir tablo ile karşılaşıyorum. TV dizilerini izleyip taklit ediyorlar. Uyanıp kendilerine gelmeleri yeniden İslama sarılmaları lazım.

Sizce bu Mavi Marmara gemisi Gazeliler için bir şeryleri değiştirdi mi?

Bu yardım filoları ve Mavi Marmara belki biraz yardım götürdü Gazzelilere. Ama mesele sadece bu değil. Onlar zaten tüneller vs. ile yiyecek bulup hayatta kalmayı başarıyorlar. Burada önemli olan Filistin’in özgür olması. İstedikleri ülkeye uçup ticaret yapabilmeleri, diğer bağımsız ülkeler gibi haklara sahip olmalarıdır. İsrail ablukayı hafiflettiğini söyleyerek insanları aptal yerine koyuyor. Asıl meseleyi saptırıyor.

Türkiye’nin son dönemdeki dış politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye neden AB ye katılmak istiyor anlamış değilim. Neden onlara hayır deyip Müslüman bir ülke olarak kendi yollarında ilerlemiyorlar ki. Geçen haftalarda David Cameron’un koşarak Türkiye’ye gelip “sizi çok seviyoruz , AB ye mutlaka katılmalısınız” demesinin sebebi Obama’dan emir almasıdır. Çünkü Türkiye, Suriye ve İran ile ortaklıklar kuruyor ve batıdan bağımsız bir yol deniyor. ABD bundan çok rahatsız. Ve bunun için AB’yi Türkiye’ye hayır demekle suçluyor. Bunun Türkiye’yi batıdan uzaklaştırarak onu İslam dünyasına doğru farklı alternatifler aramaya sevk ettiğini düşünüyor. Bunun için David Cameron’u alelacele Türkiye’ye gönderdi. Bu bir tuzak. Türkiye bu tuzağa düşmemeli ve kendi yolunda ilerlemeli.

Son söz olarak Türkiye halkına ne söylemek istersiniz?

İstanbul’da dolaşırken, alkol içen erkekler, tesettürsüz batılı tarzda giyinmiş kadınlar gördüm. Fatih semti biraz farklı ama buranın dışındaki yerlere baktığımda, insanların tamamen kaybolmuş olduğunu gördüm. Bu çok acı bir durum. Müslüman bir ülkenin bu hale gelmesi, İslam’ı yaşayanların azınlık durumuna düşmeleri çok üzücü. Onlara uyanıp kendilerine gelmeleri ve hak olan İslam yolunda yeniden yürümeye başlamaları çağrısında bulunuyorum.
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara