Dolar

34,8709

Euro

36,7213

Altın

3.039,02

Bist

10.058,47

Suudi düşünürden İslam dünyası açılımı

Suudi Arabistanlı ünlü düşünür ve yazar İbrahim el-Buleyhi, İslam dünyasının geri kalmışlıktan kurtulması için yeni açılımlara ihtiyacı olduğunu söyledi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-26 16:06:00

Suudi düşünürden İslam dünyası açılımı
Süleyman Şahin / TİMETURK

Suudi Arabistanlı ünlü entelektüel İbrahim Buleyhi, İslam ve Arap medeniyetini kimilerince görmezden geldiği düşünülen batı medeniyetine dikkat çeken fikirleriyle entelektüel bir uğraş içerisinde. İslam medeniyetinin acil bir şekilde yeniden yapılanmaya ihtiyacı olduğunu düşünen Buleyhi, bu röportajda, Suudi entelektüel çevreleri meşgul eden önemli konuları açıklıyor. Yine kendi fikirlerinden etkilenen Abdullah el-Matiri, Şuteyvi el-Gaysi ve Yusuf Eba Halil gibi gençlerin tecrübelerinden bahis açıyor.

— Otuz yıl boyunca yazılarınız toplumun geri kalmışlık tünelinden çıkması ve Arap düşüncesine modern anlayışların yerleşmesi için uğraş verdi. Bu konuda ne derece başarılı oldunuz, başarısız olduğunuzu düşündüğünüz ve pişmanlık duyduğunuz hususlar nelerdir?

Bir toplumun geri kalmışlıktan kurtulması yönünde uğraş vermenin, kabule bağlı bir başarı veya başarısızlık ölçütünde değerlendirilmesi doğru değil. Böyle bir çabanın tarihsel süreçte oynadığı rol ve kullandığı imkânların birlikte değerlendirilmesi daha doğru bir sonuca götürecektir. Bir kere kabul veya red açısından göreceğiniz karşılığı mevcut kültürel yapı belirler. Toplumsal koşulların basit veya kompleks yapısı, mevcut yönetim şekli, halihazırdaki özgürlük marjı, toplumsal oluşumlar ve bu oluşumlar arasındaki etkileşim türü nasıl etkiliyorsa. Ancak kültürel yapı burada belirleyici etkendir. Bilindiği gibi Arap kültürü, öncesi ve sonrası dâhil, bilhassa el-Me’mun döneminden beri aydınlanma konusunda en ısrarcı kültürlerden biri olagelmiştir. Hal böyleyken ve dünyanın dört bir yanındaki başka kültürlere mensup halklar geri kalmışlıktan kurtulup zirveye oynuyorken, biz Araplar medeni ilerlemeye ters bir yönde seyreden zavallı bir coğrafya olarak kaldık dünyada.

—İbrahim Buleyhi’nin entelektüel seyrinin belirgin özelliklerini izlemek istiyoruz. Bugünkü olgun haliyle başlangıçtaki hali arasındaki farklar nelerdir?

Geri kalmışlık sorunu üzerine uzun yıllar çalışma ve kafa yorma düşünceyi olgunlaştırıyor, insan olgusunun karmaşıklığını keşfediyor, hayatının erken evrelerinde programlanmış olduğu kuruntulardan zamanla kurtuluyor, çok sebepliliğin varlığını algılıyor, peşin hükümlülükten uzaklaşıyor, aklın sınırlarını keşfediyorsunuz. Bu anlamda geçen otuz sene içerisinde temel fikirlerim değişmedi ama aldığım görüntü daha netleşti. Ve hala fikirlerimi olgunlaştırmaya, analiz yapmaya ve seçici olmaya gayret ediyorum. İnsan karakteri, yeteneği, eğitim-öğretim, medeniyet ve ilerleme etkenleri, başarı ya da başarısızlığa götüren faktörler, kalkınma koşulları, kalkınmanın düşünce olgusundan start alması, siyaset-kültür, eğitim-kültür, bilim-uygulama, birey-toplum ilişkileri… Bütün bunlar hakkında yeni temel teori ve görüşlere ulaştığıma inanıyorum.

—Geleneksel din okulu mezunu Buleyhi, ilerici liberal düşünceleri sunma noktasına hangi aşamalardan geçerek geldi?

Altmışa yakın Arap ve Müslüman devlet var. Bunların yaşadığı ve halen yaşamakta olduğu onur kırıcı geri kalmışlık, psikolojik açıdan rahatsızlık veriyor. Akla yakıcı, yaralayıcı, çözümü zor sorular getiriyor. Dindar ya da farklı bir çevrede yaşamanın bununla bir ilgisi yok.

—En önemli takipçileriniz veya entelektüel çizginizi sürdürenler kimler?

Suudi Arabistan’da, felsefi düşüncenin insan medeniyetindeki temel rolü konusunda sağır duvarı delen ilk kişinin ben olduğuna inanıyorum. Felsefe hakkında konuşmak diye bir tutum yoktu önceden. Sakındırma hariç tabii. Düşünceye veya felsefeye ilgi duyan entelektüel çevre, felsefi düşünceye, özellikle felsefenin tartışmacı-eleştirel yönüne ilgi duyulmasına pek duyarlı değildi. Fakat ben ısrarla bu konuda yazdım ve felsefi düşünceye önem verilmesini vurguladım. Eleştirel felsefi düşüncenin insanlık tarihi boyunca medeniyet gelişiminin anahtarı olduğuna inandım. Zaman içerisinde birçok genç bu görüşü benimsedi ve şu an Abdullah el Matiri, Şuteyvi el Gaysi ve Yusuf Eba’l Hayl gibi birçoğu, ülkenin önde gelen yazarları arasında.

—Toplumda liberal bireylerin varlığı ne zaman fiili bir liberal akıma dönüşecek?...

Tarihsel ve toplumsal sürecin bize gösterdiği; Arap toplumlarında rasyonaliteye yönelişin, aydınlanma kadar aydınlatma gibi bir işlevi de görüyor oluşu. Oysa şimdiki Araplar, fikir adamlarına kulak asmıyorlar, onlar da toplum üzerinde herhangi bir etki bırakamadan ölüp gidiyorlar. Genel seyir ileride belki değişebilir ancak bugün için bu böyle. Arap nesilleri tarih boyunca Gazali’nin İbn Rüşd’e reddiyesini takip ederek felsefeden nefret etmişler bir kere. Felsefeyi kerih görmüş, korkmuş, felsefeye çağıranları mahkûm etmişler. Filozoflar bir araştırma ve tartışmaya bile gerek duyulmadan suçlu görülmüş, uzak tutulmuşlar. İnsanlar İbn Rüşd’ün fikirlerine ancak Gazali vasıtasıyla, o da kötüleme ve tenkid ifadeleriyle ulaşabilmişler. Modern çağda Kevakibi, Afganî, Muhammed Abduh gibi seçkin fikir adamları, reformcu ve yenilikçi isimler bazı çabalarda bulunmuşlar ancak tüm bu çabalar tersi bir sonuç vermiş, aydınlanmacı çalışmalara duyulan nefret büsbütün artmış, engellemeler daha bir çoğalmış.

Egemen kültürler için farklı yaratıcı fikirlerin yayılması, kişilerle değil, kültürün karakteriyle ilgili bir konu. Entelektüeller, düşünürler ve reformcu aydınlar, anlatı ustalarıdır sadece. Yazmaktan, televizyon kanallarında, konferanslarda ve oturumlarda birkaç kelam etmekten başka ellerinden bir şey gelmez. Bizler kişilere bağımlıyızdır. Oysa egemen kültürler, karşı tez üretme ve kendi değerlerinde direnme noktasında sistematik çalışırlar. Her türlü imkânı kullanma ayrıcalığına sahiptirler.

—Arap toplumu algı açısından dünyadaki en kötü imajı temsil ediyor. Bu durumda kendine gelene dek toplumu sarsmak mı gerekiyor?

Singapur gibi sıradan bir Arap kentine ancak sığacak küçücük devletler, kısa zaman içerisinde korkunç bir atılım gerçekleştirmişken Arap ve İslam dünyasının geri kalmışlık durumu beni kahrediyor. Üstelik tarihi bir derinliği bile olmayan nevzuhur bir yer burası. Eski bir bataklık üzerine kurulu. Liman haline getirmek için bataklığı kurutup dolduruyorlar. Şu anda dünyanın sayılı modern ve başarılı devletlerinden biri. Bu mucize başarıya imza atan Singapur, hiçbir zaman kimlik kaygılarını sık sık dile getiren ve kültürel istilaya uğrama tasası çeken bir ülke olmadı. Açık fikirli, geniş görüşlü, kendinden emin, insan gücüne inanan ve geleceğe ümitle bakan bir ülke olarak olağanüstü hamleler gerçekleştirdi. Kimlik üzerine vaveyla koparmak acizlerin işidir, bir acziyet göstergesidir. Aynı zamanda insanları mevcut durum üzerine düşünmekten ve gelecekleri için çaba göstermekten alıkoymak gibi bir arka planı da var bu işin.

—Kimi Arap toplumlarının övündüğü şu istikrar, size göre bir yanardağın tepesinde rahata ermek gibi bir şey o zaman. Egemen kültürün kollektif aklını kabul edip ayrıkotu durumuna düşmekten uzak durmayla bir ilgisi var mı bunun?

İnsanlar, yapıları, tavırları, arzuları, eğilimleri ve düşünceleriyle her bakımdan ayrı yaratılmışlardır. Cebri bir uyum görüntüsü vermeye zorlanırlarsa bu bir toplumsal patlamayı beraberinde getirir. Geçmişte yaşanan deneyimler açık bir şekilde göstermiştir ki, toplumsal mutabakat imkânsız bir şeydir. Toplumsal mutabakat kavramı, altında için için kaynayan bir toplumsal reaksiyonu gizler. Baskı altındaki muhalif, sahtekârca dalkavukluk yapmaz. Ama kendini ifade imkânı da bulamaz. İşte tehlike de buradan gelir. Bilinçaltı bir yerde içe atılanı artık taşıyamaz hale gelir ve patlar. Diğer yandan halkların tarihsel süreçteki deneyimi der ki: Toplumsal mutabakat iddiasıyla farklılıkları dışlayan, tartışma platformunu ortadan kaldıran bir toplum, kültürel iflasını ilan etmiş, medeniyet üretme iddiasını yitirmiş, çağdaş medeniyet rotasından saparak coşkusunu, renklerini ve de itibarını yitirmiş bir halde kalır. Bunun sonucu ya pervasızca bir yıkım ya da toplumsal bir reaksiyonu tetikleyen bir kabuğuna çekilme olur.

—Diğer toplumlarda kalabalıklar itici güç olup, elitler, kalabalıklara karşı iktidar mücadelesi vermişken, Arap toplumunda elitlerin aydınlanmanın itici gücü olabilmesi mümkün müdür?

Kültürel değişim ve kültürel dinamizm iki temele dayanır:

- Öncü bir entelektüel yapı. Gidilecek yolda emin adımlar atabilmek için böyle bir yapıya ihtiyaç vardır.

- Toplumsal kabul. Kitlelerin öncü entelektüel yapının peşine takılabilmesi yeterli bir kabule ihtiyaç duyar. Arap dünyasının bugünkü hali gibi böyle bir kabul yoksa geri kalmışlıktan kurtulmanın imkânı yoktur.

—Bu vesileyle gençlerin durumunu sorgulayalım. Gerçekçi olduklarını söylemek mümkün müdür?

Gençler, çocukluk evresinde akıllarını, duygularını ve kişiliklerini kalıba döken bir programlamanın tutsağı haline gelmişler. Akıl, çocukluk evresinde oluşan yargıların işgal alanıdır. Gençlerin, kişiliklerini sınırlayan bu programlamadan kurtulması kolay bir iş gibi görünmüyor. Yine de açık medya ve küresel iletişim sayesinde gençler, sistem açısından büyük bir tehlike kaynağı haline gelebildiler. Açık medya ve küresel iletişim, gençleri rasyonaliteye ve analizci-eleştirel düşünceye götüren bir kılavuz işlevi gördü. Bu durumun yan etkileri de var elbet. Çelişik bilgiler, çatışan görüşler ve düşmanlığı körükleyen ibarelerle dolu bu enformasyon tufanında daha fazla yitip gitmeden genç akıllara yol gösterecek bir rotaya, bir entellektüel rönesansa ihtiyaç var Arap dünyasında. Zira gençler bir oraya, bir buraya kulaç atıp duruyorlar. Düzgün bir seyirden bahis, haliyle mümkün olamıyor.

—Suudi Arabistan daha önce görülmemiş bir politik açılım içinde şu an. Bu açılım, toplumsal karşılığını aynı düzeyde buluyor mu? Buluyor veya bulmuyorsa sebebi nedir?

Kral Abdullah bin Abdulaziz’in öncülüğündeki bu görülmemiş açılım aslında büyük bir fırsat. Fakat toplumsal karşılığı maalesef istenen düzeyde değil. Sadece basın bu açılımdan gereği gibi yararlandı denilebilir. Ancak basının etki alanı toplumu harekete geçiren diğer dinamiklerle kıyaslandığında çok sınırlı düzeyde. Açılım taraftarlarıyla muhalif geleneksel kanat aynı kulvarda yarışmıyor. Egemen eğilim mevcut sistemin devamı yönünde çalıştığından herhangi bir red ile karşılaşmıyor. Toplumsal bir kabul için hazır bir tabanı var zaten. Aydınlanma eğilimi ise henüz yeni olduğu için bir toplumsal tabana sahip değil. Sadece basın desteğinden bahsetmek mümkün. Taban oluşturmaya çalışıyor ancak tam tersi yönde kurgulanmış zihinlere bunu kabullendirmek zaman istiyor. Aydınlanma, bir münazaraya dahi tenezzül etmeyen, daha baştan kendisine düşman bir çevrede taraftar toplamaya çalışıyor.

—İleriki safhalarda Suudlu kadının rolü ne olacak?

Suud’lu kadının önceden sahip olamadığı hakları elde etmek gibi bir çaba içerisine yoğunlaştığını söylemek doğru olmaz. Çok az bir kadın bunun uğraşını veriyor. Çoğunluk, yeniye ve yeniliğe karşı korku duyacak şekilde kodlanmış zaten. Suud kadını hala yaşadığı düzene gıptayla bakıyor çünkü o şekilde programlanmış. Aydınlanmayı din karşıtlığı olarak algılıyor. Hiç kimse kısacık dünya hayatı için ebedi ahireti boş vermeye yanaşmaz elbette. Bu, hepimiz için söz konusu. Dünya ile ahiret arasında dengeyi kurmak lazım. Kadınlar, aydınlanmanın dindarlıklarını daha da güçlendireceğini idrak etmeden ikna olmayacaklar. Aydınlanma, kadınların yanında. Yüce dinin gölgesinde dünyevi haklarını elde etmelerini istiyor. Bu bağlamda kadının bu harekete katılımı hem hakkı, hem de görevi. Toplum ve ülke açısından bu bir kazanç. Kadınlar birçok konuda erkeklerden daha yetenekli. Örneğin, ilköğretimde hem kız, hem de erkek okullarında kadınların daha yetenekli olduğu tartışılmaz. Daha bunun gibi pek çok konuda kadınlar, erkeklerden daha becerikli. Suud’lu kadının önünde, olumlu ve aktif katılımını bekleyen geniş alanlar ve önemli roller var.

İNTERNET İNSANLIĞIN EN BÜYÜK BULUŞU

—Toplumsal hareketliliğe ve Arapların diğer insanlarla etkileşimine internetin yaptığı katkı ne oranda?

İnternet, insanlığın en büyük buluşlarından birisi. Kültürel değerler, çocuklukta alınan temel eğitim ve kültürel altyapıya dayanan sağlam karakter yapısı engel olmasa internetin insan üzerindeki etkisi daha dehşetli olurdu. Kültürleri kalıba döken ve nesilleri programlayan sanal bilinç, interneti çoğu kez sapıtma aracı haline getiriyor. Yine de geleceğe bakıldığında internetin, genel anlamda beşeri kültürün yayılmasında olduğu kadar, kültürlerin arasını açan ve düşmanlıkları kızıştıran izolasyonların dozunu yavaş yavaş düşürmede başrol oynayacağı muhakkak.

—Batı hala Muhammed Abduh’un gördüğü gibi mi? Bir din olarak İslam ile bugünün müslümanı arasındaki uçurumun sırrı nedir? Bir de kendinizi din açısından Müslüman, sistem açısından liberal olarak nitelediniz. Bunun uygulaması nasıl olacak?

Batı, Muhammed Abduh’un gördüğünden çok ama çok ileriye gitti. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında keyfiyet itibariyle mükemmel bir düzeye çıktı. İki dünya savaşı, batının mental yapısını birbiriyle savaşan devletleri birleştirecek düzeyde yeniden formüle etti. İnsan varolalı beri dünyanın tanık olduğu en büyük icraat budur.

—Avrupa ortaçağda karanlık asırları geride bıraktı. Araplar olarak mevcut koşulları geride bırakmanın yol haritasını görmek istiyoruz, nedir bu yol haritası?

Bu aşağılık ve utanç verici acziyetten çıkış için bir yol haritası çizme işinde pay sahibi olmaya çalıştım. Arapların geri kalmasının arka planında her türlü yaratıcı düşünceye olumsuz bakan kültürel yapı var. Düşünce planında bu haritayı oluşturma gayretinde olan diğerleri gibi ben de kitaplarımın çoğunda hastalığı teşhis ve tedaviyi tespit çabası içinde oldum. Bu kitaplar şunlardır:

- Cehalet Bilimini Tesis
- Öncülük ve Toplumsal Kabul
- Kendiliğinden Dikkat Becerisi
- Liderlik ve Takipçilik
- Düzen ve ihlal
- Beşer Medeniyetinde Keyfiyet Değişimleri
- Felsefeden Kaynaklanan Bilimler

Analiz yapmaya, geri kalmışlık unsurlarını ayrıştırmaya ve bu dışa kapalı yapının sarp hisarlarından nasıl çıkılacağını anlatmaya çalışıyorum. Araplar olarak sıfırdan başlamamıza gerek yok, önümüzde dinini, dilini korumuş ve her alanda başarılı olmuş, birçok halkın yaşadığı büyük bir insanlık tecrübesi var. Araplar olarak bizim de onlarla aynı çizgiye gelmemiz için kapı açık.

DIŞ POLİTİKAMIZ KUPKURU BİR HAMASET İÇERİYOR

—Dış politikada Arapların başarısız oluşunun sebepleri nelerdir?

Sorun, savaşmaktan aciz oluşumuz değil, tam aksine savaştan başka bir şey düşünemez halde oluşumuz. Yoğun bir şekilde savaşı düşünmek bütün enerjimizi tüketiyor. Bir savaş olmalı aslında. Bizim bir an önce cehaletle, fakirlikle, bağnazlıkla, öç alma duygusuyla, insan onuruyla oynanmasıyla, çatıkkaşlılıkla, dalavereyle, sahtekârlıkla, yolsuzlukla ve sorumsuzlukla savaşmamız gerekiyor. Eğer kendimizi düzeltirsek, haklarımızı elde etme noktasında dünya ülkelerinden destek görecek ve medeniyet rotasına girmiş olacağız. Şimdiye dek insani gelişimi tetikleyen keyfiyet değişiminin önemini idrak etmiş değiliz. Hala (Biz, bize yeteriz) mantığıyla harekete ediyoruz. Oysa yeni değerler, insanlık onuruna, kardeşliğe, eşitliğe, yeni statü ve prestij ölçülerine vurgu yapıyor. Kendini beğenmişlik ve kibir kabul görmüyor. Şu cahiliyet şairinin söylediği boş iddialar terk edilmiş halde:

Bizden yer kalmayıncaya dek doldurduk karayı
Denizleri de gemilerimizle doldururuz

Bizde mübalağalı söz hoşa gider. Bu cahiliyet şairi, belki de ömrü boyunca bir tek gemi bile görmemiş birisidir. O fakr-u zaruret çağında, o kurak ve çorak iklimde böyle boş lakırdıyla kupkuru bir hamaset, günümüz dünyasında saçmalıktan başka bir şey olarak görülmüyor. Hayat, çalışmak, üretmek, dünya ile saygın ilişkiler kurabilmek, yaşam hakkına ve tüm canlılara saygı göstermektir. Dünya gerçeklerinden uzak ve gerçeğin tam zıddına da olsa, biz Arapları kelime oyunları coşturabiliyor hala. Yazık!...

Güç mantığıyla ve savaş planlarıyla uğraşmaya devam etmek, bizi bu yüzyılın gerçeklerinden koparır sadece. Dünya zor kullanma mantığından ikna mantığına geçmiş durumda. Enerjimizi vaveyla ve mızmızlanma ile boşa harcadık. Biz Araplar, hayatı negatif algılama kültürü içerisinde yaşayan insanlarız. Gerçeği arayan ve sahteyi deşifre eden eleştirel akıl kültürünün aksine, üretmeyen, sadece kırıp döken bir kültür bu. Bu negatif algı tufanı, gerçeği alır götürür, moral değerleri çürütür, yapıcı değil yıkıcı bir toplumsal doku yaratır ve hiçbir alternatif fayda sağlamaz.

—Size göre Arapların uyguladığı eğitim modeli, kalkınmaya muhalif ve çağdaş düşüncelere kapalı. Eğitimde nasıl bir reform gerekiyor?

Biz Araplar, her türlü bilimi soyut bir mesele bağlamında ele alarak öğretiyoruz. Bu eğitim anlayışı, bilimin hayatımızdaki pratik değerini, yaşadığımız koşullara yapacağı etkiyi görmezden geliyor. Oysa bilim, doğru tanımıyla bir düşünme yolu, bir araştırma yöntemi ve bir yaşam pratiğidir. Bir entelektüel Rönesans ile eğitimi her yönüyle yeni baştan ele almadıkça, bilimi bir yaşam pratiği haline getiremeyiz. Eleştirel aklı dışarıda bırakan bir eğitim, eğitim değildir. Bilgi elde etmek için bu kadar patırtıya, bu kadar çok okul ve üniversiteye, gençlerin ömürlerinin önemli bir kısmını okul sıralarında geçirmesine gerek de yok. Bir de sonuca bakıyorsun, korkunç bir cehalet ve bomboş bir idrak…

SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara