Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.975,32

Bist

10.125,46

'Petrol, kanlı para ve Blair'in son skandalı'

Öldürülen 20 yaşındaki kızı Theodora’yı anımsatan Chen şöyle diyor: “Görünüşe bakılırsa artık Batılı hükümetleri harekete geçiren tek şey var: yüce Para tanrısı.”

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-30 17:17:00

'Petrol, kanlı para ve Blair'in son skandalı'
Haber Merkezi / TİMETURK

The Independent gazetesi yazarı Johann Hari "Petrol, kanlı para ve Blair'in son skandalı" adlı makalesinde, batılı liderlerin para için her şeyi yaptığını ortaya seriyor. Hari, "Hiç kuşkusuz bir tezgâh vardı. Mesele tezgâhın işe yarayıp yaramadığı veya çarpıcı bir rastlantıyla istediğini alıp alamadığıdır" diye yazdı. İşte, Hari'nin o çarpıcı makalesi...

Johann Hari*

Hükümetinizin gözünde sizin hayatınız BP’nin hisse fiyatına eklenecek birkaç pensten daha önemli mi? İlk bakışta bu size garip bir soru gibi gelebilir. Fakat bazen kapılar ve kameralar kapatıldığında hükümetlerimizin önceliklerini ortaya koyan hikayeler yaşanır. Lockerbie bombacısıyla petrol ticareti yapma hikayesi de bunlardan biridir.

Gelin hikayeye Irak çöllerinden başlayalım, çünkü Lockerbie işi orada neler olup bittiğini açığa çıkarabilir. Çoğu insan 1,2 milyon kişinin ölümüne sebep olan, George W. Bush’un Irak işgalini Tony Blair’ın destekleme kararı almasını şaşkınlıkla karşıladı. Blair bu kararı almasında iki şeye karşı çıkmasının etkili olduğunu söyledi: terörizm ve despotluk. Terörizmle ilgili olarak Blair, Saddam’ın mücahitlere kitle imha silahları verebileceğini söyledi. İşgalden sonraki yıkıntılara bakılınca Saddam’ın kitle imha silahlarına sahip olmadığı ve mücahitlerle hiçbir bağlantısının bulunmadığı anlaşıldığında –ki bunu savaşı eleştiren pekçok kimse öteden beri söylüyordu- Blair, Saddam’ın bunu ileride herhâlükarda yapabileceğini, çünkü onun bir despot olduğunu ve tüm despotlara karşı çıkmak gerektiğini öne sürdü.

Savaşı eleştiren çoğu kimse asıl nedenin Batı’nın Irak’ın geniş petrol kaynaklarına ulaşma arzusu olduğunu söylemişti. Bu tartışma yıllarca sürdü. Şimdi anlaşılan o ki, Tony Blair İngiliz şirketlerinin petrole erişmesi karşılığında mahkûm bir teröristi –modern Britanya tarihindeki en feci teröristi- korkunç bir despotun eline teslim etmeyi tezgâhlamış. Bu durum onun önceliklerine dair tartışmayı olası en karanlık noktaya çekiyor..

İşte olanlar. 1988 Noel’inden hemen önce Londra’dan New York’a giden bir uçak kargodaki bir bomba yüzünden İskoçya semalarında patladı. Uçaktaki toplam 259 yolcuyla birlikte yerdeki 11 kişi öldü. 2000’de İskoçya mahkemesinde bir adam kitlesel kıyımdan mahkûm edildi: Eski Libya istihbarat görevlisi Abdülbasit el-Megrahi. Bombalama olayından sonra çoğu Batılı hükümet, şirketlerin orada yatırım yapmasını yasakladığı için Libya’ya yaptırım uyguladı. Eğer terörizme ve despotluğa karşı çıkıyorsanız, bu mutlu bir sondu: Terörist olduğu sanılan biri açık mahkemede yargılanıp mahkûm edilmiş ve bir despot da dışlanmıştı.

Fakat aradan birkaç yıl geçmesine rağmen Tony Blair mutlu değildi. Neden? Petrol şirketi BP Libya petrolünü çıkarmak ve kazancını katlamak istiyordu. O nedenle CEO’ları John Browne, ülkesinin petrol kuyularını açmak karşılığında diktatörün ne istediğini öğrenmek için M16 ajanlarıyla birlikte Tripoli’ye uçtu. Libya elbette Megrahi’yi geri istiyordu.

BP, Tony Blair’in Libya ile mahkûm takası yapma girişimlerini onayladı. Onlar özellikle Megrahi’nin adını anmadıklarını söylüyorlar ama zaten buna gerek yoktu, çünkü Britanya’da özel önem arz eden başka bir Libyalı mahkûm yoktu.

Blair yönetimi bu noktada petrol şirketiyle öylesine içli dışlıydı ki şirkete çoğu zaman “Blair Petrol” lakabı takılıyordu. BP ile Downing Caddesi arasında döner bir kapı vardı: Blair’in en yakın dostları şirkete çalışmaya giderken, BP yöneticileri diğer tüm petrol şirketlerinden ziyade devletin özel çalışma ekibiyle toplantı yapıyordu. Blair, BP’nin iki CEO’suna soyluluk rütbesi verdi ve North Sea petrol şirketinin vergilerini indirmişti. 2005’de Downing Caddesi’ndeki akşam yemeklerinde Lord Browne ile görevinden ayrıldıktan sonra ne yapacağını konuşuyordu. O sıralar BP’ye geçeceğine dair söylentiler de dolaşıyordu ortalıkta.

Blair BP’nin lobi girişimlerini aşikâr bir memnuniyetle karşıladı. Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilisi Bill Rammell Libya yetkililerine Blair’ın “Megrahi’nin hapiste ölmesini istemediği” konusunda teminat verdi. Dışişleri Bakanı Jack Straw bu kararın “vazgeçilmez kısmının” Libya petrolünün istenmesi olduğunu belirtti. Böylece Straw bir mahkûm takası anlaşması için müzakerelere başladı ve İskoç yetkilileri mahkûmu bırakmaya ikna etmeye uğraştı. Straw basına sızan bir belgede İskoç hükümetine Megrahi’nin salıverilmesinin “Birleşik Krallık’ın yüksek çıkarlarına uygun düştüğünü” söyledi.

Libyalılar adına baş müzakereci Musa Kousa idi. Britanya toprakları üzerinde demokrat muhalifleri öldürme planlarından övgüyle söz ettikten sonra sürgün edilmiş bir caniydi Kousa. Despotluğun bu sözde muhaliflerinin yüzü kızarmamıştı.

Hiç kuşkusuz Megrahi’nin kumpasa getirildiğini söyleyen bazı ciddi yorumcular da vardı. Bu da meşru bir iddiadır. Fakat eğer öyleyse bu iddianın mahkemede dillendirilmesi gerekirdi, BP’ye kâr sağlamak amacıyla bir diktatörle kurnazca iş tutmak yerine.

Her iki taraf da ne olup bittiğini şimdi kabul ediyor: Mahkûm edilmiş bir kitle katliamcısıyla petrol için iş tutmaya çalışıyorlardı. Libya diktatörünün oğlu ve yöntemindeki ikinci adam olan Saif Kaddafi Megrahi’yi özgür bırakma çabalarının petrol sözleşmeleriyle bağlantılı olduğunun “aşikâr” olduğunu söyleyip “Biz hepimiz neden söz ettiğimizi biliyorduk” diye ekledi.

Hiç kuşkusuz bir tezgâh vardı. Mesele tezgâhın işe yarayıp yaramadığı veya çarpıcı bir rastlantıyla istediğini alıp alamadığıdır. Nihayetinde Megrahi’yi serbest bırakıp bırakmamak İskoç politikacılarına kalmıştı ve onlar da bir mahkûm takasına açıkça karşı çıktılar. Straw’ın onları ikna etmek için lobi çalışmasını yaptığını biliyoruz ama onlar bu kararı bağımsız bir şekilde “acıma duygusuyla” aldıklarında ısrar ettiler. Bir yıl önce Megrahi, öldürmekten mahkûm olduğu her kişi için 11 gün hizmet ettikten sonra Tripoli’ye evine gönderildi. Resmi olarak İskoçlar ona sadece üç aylık ömür biçmişlerdi.

Bu iddialara soru işaretleriyle yaklaşmamızı gerektiren bazı gerçekler var. En bariz gerçek 11 ay sonra Megrahi’nin ölmemesiydi. Lazarus’tan sonraki en şaşırtıcı tıbbı tedavi yapıldı. Yoksa sahiden öyle miydi? Sonradan anlaşıldığı üzere, onun hasta olduğunu ilan eden doktorlara Libya hükümeti para vermiş ve Libya en karamsar ortalama ömür tahmini yapması için doktorlardan birine baskı yapmıştı. Tek kızı Lockerbie’de ölmüş Susan Cohen şu soruyu soruyor: “Neden İskoç hükümeti doktorların parasını ödemedi?”

Aslında Sunday Telegraph gazetesinin yaptığı ayrıntılı bir araştırmanın kaydettiğine göre, “İskoç ve İngiliz hükümetleri acıma duygusuyla serbest bırakılmasını sağlamak için Megrahi’ye ve onun hukuk ekibine etkin yardımda bulundu.” Libya hükümeti hiç kuşkusuz buna İngiliz hükümetinin bir hediyesi gözüyle bakıyordu. Diktatörün baş sözcüsü Abdülmecit el-Dursi şöyle dedi: “Bu, Britanya’nın cesur bir kararıdır… Britanya bu kararının ödüllendirileceğini görecektir.” Gerçekten de BP ödüllendirildi: Şimdi Libya’da petrol çıkarıyor.

Bu olay Blair’i en ciddi şekilde eleştirenleri haklı çıkaracak şekilde Irak tartışmasını yeniden açmaktadır. Tony Blair’i hâlâ savunanlar onu Irak konusunda harekete geçiren etmenin terörizme ve despotluğa duyduğu nefret olduğunu ve hiçbir surette petrole erişme amacı gütmediğini söylemekteler. Ne var ki o sıralarda İşçi Partisi hükümeti Britanya tarihindeki en kötü teröristi petrol karşılığında bir despotun eline vermek için Libya’da tezgâh kuruyordu. Dış politikayı belirlemede asıl önemli faktörün halka söylenilen despotluğa veya teröre karşı çıkma söylemi değil de petrol ve şirket gücü olduğu ortaya çıktı.

David Cameron açık bir soruşturmayı reddediyor. İlgili tüm belgeleri kamuya duyuracağını söylüyor ama Kabine Ofisi herhangi bir kaydın kamuya gösterilmesinden önce Blair’in izninin alınması gerektiğini sessiz sedasız duyurdu. Lockerbie’de katledilen tüm masum insanların aileleri için bu, onların hükümetlerinin asıl değer verdiği soğuk su eğitimi olmuştur. Öldürülen 20 yaşındaki kızı Theodora’yı anımsatan Chen şöyle diyor: “Görünüşe bakılırsa artık Batılı hükümetleri harekete geçiren tek şey var: yüce Para tanrısı.”

Bu hikayeye eklenecek küçük bir ilave gelişme var. Geçen ay Blair şimdilerde onu çalıştıran birçok mega-şirket adına Libya’ya gitti. Libya basınına göre Kaddafi –muhaliflere işkence eden ve halkı terörize eden- tarafından “bir kardeş gibi” karşılandı. Şimdilerde yapılan bir spekülasyona göre, onların bir CEO’ya ihtiyacı var ve Tony Blair BP için çalışacak. Zaten çeşitli yollarla bunu her zaman yaptığı görülmektedir.

*İngiliz The Independent gazetesi yazarı.

Bu makale Orhan Düz tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara