'Türkiye hayati bir aktör'
The Guardian gazetesinin 28 Temmuz 2010 tarihli sayısında, yayımlanan başyazısının şunlara yer verildi:
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-07-29 12:38:00
David Cameron'ın dün Gazze ile ilgili söylediklerinde yeni bir şey yoktu. Gazze'nin dev bir açık hava hapishanesi olduğunu zaten daha önce söylemişti. Şimdi buna "kamp" kelimesini eklemesi söylemini sertleştirdiği anlamına gelmiyor. Bu çıkışı Cameron'ın şimdiye kadarki en sert müdahalesi haline getiren asıl unsur, bunları Türkiye'de, İsrail'in eski müttefiki, yeni belalısı ve yardım gemilerine saldıran İsrail güçlerini Somalili korsanlara benzeten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanında söylemesiydi. Bundan çıkarılacak ders şudur: Bir İngiltere Başbakanı, Westminster'da (İngiliz Parlamentosu) kullandığı sözleri Ankara'da tekrarlayamaz. Bu da Türkiye'nin ne kadar önemli bir bölgesel güç haline geldiğini gösteriyor.
Türkiye'nin bu etkisinin çarpıcı şekilde artışı yalnızca hiperaktif Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun eseri değil. Türkiye, Suriye ve Irak ile anlaşmalar imzaladı. Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir'i iyi bir Müslüman olarak tanımlayıp savundu. Brezilya ile birlikte İran'ın az zenginleştirilmiş uranyumunun yarısının yurt dışına aktarımını öngören bir anlaşmada ara buluculuk yaptı. Bu, hâlâ krizi kısmen çözebilecek bir teklif. Türkiye, Rusya ile de ilişkilerini değiştirdi ve güneydeki Özbeklerin etnik temizliğe maruz bırakılması çabasının ardından Kırgızistan'a ilk giden ülke oldu. Türkiye'nin temas kurduğu ülkelere bakıldığında Erdoğan'ın Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden kurmaya çalıştığı yönünde Türk muhalefetinin getirdiği iddia, en azından coğrafi olarak doğrulanmış oluyor.
Türkiye, Avrupa Birliği'nin genişlemede sorunlar yaşamaya başlamasından bu yana son verdiği şeyi yapıyor. Yumuşak gücünü etkili bir şekilde kullanıyor. İşin aslı, Türkiye'nin, Hamas ya da İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat ile ilgili görüşlerinin ABD ve AB'ninkinden farklı olması, ara bulucu olarak bu ülkeyi daha da cazip bir hâle sokuyor. Aslında, Cameron'ın, Avrupa'nın büyük bir bölümünün artık kaybedilmiş bir dava olarak gördüğü Türkiye'nin AB üyeliği konusunda ısrar etmesi temelde doğru bir yaklaşım. Mesele sadece Türkiye'nin hızlı büyüyen bir ekonomiye ve genç bir işgücüne sahip olması değil. ABD ve AB, bölgedeki birçok önemli politikasında başarısızlığa ya da akamete uğramışken, gerçekten Türkiye'nin yardımına ihtiyacımız olabilir.
Bu, vatandaşlık hakları konusunda Türkiye ve Avrupa normları arasındaki farkı ya da genel seçimler yaklaşırken Adalet ve Kalkınma Partisinin gireceği çalkantılı siyasi dönemin üstünü kapatma amacını taşımıyor. Hatta Cameron'ın, Türkiye'nin üyeliğini destekleyen ama milyonlarca Türk işçisi kapısını çaldığında korkuyla geri adım atacağı çelişkisini küçümsemek anlamına da gelmiyor. Bunların hiçbiri, Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta Asya ile laik ve çoğunluğu Müslüman bir köprü kurmanın değerini düşüremez.
SON VİDEO HABER
Haber Ara